24 yıl önce bugün, İslam dünyasının ruhban sınıfından birkaç kişi, işine gitmek için evinden çıkan bir insanı 5 kurşunla öldürdü. Trende sorun yaşadığı ve şikâyet ettiği kondüktörün disiplin cezası almasına üzülecek kadar yufka yürekli bir aydını, “katli vacip” diyerek evinin önünde katlettiler.
Bu üzücü durumdan daha da üzücü, kahredici olanı, onun ölümüyle birlikte -aralarında “din alimleri” de olan- milyonlarca kişinin rahat bir nefes almasıydı. Çünkü din bezirgânlarının foyalarını ortaya çıkaran tartışmasız en büyük, en devrimci adam yoktu artık. Onlar da bir “Oh be” çekip, inançlarını pazarlamaya, Tanrı’yı ticaretlerine ortak etmeye devam ettiler.
Aydın katliamlarının hiç de azımsanmayacak derecede çok yaşandığı coğrafyamızda, nedense pek bir az hatırlanan aydındır Turan Dursun. Biz de istedik ki, bu ülkede, bildiklerini kendine saklayıp rahat rahat yaşamak yerine, halka anlatıp ölümü göze alan (ve katledilen) bir “insan” yaşadı ve bu insan İslam kültürünün egemen olduğu bu coğrafyada dogmaya, tabuya indirilen en büyük darbe idi. Ölmeden önce de demişti ki:
Ölürsem,
o zaman anlarsın.
Ölünce biri,
pazar, kışın,
iki yüz olur hemen yüzler, hemen!
Dersin, neymiş meğer!
Ben de ölürsem eğer
ey aydın cemaat!
Lütfen öldürme beni,
lütfen!
Turan Dursun kimdir, hep beraber öğrenelim…
En büyük İslam bilginlerinden birisi doğuyor
1934 yılında Sivas’ın Şarkışla ilçesinin Yapaltın Köyü’nde (köyün şimdiki adı Gümüştepe) doğdu. Babasının adı Abdullah idi ve köylerde imamlık yapıyordu, annesinin adı Hatun’du (Bazı kaynaklarda Hatın olarak geçer).
Babasının dümen suyundan gittiği dönem
Turan Dursun beş yaşındayken babası, ailesini de alıp Ağrı’nın Tutak ilçesine göç etti. Burada babadan/dededen kalma toprakları vardı ve babasının niyeti bu topraklara tekrar sahip olmaktı. Baba imamlık yaparken oğlu Turan’ı da büyük bir din âlimi olması için hocaların yanına gönderdi. Tutak müftüsünün, Kürt mollaların ve şeyhlerin eli altında geçirdi bu yıllarını Turan Dursun. Köyün camisinde yatıp kalkıyordu ve bu süreç boyunca hem Arapça hem de Kürtçe öğrendi.
Okuma yazması olmayan bir zekâ küpü
Öğrencilik yılları sadece Ağrı’da geçmedi. Muş’un ve Erzurum’un köylerinde de okudu. Hem Kürt hem de Çerkez hocalardan dersler aldı. Bu sayede Kürtçeyi çok iyi, Çerkezceyi de hatırı sayılır derecede konuşabiliyordu. 15 yaşına kadar böyle dolaşıp durdu. Tanıyan herkes onu çok zeki olarak nitelendiriyordu. Çünkü o yörelerde okutulan tüm İslami metinleri ezberlemişti, başka birçok Arapça metni de rahatlıkla okuyup anlayabiliyordu. Askere gidene kadar pek çok hocadan “icazet” almıştı.
Okuma yazma öğreniyor
1955-1957 yılları arasında askerliğini yaptı. Bu sürecin ona kazandırdığı en önemli şey okuma yazma öğrenmesiydi. İlkokul diplomasını terhis olduktan sonra sınava girdiği İstanbul’daki Mahmut Paşa İlkokulu’ndan aldı.
