Gözünüzü şenlendiren, başınızı döndüren, kalbinizi hızlandıran ve ayaklarınızı yoran bir şehir Roma. Her sokakta görülecek sürprizleri, tadılacak lezzetleri var. Biraz klişe ama tarihin, kültürün, sanatın beşiği burası.
Her yol Roma’ya çıkar mı bilinmez ama siz ne yapın edin yolunuzu muhakkak Roma’ya düşürün. Tekerlek kadar pizzalara yumulun, ağız sulandıran dondurmalara gömülün ve illa ki şehrin belli başlı yerlerini gezin!
Bizce her yol Roma’ya çıkabilir.
Kolezyum / Colosseo
Spartacus, Rome ve The Tudors seyircisinin evi gibi bildiği Kolezyum, gerçekliğinden şüphe edilecek kadar görkemli bir amfitiyatro. Komutan Vespasianus’un Neron’un sarayının yerine 1. yüzyılda yaptırdığı Kolezyum’da tiyatro oyunları, taç giyme törenleri, idamlar, hayvan ve gladyatör dövüşleri düzenlenirdi. Bu dövüşler o kadar kanlıydı ki zemin çadır bezi ve kumla örtülürdü. Bir zamanların ölüm mabedi Kolezyum, bugün kötü hatıraları kovmak için dünyada bir yerde idam cezası kaldırıldığında ışıklarını beyazdan altın rengine çeviriyor.
Roma Forumu / Foro Romano
Burası Antik Roma’nın kalbi, dünyanın en büyük arkeolojik alanı. Mimar Vitruvius tarafından inşa edilen forum, basit bir pazar yeriyken toplumsal yaşamın merkezine dönüşmüş. İmparatorluğun farklı yüzyıllarından en güzel tapınakların, bazilikaların, su kemerlerinin (Castor, Pollux, Romulus, Satürn Vesta, Venus, Roma, Faustina ve Sezar Tapınakları, Septimius Severus ve Titus kemerleri, Aemilia, Julia, Maxentius ve Konstantin Bazilikaları) ev sahibi Roma Forumu’na çalışmadan gidilmemeli. Zira azıcık tarih kovalayan fanilerin bile aklını başından alacak dört başı mamur bir yer burası.
Palatino Tepesi / Palatino
Efsaneye göre Roma’nın kurucuları Romulus ve Remus’un dişi bir kurt tarafından hayatlarının kurtarıldığı yer burası. Roma’nın 7 tepesinden en eski ve merkezde olanı Palatino Tepesi’nde arkeolojik kazılara göre 3.000 yıl önce bile yaşam vardı. Roma Forumu ve Circus Maximus arasındaki büyük arkeolojik alanda eski imparatorların evleri, taklar, tapınaklar ve ılıcalar bulunur, Roma imparatorları Augustus, Tiberius ve Domitian’a ait sarayların kalıntıları hala görülebilir.
Circus Maximus
Roma’nın en eski ve en büyük stadyumu, Etrüsk kralları tarafından yaptırıldı, Jül Sezar tarafından genişletildi. Zamanında tekerlekli araba, at yarışlarının ve spor müsabakalarının düzenlendiği stadyum 250 bin izleyiciyi ağırlayabiliyordu. Taş ve tahtadan yapılan Circus Maximus tarih boyunca iki kez yandı. Biri tabii ki İmparator Neron’un Roma’yı yaktığı döneme denk geldi. Günümüzdeki stadyumların modeli Circus Maximus tribünlerden gelen tezahüratları hayal ettirir.
Trevi Çeşmesi / Fontana di Trevi
Roma’da neye bakacağınızı şaşırmışken “Bu çeşme de neyin nesi!” demeyin, şehrin en büyük Barok çeşmesini görün. Roman Holiday, La Dolce Vita filmlerinin yıldızı, fazla turistik olsa da birkaç fotoğrafa değer. Hem para atanların bir daha Roma’ya geleceği rivayet edilir. 1732’de Nicola Salvi’nin tasarladığı çeşmenin temel figürü deniz tanrısı Neptün ve yarı balık, yarı insan biçimindeki Tritonlardır. Çeşme, üzerindeki alegorik heykellerle bir tiyatro sahnesini andırır.
