Dizimizin üzerine başını koyduğunda ister istemez aklından neler geçtiğini merak ederiz. Uykudan yeni uyandığında yaşlı bir dede gibi etrafı süzmesini izleriz. Gecenin karanlığında parlayan gözlerinde dünyanın en acayip sırları gizlidir de asla bilemeyiz.
Belki de bu gizler yüzündendir edebiyat ve kedi arasındaki o güvenilir bağ. Yazarın en konforlu yardımcısı gibidir kedisi. Bu yüzden bir çok yazar kedi sahibidir. Aslında kedi sahibi demeyelim de kedileriyle yaşar diyelim; çünkü yazarın dünyasında işin içine kedi girdi mi genellikle kimin kime sahip olduğu belirsiz hale gelir.
Edebiyat tarihinden ünlü yazarlar ve kedilerini derledik sizlere. Birbirleriyle arkadaş, sevinçlerine ve yaslarına ortaklar. En önemlisi de yıllardır tüm dünyanın okurken ortak hislerle içlendiği eserlerin yaratılışına belki de ilk önce onlar şahit oldular.
Muhtemelen Mark Twain, Tom Sawyer’ın ilk cümlelerini kağıda dökmeye başlarken dizinin dibindeydi kedisi. Huzurlarınızda edebiyat tarihine şahitlik etmiş kediler, yerde mayışmış uzanırken, yazarlarının kucağında, masalarında ya da en iyi romanların yazıldığı odalarda.
Kedilerin bir kısmının ismi orijinal, bir kısmına ise rastladığımız blogun sahibi, yazarların eserlerinden ilham alarak isimler takmış. Mesela Tom Sawyer’ın kedisine Huckleberry ya da Bernard Shaw ve kedisi Pygmalion gibi. Bu fikre sadık kaldık ama kedilerden orijinal isimlerini bildiklerimizi yazdık. Örneğin Camus’nun pisisine Stranger demiş blogun sahibi; Cigarette olarak düzelttik.
Stephen King ve kedisi Clovis (orijinal ismi)
Kedi ve yazar ilişkisi söz konusu olunca ilk akla gelenlerden biri kuşkusuz Stehen King. Hatırlarsanız edebiyat tarihinin ve sinemanın kült yapımlarından Hayvan Mezarlığı’nda da her şey evin kedisinin ölümüyle başlıyordu. Bu muhteşem fotoğrafta isim etiketinden adını okuyabildiğimiz Clovis de ünlü yazarın filme de çekilen “Sleepwalkers” adlı eserindeki kediye isim babalığı yapıyor. 90’ların önemli gerilimlerinden olan filmde Clovis’in hayli kritik bir rolü vardı. Merak edenler kitabı okusun ya da filmi izlesin, spoiler vermeyelim.
Jack Kerouac ve kedisi Tyke
Şarap, şiir ve macera, tercihen doğada, şehrin çılgın kalabalığından uzakta… Beat kuşağının en ünlü isimlerinden Kerouac da kedileriyle yaşayan yazarlardan. Yukarıda alıntıladığımız yazarın kendi anılardan derlediği “Big Sur” adlı romanı, beat kuşağının kutsal kitabı kabul edilen “Yolda”nın bir devamı gibi. Yazar Big Sur’da da en sevdiği kedisi olan Tyke’dan bahseder.
W.H. Auden ve kedisi Pangur
Şiir sevenler Auden’ı bilirler. Sinema sevenler ise ünlü yazarı “Dört Nikah Bir Cenaze” filmindeki meşhur cenaze sahnesinden hatırlayacaklardır. Cenazede okunan şiirin yazarı W.H. Auden’dır. Auden ayrıca tarihi 9. yüzyıl İrlanda’sına dayanan anonim bir şiiri de uyarlamıştır. Ünlü Pangur Ban şiirindeki kedi olan “Pangur” yazarın da kedisine verdiği isim olur: Pangur beyaz Pangur. Seninle ne kadar da mutluyuz. Yazar ve kedisi. Birlikte ama yalnız.
Sylvia Plath ve kedisi Daddy
Hayatı boyunca boğuştuğu ileri derecede manik-depresif bozukluğu sonucunda 1963 yılında 30 yaşında intihar ederek yaşamına son veren Plath çocukluğundan beri kedilere ilgi duyardı. Yazarın 2011 yılında ortaya çıkarılan çizimlerinde de bir kedi tasvirine rastlanmıştı. Sırça Fanus eseri defalarca farklı sanat dallarından uyarlanan Plath’ın yaşam öyküsünü bu listemizden okyabilir ya da Gwyneth Paltrow’un yazarı canlandırdığı “Sylvia” filminde izlenebilir.