Öğrencilikten öğretmenliğe geçiş
Askerliğini tamamladıktan sonra İstanbul’da -kendi deyimiyle- “yüksek dereceli talebelere” ve hocalara Arapça ve İslami bilim alanlarında dersler verdi. Bu süreçte birçok müftü ve vaiz yetiştirdi. Sonrasında kendisi de sınavlara girerek vaiz ve müftü oldu. Önce Sivas’ın Gemerek ilçesinde müftülük yaptı, ardından da Sivas Bölge Müftüsü oldu. Bu arada bitirme sınavlarına girip ortaokul diplomasını aldı. (Maalesef kimi zihniyetler liseyi “bitirtmedi” Turan Dursun’a.)
Süleymancılarla çatışıyor ve…
Sivas’ta nur cemaatinin bir kolu olan Süleymancılarla çatışmaya başladı. Bu çatışma, Sivas’ın zenginlerinin de Süleymancılar tarafında yer alması sebebiyle sürgünle sonuçlandı. Bir telgrafla önce Manisa’ya, oradan da Tokat’a sürüldü. Ama tayin işlemleri TSK’daki paşaların araya girmesiyle durduruldu ve Turan Dursun Sivas’taki görevine iade edildi. Kendi ifadesine göre bunun sebebi, Turan Dursun’un Sivas’ta 620 imam ve vaizin Cumhuriyet Bayramı’na katılmasını sağlamaktı.
Takdir görüyor ve plaket alıyor
Turan Dursun “Atatürkçü müftü” ya da “komünist müftü” olarak anılıyordu. Sivas’taki Cumhuriyet Bayramı katılımı ve buna benzer girişimleri gazetelerde çok yankı uyandırdı. Bunun üzerine Turan Dursun’a Atatürk plaketi verildi. Ayrıca müftülüğü döneminde “cinayetler köyü” olarak bilinen Kalın Köyü’nü de barışa, huzura kavuşturmuştu. Tüm bu yaptıklarına rağmen Süleymancılar’ın ve Deveci ailesi gibi zengin ailelerin girişimleriyle en sonunda Sivas’tan gönderildi. (O zamanın Sivas valisi, Turan Dursun’u severdi Fakat milletvekili olma sözü aldığı için Turan Dursun’a karşı olanlarla aynı safta yer almıştı.) Halktan pek çok kişinin ve birçok mahalle muhtarının “Biz müftümüzü istiyoruz” dilekçelerine rağmen Turan Dursun Sivas’tan, önce Ankara Altındağ’a, sonra da Sinop’un Türkeli ilçesine gönderildi. Bu sürgün dönemleri onu maddi açıdan çok zor durumda bıraktı.
Bir “mektup”la TRT’ye geçiyor
1966’da sözü geçen birinin mektubuyla TRT’ye alındı. Burada bir süre genel evrak kayıt memurluğu yaptıktan sonra yayın bölümüne geçti. 1968’den 1976’ya kadar çeşitli programlar yaptı ve yönetti. Bunların dışında da farklı platformlarda, Posta Kutusu, Dinleyicilerle Baş Başa, Din ve Ahlak adlı programlar yaptı. 1976’da Şaban Karataş’ın baskısıyla Erzurum Radyosu’na sürüldü.