Pantheon
Mükemmel dairesel yapısı, yekpare kubbesi ve kubbedeki açıklıktan yayılan ışık huzmeleri onu dillere dolar. Roma’daki en eski kubbeli bina, Dan Brown’un Melekler ve Şeytanlar kitabındaki ilk duraklardan da biri aynı zamanda. Roma İmparatorluğu zamanında bütün tanrılara adanan ve pagan kültüre hizmet eden bina, 7. yüzyılda kiliseye dönüştürüldü. Rönesans’tan beri mezar anıtı olarak kullanılan yapıda İtalyan krallar Vittorio Emanuele ve Umberto ile ünlü ressam Raphael’in mezarları yer alıyor.
Vatikan
Yoldaki bir çizgi ile Roma’dan ayrılan dünyanın en küçük ülkesi ve Katolik mezhebinin merkezi Vatikan’ın ihtişamına hayran olmamak imkansız. 284 sütunla çevrili elips şeklindeki Vatikan Meydanı, Papa’nın halka seslendiği St. Pietro Bazilikası, önemli sanat eserlerinin ev sahibi, Rönesans’ta yapılan, dünyanın en büyük müzeleri Vatikan Müzeleri de burada. Bir gününüzü rahatlıkla geçirebileceğiniz müzelerde neler yok ki? “Bari bunlar olmasaydı” dedirten mumyalar, lahitler, İtalya haritaları ve vazolar arasında dolaşırken Transfigürasyon ile Atina Okulu’nun yer aldığı Raphael Odaları ve elbette Sistine Şapeli gözden kaçırılmamalı.
Sistine Şapeli / Cappella Sistina
Dünyanın en değerli sanat eserleri burada, Vatikan’ın son durağında, papalık seçimlerinin de yapıldığı yerde bulunuyor. Mimari açıdan epey sade şapeli Botticelli, Pinturicchio, Perugino, Ghirlandaio ve Signorelli gibi 15. yüzyılın ünlü ressamları İncil’den sahneler ile süsledi. Michelangelo tavan süslemesi olarak ünlü Adem’in Yaratılışı ve Kıyamet Günü fresklerini yaptı. Boynunuzu ağrıtacak muazzam tavanı incelerken unutmayın gördükleriniz heykel değil! Gürültücü turistlere ve fotoğraf makinesine tahammülsüz görevlilerin de dediği gibi burada ne kadar coşsanız da “Please silence!” (Lütfen sessiz olun!).
St. Pietro Kilisesi / Basilica di San Pietro in Vaticano
Vatikan’ın en göze çarpan binası, Hıristiyanlığın en büyük kilisesi burası. MS 4. yüzyılda İmparator Constantine’in yaptırdığı kilisenin yerine Rönesans’ta daha görkemlisi yapılmak istendi. Mimar Bramante’nin ilk planı zamanla değişikliğe uğradı ve 1546’da projeyi üstlenen Michelangelo kiliseyi ve kubbeyi yeniden tasarladı ve ortaya bu heybetli yapı çıktı. Dünyanın en önemli eserlerinden Michelangelo’nun Pieta heykeli de burada yer alıyor. On iki havariden San Pietro’nun kabrinin de bulunduğu bu kilise, dünyanın en yüksek kubbesi ile Roma’nın siluetini süsler; 320 basamak sonunda şehir karşınızda saygıyla eğilir.
İspanyol Merdivenleri / Scalinata della Trinità dei Monti
Francesco de Sanctis’in kelebek şeklinde, söylentiye göre Flamenko adımlarına göre tasarladığı merdivenler eskiden sanatçıların buluşma mekanıyken şimdilerde Roma yorgunlarının soluklanma yerine dönüşmüş. Merdivenlerin sonundaki Barcaccia denilen bot şeklindeki çeşme Tiber Nehri’nde 1598’deki sele ithafen yapılmış. “Roma’da bunca güzellik arasında bu da bir şey mi?” diye düşünmeyin, şanslıysanız merdivenlerde yılda bir düzenlenen moda şovuna ve dünyaca ünlü modellerin catwalk’una denk gelebilirsiniz.