Hermann Hesse ve kedisi Narciss
Siddhartha ve yarı biyografik Steppenwolf (bozkır kurdu) eserlerinin ünlü Alman yazarı Hesse, 1946’da “Masallar” yapıtıyla Nobel’i kazandı. Bu 3 eseri okumayan varsa ödev veriyoruz, bu yazın başlangıcına kadar hepsi bitecek. Emin olun yazınız çok farkı geçecek. 🙂 1960’ların ortalarına kadar Amerika’da pek tanınmayan (cidden çok cahil bir kıta) Hesse, o tarihten sonra özellikle Hippi hareketinin temel yazarlarından biri olur.
Edgar Allan Poe ve kedisi Catterina
Modern gerilim ve polisiyenin öncüsü sayılan Poe bu anlamda yüzyılın yazarlarının hemen hemen hepsine ilham kaynağı olmuştur diyebiliriz. Yazarın “The Black Cat” adlı eseri alkollü bir adamın kedisini öldürüp sonra kedinin ruhunu gördüğünü sanmasını anlatır. Zavallı Poe kendi de bir meyhanede berbat durumda bulunduktan dört gün sonra yaşamını yitirir.
Jean Cocteau
Şair, yazar ve sinemacı olan Cocteau, “Blood of a Poet”, “Beauty and the Beast”, ve “Orpheus” gibi filmleriyle biliniyor. Fransa’da aralarında Pablo Picasso, Kenneth Anger, Coco Chanel, Marlene Dietrich, ve Édith Piaf’ın bulunduğu elitler kulübünün bir parçası olan Jean Cocteau aynı zamanda tam bir kedi aşığıdır. Fransız sanatçı logosunu kendi tasarladığı bir kedi severler kulübünün de üyesidir. Kedi sevgisini şu şekilde açıklar: Onları seviyorum çünkü evimi seviyorum. Onların yavaş yavaş evimin ruhu haline geldiğine inanıyorum.
Doris Lessing ve kedisi Black Madonna
Sylvia Plath ile birlikte feminizmin önemli yazarlarından olan Doris Lessing, 2007 yılında Nobel kazandı ve bu ödülü alan en yaşlı kişi kendisidir. İran’da İngiliz bir aileden doğan yazarın hayatı başlı başına bir macera şeklinde geçer. Bankacı olan babasının işi nedeniyle İran’dan sonra Zimbabwe’ye yerleşirler ki o dönem daha ortada Zimbabwe bile yoktur, ülkenin adı o zamanlar Rodezya’dır.
Kedilerle olan ilişkisinin evin içinde hem bir canavar, hem avucun altında pürüzsüz bir yüzey olarak tanımlayan Lessing’in kedisinin ismi de olan “Siyah Madonna” eseri Ayrıntı yayınlarından basılmıştı. Ayrıca yazarın sadece kedileri anlattığı “Kedilere Dair” isimli bir eseri daha vardır: “Bej renkli, … ön ayakların bitiminde gümüşe çalan patiler. Kenarları beyazla çerçevelenmiş olduğu için simli gibi duran kulaklar dikilip, öne arkaya oynardı; dinleyerek, algılayarak…
Haruki Murakami ve kedisi Kafka
William S. Burroughs ve kedisi Junkie
Kedisinin ismine bak yazarını anla. Naked Lunch – Çıplak Şölen’in yazarı Burroughs da kedi tutkunu yazarlardan. Hem yer altı hem de pop kültürü derinden etkilemiş yazarlardan olan Burroughs tıpkı Kerouac gibi beat janrının ve karşı kültürün öncüsüdür.
Kediler ve Burroughs izini sürmek için yazarın The Cat Inside – İçerdeki Kedi adlı eserinin kapak yazısına başvuralım: Burroughs’un son demleri ve kedileri: Ruski, Smokey, Fletch, Calico Jane… Hayatının son on altı yılını kedileriyle Kansas’ta geçiren Burroughs, bu dönemde kedilerini ruhani birer dost olarak görmeye başlamış ve kendisi üzerindeki etkilerini her fırsatta vurgulamıştı: “Kedilerimle aramdaki ilişki beni ölümcül ve her şeye nüfuz eden bir cehaletten kurtardı.”
George Bernard Shaw ve kedisi Pygmalion
Dünyanın bilinen en büyük ayarlarını veren yazar kesinlikle George Bernard Shaw’dur. Yazarın onca eserinin arasında nasıl bir “Toplu Bernard Shaw ayarları” olmaz anlamak mümkün değil. İrlandalı yazar hem 1925’te Nobel Edebiyat Ödülü’nü hem de 1938’de Pygmalion ile Oscar’ı alarak, bu iki ödülü de alabilen ilk ve tek insan olmuştur. Kedisinin ismini nereden geldiğini kısa yoldan anlatalım dedik.