Her sürgün listesinin vazgeçilmez adı: Turan Dursun
Sürekli sürgün yedi durdu Turan Dursun. Her sürgün listesinde adı geçiyordu. Hazırladığı programlar genellikle denetimden geçip onay alamıyordu. Bir şekilde “kurtulan” programlar da dinleyiciler tarafından büyük bir ilgiyle dinleniyordu. Malum çevreler dini programların Turan Dursun’dan alınmasını sağladı, bununla da yetinmeyip TRT’den kovulması için “resmi buyruklar” yayınladı. Bu buyruklardan birisini bizzat Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç, TRT Genel Müdürü Cengiz Taşer’e yazılı olarak gönderdi. Atılma isteğinin temel sebebi Turan Dursun’un “Başlangıcından Bu Yana İnsanlık” adlı programıydı. Sonuç: Program önce engellendi, sonra da yayından kaldırıldı, Turan Dursun da elbette sürüldü. (Bu sürgünden sonra Diyanet bir temsilcisi aracılığıyla TRT’ye teşekkürlerini sundu.) Bitti mi sandınız? Bu olaydan sonra da defalarca sürüldü Turan Dursun. “İnceleme yapması” için Doğu Karadeniz’e, Ankara’ya, Ankara’daki görevine başladıktan 2 buçuk saat sonra da “bunalıma düştüğü” gerekçesiyle İstanbul’a sürüldü. 10 Ekim 1980’de “uzmanlık” görevine atandı.
2000’e Doğru Dergisi’nde yazmaya başlıyor
Turan Dursun 1989 yılında 2000’e Doğru dergisinde yazmaya başladı ve yazıları nedeniyle gericilerin en önemli hedeflerinden biri haline geldi. Yazarın dergideki yazıları, o öldükten sonra basılan “Din Bu” adlı kitap serisinin de altyapısını oluşturdu. Turan Dursun’un 2000’e Doğru’daki süreci, sonunu hazırlayan süreç oldu ve İslam’ın “barışçıl” yanını 4 Eylül 1990’da bir kez daha ortaya çıkardı. Aldığı tehdit içeren mektuplardan birinde şunlar yazılıydı: “Sen ey tenasül organlarımızın daimi atış poligonu mevkiini ibraz etmiş bulunan müstesna yavşak, ey Salman Rüşdi mukallidi nadide pezevenk…”
Işığın söndürüldüğü gün: 4 Eylül 1990
Turan Dursun, 4 Eylül 1990’da her gün yaptığı gibi Koşuyolu’ndaki evinden çıkıp işine gidiyordu. İşe giderken uğradığı bir silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Dört yıl sonra, İslami Hareket Örgütü’ne yönelik yapılan operasyonda cinayet çözüldü (yapılan açıklama bu yöndeydi). İslami Hareket Örgütü üyelerinden İrfan Çağrıcı müebbet hapisle cezalandırıldı. Cinayetin tetikçisi olan Muzaffer Dalmaz ise hâlâ yakalanamadı.
Ölümünden hemen sonra neler oldu?
Cinayetten sonra, Turan Dursun’un evindeki kütüphanesinden birçok şeyin kaybolduğu ortaya çıktı. En ilginç nokta da, yatağının üzerinde Turan Dursun’a ait olmadığı bilinen “Kutsal Terör Hizbullah” adlı kitabın bulunmasıydı. Yakınları, söz konusu kitabın, eve giren kişiler tarafından bir “mesaj” olarak bırakıldığını söyledi. İstanbul Emniyet Müdürlüğü, polislerin Turan Dursun’un evinde arama yaptığını doğruladı, ancak arama tutanağında kitaplıktan alınanlar yazılı olarak yer almadı. Oğlu Abit Dursun konuyla ilgili şunları söyledi: “4 Eylül 1990’da Turan Dursun vurulduktan 40-45 dakika sonra polis geliyor. Çok daha erken gelen siviller evi darmadağın ediyor. Birçok eseri ve çalışması siyah poşetlere konuluyor, onlar çıkarken de resmi giysili polisler içeri giriyor. Biz sivil polislerin götürdüğü eserleri ve çalışmaları Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurarak istedik. Ama 9 yıldır bu girişimimizle ilgili hiçbir sonuç alamadık. Kuran Ansiklopedisi’nin 2000 sayfası, ‘Kulleteyn’ isimli kitabın ikinci ve sonraki ciltleri yok. Her şeyi götürmüşler. Bir yaşam boyu büyük emekle ortaya çıkarılan her şeyi. Bütün bunlar sivillerin eve girmesinden sonra kayboldu. Devlet içindeki bazı güçler, yasadışı devlet odakları bu eşyaları alıp gitti.”
