35 yaşının üstünde olanlar hatırlayacaktır; hemen yanı başımızda dünyanın en prestijli ülkelerinden biri hâline gelen bir Yugoslavya vardı. II. Dünya Savaşı sonrası kurulan ülke, disiplinli ve sistematik bir biçimde gelişme göstererek çok hızlı bir şekilde bölgedeki en önemli güç hâline geldi. İçinde bir yükseliş ve sonrasında çöküş hikâyesi barındıran Yugoslavya tarihini araştırdık.
İnanması güç olsa da, bugün kanlı bıçaklı düşman olan birçok milletten insan, bir zamanlar bu ülkenin barış içinde yaşamış vatandaşlarıydı. Bu süreç boyunca, özellikle sportif ve sanatsal anlamda inanılmaz bir üretim patlaması yaşayan ülke, kurucusu Tito’nun ölümünden sonra duraklamaya başladı. Ardından ekonomik kriz, artan milliyetçilik hareketleri derken, ülke çok kanlı bir iç savaşa sürüklenerek trajik bir şekilde yok oldu.
Artık genellikle nostalji ile anılan bu ütopik ülkeyi sizin için derleyip listeledik.
Ülke İçinde Ülke Sanki “Inception”
1945’te kurulan Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti, 6 Cumhuriyet (Hırvatistan, Slovenya, Sırbistan, Bosna, Makedonya, Karadağ) ve iki özerk bölgeden (Kosova, Voyvodina) oluşmaktaydı. Yugoslavya’daki “özyönetim sosyalizmi” gereğince ülkeler, kendi iç meselelerini aralarında hâllederken, dış işlerde ortak hareket ediyordu.
Karizmatik ve anti-milliyetçi lider: Mareşal Tito
Bazıları tarafından diktatör, bazıları tarafından ise halk kahramanı ve idealist olarak kabul edilen Josip Broz “Tito”, kuşkusuz Yugoslavların en büyük efsanesidir. II. Dünya Savaşı’nın ardından Balkanlardaki Partizan grubunu komuta eden Tito, sessiz sedasız, ne Sovyetlerin ne de Amerikalıların “değerli” düşüncelerine başvurmadan gizlice parlamentoyu toplayıp Yugoslavya’yı kurdu. Yaşamı boyunca kurduğu denge politikaları, karizması, güçlü ve sarsılmaz otoritesi ve milliyetçiliğe karşı sert tutumu, o hayatta olduğu sürece, ülkenin ekonomik refah ve barış içinde yaşamasını sağladı. Onun ölümü, sadece Yugoslavları değil, tüm dünyayı sarsan bir haberdi. İhtişamlı cenaze töreninde yer alan dünya liderleri de bunun bir kanıtıydı.
Fütüristik Yugoslav anıtları
Yugoslavya, geleceğini yeni temeller üzerine kurmaya kararlı bir ülkeydi. Yugoslav sanatının fütüristik akımına karşı takıntısı da buradan kaynaklanıyordu. Bu akımı, ülkenin o zamanın sanatında, mimarisinde ve hatta ordusunda bile fark etmek mümkün. Özellikle II. Dünya Savaşı’nda hayatını kaybeden partizanların anısına ve ülkedeki halkların kardeşliğini simgelemek adına yapılan anıtlarda, bu akımın izleri kolayca görülebilir. Ancak bu, halkların kardeşliğini simgeleyen anıtlarının çoğu bugün, o halkların arasındaki dostluk gibi terkedilmiş durumda.
Star Wars’tan esinlenen bir ordu
Uluslararası güçlerin orduyu hafifletme dayatmalarına karşın Yugoslavya, ordusunu modern ve güçlü bir hâle getirmek için oldukça çaba sarf eden bir ülkeydi. Bunun en somut örneklerinden biri de bugün bilim kurgu filmlerin mekânlarını aratmayan; terk edilmiş, gizli Zeljava Hava Üssü’dür. Üs incelendiğinde tam bir mühendislik harikası olduğu anlaşılabilir. Zira yerin altında 50’den fazla uçak bulundurabilecek bir kapasiteye sahiptir. İddialara göre Yugoslavya, burada uzaya uydu fırlatma çalışmaları yapmış ancak bunu çok pahalı bulunca Amerika’ya satma kararı almış. Yani Yankiler, uzaya Yugoslavlar sayesinde gitmiş. Amerika’nın uzaya roket fırlatmasından hemen sonra Yugoslavların yaşadığı ekonomik refah bu iddiaları güçlendiriyor.
Her şeyden önce Yugoslav!