Ünlü yazarın kedisine blog tarafından uygun görülen isim olan Pygmalion hem bir sinema hem de tiyatro klasiğidir. Görsel sanat camiasında bu eseri tanımayanın kedi kumu değeri yoktur diyelim, oradan hesaplayın. Yunan Mitolojisi’nde Kıbrıs’lı bir heykeltraş olan Prens Pygmalion kendi yonttuğu bir heykel olan Galatea’ya aşık olur. Pygmalion tanrıça Venüs’e, Galatea’yı canlandırması için yalvarır. Galatea öylesine güzeldir ki Pygmalion gözlerini ondan alamamaktadır. Edebiyat ve psikolojide bu duruma Pygmalion Etkisi (beklenti etkisi) denir. Shaw’un eseri de daha çok bu etki üzerine gelişir.
Truman Capote ve kedisi Tiffany
Bir Copete klasiği olan “Breakfast At Tiffany’s – Tiffany’de Kahvaltı” hem edebiyat hem de sinema tarihinin adından en çok söz edilen yapıtlarından. “1940’lı yılların New York’unda hareketli cemiyet hayatı öğleden sonra barlarda içilen martinilerle başlar, Tiffany’de edilen şampanyalı kavaltılar ile son bulurdu…” Nasıl bu kısa özet bile yeterince etkileyici değil mi? Sinema tarihinin en unutulmaz karelerinden olan Audrey Hepburn’ün ağzında ince bir ağızlık ve boynunda gezinen kedi kuyruğunu filmin afişinden de hatırlayabilirsiniz. İşte o kedinin ilham kaynağı yazarın kendi kedisi olan Tiffany.
Jean Paul Sartre ve kedisi Nothing
Yazar ve filozof Sartre. 20. yüzyıl’a damgasını vurmuş isimlerin en önemlileri arasında. En önemli diyorsak adamın kendi felsefi akımı var. Varoluşçu felsefenin babasının kedisinin isminin “Nothing – Hiçbir şey” olması kadar güzel ne olabilir şu dünyada? Cevap veriyoruz: Hiçbir şey.
Sartre’ın varoluşçu felsefesine en uygun canlı türü kediler mi yoksa insanlar mıdır diye bir tartışma atılsa ortaya kim bilir kaç yeni siyası düşünce ve yönelim çıkar. Biz mesela ekip olarak kedisel bir varoluşçuluğun peşinden rahatlıkla gidebiliriz.
Sartre’ın 1964’de kazandığı Nobel Edebiyat Ödülü’nü Albert Camus’nun ödülü kendisinden önce aldığı için reddettiği iddia edilir. Bu iki koca düşünür yıllarca çocuk gibi didişip durmuştur. İyisimi bu meseleye Camus kısmında yeniden değinelim.
Patricia Highsmith ve kedisi Ripley
Psikolojik gerilimin ustası Highsmith alemin en ünlü seri katili manyak Ripley’in yaratıcısı. Eserleri 20’den fazla filme çekilmiş usta yazar da tam bir kedi delisi. The Talented Mr. Ripley (Yetenekli Bay Ripley) 1955’te, Ripley’s Game (Ripley’nin Oyunu) 1974’te sinemaya uyarlandı. The Talented Mr. Ripley aynı zamanda 1999 yılında da Jude Law, Gwyneth Paltrow ve Matt Damon’ın katkılarıyla yeniden çekildi. Yazarın Strangers On A Train eserinin 1951 yılında Alfred Hitchcock tarafından beyazperdeye taşındığını da unutmayalım.
Tam bir hayvan sever olan yazarın salyangozlara olan düşkünlüğü de ilginç bir not olarak ekleyelim. Highsmith’in arşivini tutan Urich Weber’in aktardıklarına göre, Highsmith kedileri kendi psikolojisini dengede tutan en önemli arkadaşları olarak görüyormuş. Ünlü yazar insanlarla uzun süreli ilişkilerinde bulamadığı her şeyi kedilerde buluyormuş. Kedi canlısı gerçekten de garip bir yaratık. Asrın en önemli psikolojik gerilim romancısının psikolojisini dengede tutmak?
