Yüz yirmi yıldır tarihe meydan okurcasına İstanbul’un baş köşesinde ve gönül tahtında kurulmuş bir koca bina; bir o kadar çekici ve gizemli…
Daha önceki Beyoğlu yazımızda şöyle bir adını anmıştık. Şimdi de nasıl yapıldı, kimler geldi geçti içinden, neler yaşandı onları anlatalım istedik sizlere.
Huzurlarınızda tarihe tanıklık eden mekan Pera Palas.
Not: Orijinal yazımı “Pera Palace Hotel” olsa da biz bu mekanı dilimize yerleştiği şekliyle Pera Palas (Oteli) olarak yazacağız, baştan söyleyelim. 🙂
Bir tren yolculuğuyla başlayan öykü
Aslında Pera Palas’ın hikayesi bir trenin hikayesi ile başlar. 4 Ekim 1888’de Paris’ten yola çıkan çok lüks bir tren Alp Dağları’nı geçerek, Budapeşte ve Bükreş üzerinden 80 saatlik bir yolculuğun ardından İstanbul’a varır. İşte bu trenin, yani Orient Express ya da bizde bilinen adıyla Şark Ekspresinin ilk yolcuları yüksek tabakadan bürokratlar, gazeteciler, yazarlar ve zenginlerdi.
Eş-dost yanında ya da pansiyonda kalan turistler
Oysa 1840’lı yıllarda İstanbul uluslararası turizme daha hazır değildir. Önceleri belki de eş-dost yanında kalan yabancılar; zamanla yapılan pansiyonlarda, daha sonra da Pera’da azınlıklar veya Levantenler tarafından açılan otellerde kalmaya başlarlar. Ama yapılan bu oteller, Avrupa’nın büyük kentlerinde seçkin kişilerin kaldığı türden büyük otellerin sunduğu lüks ve konfora sahip değildi henüz.
Lüks tren yolcularına lüks otel
Avrupa’dan başlayan demiryolu, aslında 1870’li yıllarda İstanbul’a ulaşmıştı, ama seçkinlerin tercih ettikleri gibi yataklı ve yemekli vagonların yer aldığı ünlü Orient Expres’in İstanbul seferlerine başlaması Sirkeci Garının açılışı ve Pera Palasın yapılma süreci aynı senaryo içinde yer almaktaydı belki de…
Haliç’e tepeden bakan otel
İşte İstanbuldaki bu lüks otel boşluğunu, kuruluş çalışmalarına 1892 yılında başlanan ve 1895’te açılış balosu yapılan Pera Palas Oteli doldurur. Levanten mimar Alexandre Vallaury’nin tasarladığı otel, Haliç’in muhteşem manzarasına tepeden bakan, kültürel faaliyetleri ve sosyal yaşamıyla o dönem “Küçük Avrupa” olarak bilinen Pera’nın Tepebaşı bölgesinde kurulur.
İlklerin oteli
Pera Palas Oteli, İstanbul’un en görkemli yapılarından biri olarak açıldığında, konuklarına birçok ilkleri de sunuyordu. O yıllarda İstanbul’da Osmanlı sarayları dışında elektriğin verildiği, ilk elektrikli asansörün olduğu ve ilk akar sıcak suyun bulunduğu binaydı Pera Palas.
Avrupa standartlarında bir otel
Türkiye’nin Avrupa standartlarındaki ilk oteli olan Pera Palas, kuruluşundan itibaren pek çok tarihi olaya tanıklık ederek, pek çok ünlüyü ağırlayarak İstanbul’un sosyal ve kültür yaşamının çok önemli simgelerinden biri haline gelir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün 101 numaralı odası
Pera Palas pek çok ünlüyü ağırladığı gibi 1917 yılından itibaren pek çok kez Mustafa Kemal Atatürk’ü de ağırlar. Cephe dönüşlerinde adeta evi gibi kullandığı, ülke için önemli kararlar aldığı ve üst düzey misafirlerini ağırladığı 101 numaralı odası, doğumunun 100. yılında, Atatürk’ün şahsi eşyalarının da sergilendiği bir müze oda haline getirilir. Atatürk’ün en sevdiği renk olan, diğer tüm evlerinde ve adına açılmış müze-evlerde de kullanılan gün doğumu rengi, ‘şafak’ pembesiyle yenilenen 101 numaralı müze odada Atatürk’ün kitapları, madalyaları, dönemin dergileri, imzalı fotoğraflar ve kartpostallar da sergilenmektedir.
Mata Hari ve Cicero da buradaydı
Pera Palas’ın ünlü konukları arasında Atatürk’ten başka, ünlü devlet adamları, krallar, kraliçeler, savaş günlerinin ünlü casusları Mata Hari ve Cicero, tabii bir de ünlü “Şark Ekspresinde Cinayet” romanının yazarı Agatha Christie de vardır.