Yugoslavya’da etnik kimlik çatışmaların yaşanmaması için milliyetçiliğin her türlü dışa vurumu minimumda tutulmaya çalışıldı. Milli bayramlar kaldırıldı, yerine ortak ülke bayramları getirildi. Yugoslav vatandaşlarının öncelikli kimliği Yugoslav’dı. Etnik kimlik veyahut dini kimlik ikincil önem taşıyordu. Bu durum farklılıklar arasında oluşabilecek düşmanlıkları bitirmekle kalmıyor, tüm bu farklı kimlikleri tek bir kanalda birleştirmiş oluyordu.
Yugoslavya’nın Anadol’u “Yugo”
“Zastava Koral”, yani bilinen adıyla “Yugo”, Yugoslavya’nın millî otomobiliydi. Bu küçük ve hafif araba, özellikleri açısından kaliteli bir araba olmamasına rağmen, özellikle düşük fiyatı sayesinde ülke içerisinde satış patlaması yaşadı. Çoğu yedek parçaların bakkallardan bile satın alınabilmesi, otomobilin yaygınlığı hakkında size fikir verecektir. Yugo, aynı zamanda ABD’nin Yugoslavlardan yemiş olduğu en büyük kazıktı. 1980lerin ortalarında yaklaşık 140 bin civarında Yugo alan Amerikalılar 5 sene sonra arabayı “dünyanın en tehlikeli ve güvensiz arabası” olarak ilan edip satışlarını durdurdu. Amerikalılar bunun intikamını 1999 yılındaki NATO harekâtında Yugo fabrikasını bombalayarak aldı.
Rock-Yu
http://www.youtube.com/watch?v=X-LTFCXQxkw
Yugoslavya her ne kadar Marksist Leninist ideolojiyi benimseyen bir ülke olsa da, çoğu Doğu Bloku ülkesine göre farklı bir yapısı vardı. Çoğu Doğu Bloku ülkesinde yasaklar, Yugoslavya’da serbestti ve Yugoslavlar bunun sefasını sonuna kadar kullanmayı seviyordu. Müzik alanında da bu ülkelere göre daha rahat olan Yugoslavya’da birçok rock ve punk grubu ortaya çıktı. Bunların en popüleri ise, Goran Bregoviç’in gitarist olarak yer aldığı “Bijelo Dugme” (Beyaz Düğme) adlı gruptur. Punk müziğinde de gelişmiş olan Yugoslavya’da” bu müzik faşizm propagandası içeriyor” düşüncesi ile daha sonraları yasaklandı. Konserler -videoda da görüldüğü gibi- gerçekten çılgın bir hâl alabiliyorlardı.
Kara Mizahın Hollywood’u Yugoslavya
Yugoslavya’yı Yugoslavya yapan bir diğer etken şüphesiz filmleri olmuştur. Yugoslavya II. Dünya Savaşı gelişim sürecindeki önceliklerine sinemayı da ekledi. Savaş biter bitmez ülkenin her cumhuriyetine birer film stüdyosu açıldı. Bunların en ihtişamlıları Belgrad ve Zagreb’teydi. Başta “partizan” filmleri olarak da bilinen savaş filmleri çekilse de zamanla yönetmenlerin yurt dışında eğitim aldığı merkezlerden dönmesi ile türlerde çeşitlik, filmlerde kalite artmaya başladı. 1960’larda Yugoslavya’daki film endüstrisinde bir üretim patlaması yaşandı ve bugün “Siyah Dalga” olarak bilinen akım doğdu. Ancak filmlerdeki eleştirilerin artması yönetimi harekete geçirdi ve akımın sonu geldi/getirildi. Ancak 80’lerde özellikle Slobodan Sijan ve Emir Kusturica’nın başını çektiği yönetmenlerin sahneye çıkmasıyla Yugoslav sineması tekrar parıltısını yakalamayı başardı. Bugün gerek müzikleri gerek mizah anlayışı gerek ise sinema dili ile beğeni toplayan çoğu Yugoslav filminde bu jenerasyonun imzası var.
Avrupa’nın Dream Team’i
Balkanların havasından mıdır suyundan mıdır bilemiyoruz ama sporcu yetiştirmek söz konusu olduğunda Yugoslavya’dan iyisini yapan az ülke vardı. Özellikle 1960’ların başında Aca Nikoliç koçluğunda dünya basketbol sahnesinde varlığını hissettirmeye başlayan Yugoslavya, zamanla tüm güçlü rakiplere meydan okuyan, her şampiyonada finali amaçlayan bir takım hâline geldi. Basketbola birçok isim kazandıran ülke, “Yugoslav Faulü” terimi ile bu sporun literatürüne katkıda da bulundu.