Santa Maria Maggiore
Sisto III tarafından 9. yüzyılda yapılsa da hakkındaki rivayet başkadır. Efsaneye göre, Papa Liberius’un rüyasına giren Meryem ona kar gördüğü yere kilise yaptırmasını söyler. Ertesi sabah 5 Ağustos 352’de kar yağınca kilisenin inşaatına başlanır. O yüzden kilisenin bir diğer ismi Karların Meryem Azizi’dir. Göz kamaştıran, kasetli tavan süslemelerinde Kristof Kolomb’un Amerika’dan getirdiği ilk altınların kullanıldığı düşünülüyor. Roma’daki en uzun çan kulesine sahip kilise farklı mimari tarzların bir arada kullanılmasıyla dikkatleri çekiyor.
Castel Sant’Angelo
Tiber Nehri’nin kıyısında, Vatikan’ın karşısındaki bu görkemli yapı İmparator Hadrian tarafından 2. yüzyılda mozole olarak yaptırıldı. Duvarları güçlendirilen kale Ortaçağ’da Vatikan’a gizli bir geçitle bağlandı ve Papalık için kaçış noktasına dönüştü. Bir dönem hapishane olarak da kullanan Castel Sant Angelo’da işkence ve infaz odaları da yer alır. Fatih Sultan Mehmet’in oğlu Cem Sultan da bu kalede tutulmuştur.
Novano Meydanı / Piazza Navona
Gündüzü ayrı gecesi ayrı eğlenceli meydanın bir zamanlar 30 bin kişilik Dominitian Stadyumu olduğunu hayal etmek zor mu? Geriye çekilin bir daha bakın. Şimdi anladınız mı? Meydan da stadın şeklinde ve ölçülerinde yapılmış. Barok tarzının başyapıtı meydanda, mimar Gian Lorenzo Bernini’nin “Dört Nehir Çeşmesi”, Francesco Borromini ve Pietro da Cortona’nın çalışmaları vardır. Hatta rivayete göre bu meydan Bernini ve Borromini’nin rekabetini sembolize eder. Bernini nehir tanrıları ile paganizmi yansıtırken Borromini aynı meydanda Sant’Agnese Kilisesi ile Hıristiyanlığı temsil eder.
Popolo Meydanı / Piazza del Popolo
Roma’nın en büyük meydanı, Yılbaşı kutlamalarının, gösterilerin ve konserlerin de ev sahibi. Fransız asıllı Romalı mimar Giuseppe Valadier’ın inşa ettiği meydanda Augustus zamanında Mısır’dan getirilen ilk dikilitaş, dört havuz ve mimar Carlo Rinaldi’nin Santi Maria di Miracoli ve Santa Maria di Montesanto isimli ikiz kiliseleri yer alır.
Trastevere
“Romalılar akşam nerede?” sorusunun yanıtı, “Tiber’in karşı kıyısında Trastevere’de.” diye cevaplanabilir. Dar sokaklarında sıralanmış manavı, kasabı, şarküterisiyle mahalle havasındaki semt, Romalıların pizza, makarna ve şarap mabedidir. Sağlı sollu tezgahlarla gözünüzün bayram edeceği Trastevere’de alışveriş yapıp birbirinden güzel barlarda soluklanabilirsiniz.
Film Bonusu 1: Muhteşem Güzellik
2013, Y: Paolo Sorrentino, O: Toni Servillo, Giovanna Vignola, Carlo Verdone
Bu yılın En iyi Yabancı Film Oscar’ını alan The Great Beauty (Muhteşem Güzellik), merkezine Kolezyum’u ve büyüleyici Roma’yı yerleştiren bir film. Paolo Sorrentino’nun filminde 65 yaşındaki yazar Jep Gamberdella ile Roma sosyetesine konuk oluyoruz. Kentin büyüleyici sokaklarından ve çılgın partilerinden dekadans taşarken Roma bütün görkemiyle orada duruyor.
Film Bonusu 2: Roma
1972, Y: Federico Fellini, O: Britta Barnes, Peter Gonzales Falcon, Fiona Florence
Federico Fellini’nin yarı otobiyografik filminde Rimini’den Roma’ya taşınan 18 yaşındaki Fellini’nin değişen hayatını izlerken kendimizi şehrin kollarına bırakırız. Roma’da hayat devam ederken seyirci bu kentin gizli köşelerinin konuğudur. Film belgeseli andırsa da, bizi Fellini’nin düşleri ve anıları arasında gezdirir.