Eşi Naima Dursun intiharı seçiyor
Turan Dursun’un psikolojik sorunlar yaşayan ve birlikte 3 çocuk büyüttükleri eşi Naima Dursun da 2004’te intihar etti. Eşiyle ilgili de şunları söylemiştir Turan Dursun:
Eşime hep önem verdim. Hep bir şeyler vermeye çalıştım. Verebildim mi, veremedim mi bilmiyorum. Çok eksikliklerim var. Ama hiç kimsenin karısının olmadığı kadar karım bana âşık olagelmiştir. Komşularımız da şaşardı. Bana göre karı-koca bu duygularını zamanla yitirirler. Karımın bu durumu sürmüştür. Onun bu duygusal yoğunlaşması, benim karıma daha da önem vermemi gerektirmiştir. Önem verdim de ne yaptım?!
Turan Dursun’un düşünsel evrimi
En çok merak edilen kısım bu işte. Nasıl oldu da onlarca imamdan, şeyhten ders almış, vaizlik ve müftülük yapmış bir insan, zaman içerisinde ateizmi seçti? Bu konuda sözü kendisine bırakalım:
…Bende inanç devrimi neden oldu? Ya da neden inançsızlık oluştu? Onu belirteyim: Doğru bilime yönelmiştim. Çok büyük kütüphanelere gittim. O zaman ben İslam’ın kökenini gördüm, okudum. Söylencelerden de okudum. Bir gün “Sümer Efsanesi” ile karşılaştım. Sümerler’de bir tufan efsanesi. Baktım, Tevrat’ta da var, Kur’an’da da var. Bu bir efsane, nasıl olur da Tevrat’ta, Kur’an’da olabilir? Milattan önce 3000 yılında kaleme alındığı sanılıyor. İslam’dan, hatta Kur’an’dan çok önce. Peki, bunlarda olan, kutsal kitaplarda ne arıyor? Sonra, Hammurabi Yasaları’nın kimi maddeleri Tevrat’a aynen geçmiş, ondan sonra Kur’an’a da yansımış, yani sarsılmalar benim öyle başladı.
Çocukluk çağının gerçek öyküleri: Kulleteyn
Değinmemek olmaz Kulleteyn’e. Yaklaşık olarak 13 tonluk suya verilen addır Kulleteyn ve şer’i kurallara göre ne olursa olsun temiz sayılır bu su birikintisi. Turan Dursun çocukluk (11 yaşına kadar olan) dönemini anlatır romanında. Yazar kitapta hocalardan ve şeyhlerden din eğitimi alan Türko’yu, yani kendisini anlatır. Biz kitapta sadece Türko’yu bulmayız. O coğrafyadaki cehaleti ve bu cehaletin kadın erkek ilişkilerine yansımasını da buluruz. Kitabın kendisini zaten bulursunuz da, özellikle çizgi roman şeklinde olanını edinmek isteyenler için de bu formatı da mevcut.