Tam anlamıyla bir basketbol ülkesi olan Yugoslavya bunun sonucunda 3 dünya, 1 Olimpiyat ve 5 Avrupa şampiyonluğu elde etti. İkincilik ve üçüncülükleri saymıyoruz bile…
“Tiki-Taka”dan önce “Yugoslav Ekolü” vardı
Yugoslavya basketbolda olduğu gibi futbolda da iddialı olan ülkelerdendi. Zamanında özellikle Kızılyıldız ve Partizan kulüpleri Avrupa’nın en gözde kulüplerindendi. Özellikle Kızılyıldız’ın 1991 yılındaki başarısı takdire şayandır. Zira Kızılyıldız o yıl, o zamanki adı ile Şampiyon Kulüpler Kupası olan Şampiyonlar Ligi kupasını hem de Kıtalararası Kupayı kazandı. Aynı şekilde Yugoslavya millî takımı da oldukça başarılı bir takımdı. En büyük başarıları 1990 Dünya Kupası’nda, Maradonalı Arjantin’e talihsiz penaltı vuruşları sonucu yenildikleri çeyrek final maçıydı. Yine de yenilgiye rağmen Yugoslavya milli takımı ülkelerinde kahraman olarak karşılandı. Türk futbolunda ise Tarık Hodziç, Cevad Prekazi, Fadil Vokrri, Zoran Simoviç ile başlayan ve Yugoslavya’nın parçalanmasıyla birlikte Elvir Boliç, Elvir Baliç, Saşa İliç, Milan Rapaiç, Mateja Kezman ile devam eden “Yugoslav” kökenli futbolcular ekolü varlığını bugün de sürdürüyor.
Yiğidin harman, işçinin patron olduğu ülke
Yugoslavya’yı Doğu Bloku ülkelerinden ayıran en önemli özellik, benimsediği özyönetim sosyalizmiydi. Buna göre ülkedeki fabrikalar kâr uğruna işçileri sömüren patronlar yerine, kendi emeğini ortaya koyan işçiler tarafından yönetiliyordu. İşçiler fabrikanın kaderini belirleyecek tasarruf, ise alım/işten çıkartma gibi kararları kendi kurdukları komiteler vasıtasıyla verebiliyordu. Bugün bile Türkiye’deki işçilere verilen değerin aksine, Yugoslavya’daki işçilere verilen değer, o dönemin banknotlarından anlaşılabilir.
Bir efsanenin kanlı sonu
Yugoslavya’nın kuruluşundan beri başında olan Josip Broz Tito’nun ölüm haberi tüm Yugoslavya’yı yasa boğdu. Hemen akabinde ekonomik krizin patlak vermesi, Tito gibi karizmatik ve otoriter bir liderin bulunamaması gibi faktörler ülkedeki durumu farketmeden kaosa doğru sürükledi. Ülkede milliyetçilik çok hızlı bir şekilde ilerlemeye başladı. Hortlayan bu milliyetçilik hareketinin ürünü olarak sahneye çıkan Sırp lider Miloseviç’in ülkenin başına geçmesi ile birlikte ülke, 1999’a kadar belirli aralıklarla devam eden kanlı ve çok trajik bir iç savaşın içine girdi. Yaklaşık 8 sene süren savaş sonunda federasyon tam 7 ayrı ülkeye bölündü ve bir zamanların efsanesi Yugoslavya, tıpkı bugünkü terk edilmiş anıtlar gibi unutuldu gitti.
Bonus-1: Tito’nun ölüm Anonsu
4 Mayıs 1980’de yaşama veda eden Tito’nun, haber duyulduğunda, o sırada Hırvatistan’ın Split şehrinde oynanmakta olan Hajduk Split-Kızılyıldız maçı yarıda kaldı ve futbolcular da tribündekiler de ağlamaya başladı. Bu esnada tribünlerde bir ağızdan söylenen bir şarkı yükseliyordu “Druze Tito mi ti se kunemo”, yani “And olsun ki, Tito yolunda yürüyeceğiz”. Ancak verilen bu söz maalesef tutulmadı…
Bonus-2: “Bir zamanlar Kardeştiler”
Spor kanalı ESPN tarafından hayata geçirilen bu proje, basketbolcuların gözünden, Yugoslavya’nın ayrılmasıyla birlikte ayrılan hayatları en iyi şekilde anlatan örneklerden biri.