Michel Foucault ve kedisi Insanity
Modernitenin bireye etkisi ve iktidar birey ilişkileri üzerine çalışmalarıyla bilinen Foucault, Sartre gibi döneminin en ünlü düşünürleri arasında. Bu iki Fransız, Marx, Freud, Nietzsche ve Heidegger gibi Alman biliminsanlarının açtığı yoldan modernizm üzerine yeni açılımlar getirebilmek adına ömürlerini tükettiler. Kim bilir kedileri olmasa naaparlardı diyerek uyduruk bir postmodern yaklaşım dile getirelim de iki düşünürü de mezarlarında ters döndürelim.
Bilginin Arkeolojisi, Cinselligin Tarihi, Bu Bir Pipo Değildir ve en önemlisi Deliliğin Tarihi eserlerinin yazarı Foucault, delilik ve toplum üzerine binlerce sayfaya imza attı. Kedisine isim olarak “Insanity”in uygun görülmüş olması -hadi “çılgın” diye çevirelim- hayli “normal” değil mi?
Samuel Beckett ve kedileri Murphy & Watt
1969’da Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülen Beckett, Absürt Tiyatro akımının en önemli ismidir. Hani neredeyse o olmasa akım, öyle kendi başına yalnız bir akım olarak kalakalacaktır. Foucault ne kadar postmodernist değilse Beckett o kadar postmodernist bi abimiz diyerek yüzyılın sanat ve bilim akımlarında devreleri yakıp geçelim.
Genelde “Godot’yu Beklerken” eseriyle tanınan Beckett’in aslında Watt ve Murphy adında iki önemli kitabı daha var. Kedilerine de Godot’daki Vladimir ve Estragon yerine, Watt ve Murphy isimleri uygun görülmüş. Yazarın Murphy adlı eserinin basılmadan önce 42 defa reddildiğini de yazmadan etmeyelim. Neyse ki araya ünlü ressam Jack Yeats (evet kendisi ünlü şair William Butler Yeats’in abisidir) girmiş de eser sonunda basılabilmiş.
Kişinin kendine ve yaşadığı dünyaya yabancılaşmasını hep Kafka’dan biliriz ya, oysa Beckett yabancılaşmayı öyle sade bir kara komediye dönüştürür ki, yarattığı dünyadaki kara deliklerin içinde böcek gibi yutulup gideriz. Hiç dokunmamalı ters bir insan kendisi.
Neil Gaiman ve kedisi Zoe (orijinal ismi)
Bilim kurgu ve fantastik edebiyatın tanrısı Neil Gaiman kedisiz yaşayamam diyenlerden. Günümüzün en dahi yaratıcılarından olan Gaiman’ın, Coconut, Hermione, Pod ve Princess adında kedileri var. Resimdeki Zoe son dönemlerde aramızdan ayrılmış.
Sandman serisinin yaratıcısı olan Gaiman sayesinde çizgi romana yeni bir soluk geldi diyebiliriz. Ayrıca Neil abimiz Dresden Dolls’un eski sesi ve alemlerin en çatlak kızı Amanda Palmer ile evlidir. Saygı duyuyoruz, ikisini de çok seviyor takdir ediyoruz. Aslında yer gelmişken hayranı olan okuyucularımız varsa bir Amanda Palmer listelerine talibiz bile diyebiliriz.
Albert Camus ve kedisi Cigarette (orijinal ismi)
Herkes Camus’yu “Yabancı” ile tanısa da yazarın aslında en önemli eseri “Veba”dır. 1957 yılında Nobel’i kazanan Camus’nun ağzında ya da elinde sigarasız bir fotoğrafını bulmak zor. Kedisine bile sigara ismini koymasından belli.
Camus da Sartre gibi yüzyılın en mühim filozof edebiyatçı kuşağından. Ömürleri boyunca karşılıklı yazılarıyla didişen bu iki düşün insanının yazışmaları, geçtiğimiz dönemin bireye ve felsefeye dair en etkili eleştirileri arasında yer alıyor. Günümüzde iki yazarın karşılıklı fikir çatışmalarını yorumlamaya çalışırken, nice sosyolog adayı üniversite öğrencisinin beyni kulağından aktı. Yani umuyoruz akmıştır.
Camus en son Fransa’nın başına gelen en büyük troll olan eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin, Albert Camus’nün naaşını ülkenin en önemli şahsiyetlerinin gömüldüğü Pantheon’a taşımak istemesiyle gündeme gelmişti. Neyse ki aydınlar ve Camus hayranları Nicolas ibişine engel olmayı bildiler. Yaşamı boyunca otoriterliğe karşı bireyin savunucusu olan yazarın mirasından Sarkozy gibi bir siyasinin rantlanma çabası ülkeyi ayağa kaldırmıştı.
Bonus: Kedi demişken Charles Bukowski unutulamaz
Ünlü yazarı bu mektubu vesilesiyle de anmıştık.