Okuyana dini imanı sorgulatan kitap serisi: Din Bu
Turan Dursun’un en bilinen, en çok nefret duyulan, en çok okunan ve okur üzerinde en büyük etkiyi bırakan kitabı, 4 ciltten oluşan “Din Bu” serisidir. Bu eserin ilk cildini yayına kendisi hazırlamış fakat basıldığını görememiştir. Sonraki ciltler Turan Dursun’un ailesi ve yakınları tarafından onun çeşitli dergilerde -ama özellikle de 2000’e Doğru dergisinde- çıkan yazılarından derlenmiştir. 4 ciltlik seri temel olarak şu başlıklardan oluşmaktadır: Muhammed’in Cinsel Hayatı, İslam ve Şiddet, Kur’an’ın Orijinalleri Yakıldığı için Şimdi Yok, Şeytan Ayetleri İslamın Gerçeği, Büyü ve Muhammed’in Büyülenmişliği, İslamın Tanrısı Akıllı mı, Kur’an’daki “Çelişkiler”den, Kur’an’daki Akıl ve Bilim Dışılıklar, Kur’an’da “Öldürün” Buyruğu ve Kadına Dayak, İslamın İbadet Kaynağı: Güneş Kültü, İslamda İşkence, Orucun Kökeni: Güneşe Tapma, Dinde İnsan Hakları, Peygamberin Karıları ve Cariyeleri, Seni Çamurdan Yarattık-Efsanelerden İslamiyete, Zina Cezası ve Uygulamaları…
Allah, Kur’an ve diğer kitapları
Tek eseri Kulleteyn ve Din Bu değildir üstadın. Diğer kitapları şunlardır: Kutsal Kitapların Kaynakları (3 cilt), Allah, Kur’an, Dua, Şeriat Böyle, Müslümanlık ve Nurculuk, Ünlülere Mektuplar, İlhan Arsel’e Mektuplar, Turan Dursun Hayatını Anlatıyor. Bir de oğlu Abit Dursun’un babası Turan Dursun’u anlattığı Babam Turan Dursun adlı bir kitap mevcuttur. Turan Dursun ayrıca -bu kısma dikkat- İbn Haldun’un Mukaddime’sini Türkçeye kazandıran kişidir.
Din âlimlerine hodri meydan!
Deyim yerindeyse, bütün din bilginlerine meydan okuyan Turan Dursun, “Yazdıklarım en sağlam kabul edilen temel kaynaklara dayalı. Çürütenler varsa, buyursunlar bunları çürütsünler” dedi. Peki karşısına kimse çıkabildi mi? Tabii ki hayır. Ölümünden sonra Süleyman Ateş, Turan Dursun’un Din Bu serisine cevap niteliğinde Gerçek Din Bu adlı bir kitap çıkardı. Yaşadığı dönemde karşısına geçip yazdıklarını çürütebilen hiç kimse olmadı (Turan Dursun’un hodri meydan dediği kişilerden birisi de Süleyman Ateş’ti). Teori dergisinin 1990 yılı Ağustos ayında çıkan sayısında şu vurucu sözleri yazmıştı: “Bilcümle İslamcılar! İyice bilin! Bilin ve unutmayın ki ben, yüzyılların doğurduğu bir ‘ölüm’üm! İslam’ın, tüm dinlerin, tabuların, sonuçları bugün ve yarın görülecek ölümüyüm. Çıkarları din karanlığı üstüne kurulu olanlar, bu karanlıktan türlü biçimde yararlananlar, tüm karanlık böcekleri, benden korksunlar. Ne imzalı, ne imzasız yalanları beni yıldırabilecektir. Korksunlar elimdeki ışıktan. Bir mum ışığının bile koca bir oda karanlığını nasıl parçaladığını anımsasınlar. Binlerce yıllık ilkelliklerin, yalanlarla örülüp piyasalara sürüldüğü imanın, kafalardaki duygulardaki zincirlerinin elbette ki bir gün sonu gelecektir.” (Turan Dursun’un 6. yüzyıl Arapçası bilen nadir insanlardan biri olduğunu da burada belirtelim.)
Bonus 1: Adnan Oktar’a göre Turan Dursun ve İlhan Arsel
Adnan Oktar (namı diğer Harun Yahya) İlhan Arsel’i ve Turan Dursun’u genel kültür seviyesi düşük buluyor.
Bonus 2: Turan Dursun’la ilgili web sitesi
Turan Dursun’la ilgili bilgi edinebileceğiniz bir web sitesi bulunmakta: www.turandursun.com
Bonus 3: Turan Dursun Araştırma ve İnceleme Ödülü
Ödül, Turan Dursun’un ölümünden sonra -1991’den itibaren- verilmeye başlandı. Ancak son olarak 2002 yılında verildi.
Bonus 4: Turan Dursun anması
Geçen yıl yapılan anma söyleşisini izlemek isteyenlere gelsin bu da.