Agatha Christie ve Şark Ekspresinde Cinayet
Pera Palas denilince dünyanın en ünlü polisiye roman yazarlarından Agatha Christie ilk akla gelenlerden tabii ki. 1926 ve 1932 yılları arasında birçok kez Pera Palas Oteli’nde konaklayan yazarın, en ünlü romanlarından “Şark Ekspresinde Cinayet”i, ziyaretlerinden biri esnasında 411 numaralı odada yazdığına inanılıyor. Kayıp günlüğü ve anahtarının öyküsü günümüzde bile esrarını koruyor. Günlüğün daha sonra bu odada bulunan anahtarının replikası ile eski tip bir daktilo Christie’nin anısına kaldığı odada sergileniyor. Antika mobilyalarla, siyah ve bordo renklerde döşenmiş odada, değişik dillerde ve farklı yıllarda basılmış nadide Agatha Christie kitapları da bulunuyor.
Otelin yeni sahibi Çiftçi Bodossaki
1. Dünya Savaşının patlak verdiği yıllarda, savaşa kadar Pera Palas Oteli’ni işleten Orient Express şirketi, 1918 yılında trenlerin işletilememesi nedeniyle sıkıntıya girer. Mersinli bir tüccar olan Bay Bodossaki de o dönem İstanbul’a gelir, kalmak için de Pera Palas Oteli’ni seçer. Ancak Anadolu’dan gelen bir tüccar görüntüsündeki kıyafeti yüzünden otele alınmaz. Kendisine otelin dolu olduğu söylenir. Anadolu kökenli zengin Rum vatandaşlarından biri olan Bodossaki haliyle bu duruma çok bozularak “Ben oteli satın almak istiyorum!” der. İlk önce dalga geçtiği sanılarak çok yüksek bir fiyat istenir, ama Bodossaki son derece ciddidir ve iş inada binmiştir. Bunun üzerine hemen Paris aranır, gerekli onaylar alınır ve otel çok ciddi bir rakama Bay Bodossaki’ye satılır ve dört yıl boyunca da onun yönetiminde kalır.
İlk sergi ve ilk balo
Pera Palas hizmete girdiği yıllarda hep ilklerin yaşandığı bir mekan olmuş aynı zamanda; İstanbul’da ilk resim sergisi 1895 yılında Şeker Ahmet Paşa tarafından Pera Palas’ta gerçekleşmiş… 31 Aralık 1925 tarihinde ilk yeni yıl balosu yine otelin salonlarında yapılmış. Ayrıca köri baharatının ilk kullanıldığı ve kaplumbağa çorbasının ilk kez yapıldığı mutfak da Pera Palas’ın mutfağıymış.
Ünlülerin odaları
Günümüzde hâlâ müze-otel statüsünü koruyan Pera Palas’ta Atatürk’ün 101 numaralı odasından başka, gül kurusu renkleri, gül kokuları ve ipeklerle dekore edilmiş Greta Garbo suiti, içinde Hemingway kitaplarının yer aldığı kütüphanenin ve duvarlarında yazarın Klimanjaro’nun Karları romanında Pera Palas’tan bahsettiği alıntının bulunduğu Ernest Hemingway Suiti, Haliç ve Pierre Loti tepesi manzaralı Pierre Loti suiti de bir müze havasında konuklarını tarihin sayfalarında gezdirmektedir.
Atatürk’ten tokat gibi cevap
İstanbul’un işgal günleri… Başta General Harrington olmak üzere bir kısım işgal komutanları Pera Palas’ta salonunun bir köşesinde otururlarken Mustafa Kemal, tüm ihtişamıyla Orinet Bar’dan içeri girer ve oturanların dikkatini çeker. Komutanlar, görevlilerden gelenin kim olduğunu sorarlar ve Mustafa Kemal olduğunu öğrenirler. Onlar için Mustafa Kemal, Çanakkale Savaşı’nın en ünlü komutanlarından biridir. Bu nedenle de masalarına davet etmek isterler. Ancak Mustafa Kemal, her zamanki kıvrak zekasıyla “Her ne kadar şu anda İstanbul’un sahibi onlar gibi görünse de, yakında gidecekler. Bu nedenle kendileri burada misafirdir. Bizde de misafirler ağırlanır. O yüzden arzu ederlerse onlar benim masama buyurabilirler!” der.
Geçmişten geleceğe bir öykü
Tarihiyle, yaşanmışlığıyla ve mimarisiyle günümüzde hala dikkatleri üzerine çeken otel, Rum asıllı sahibi Bay Bodassaki’den sonra 1923 yılında Hazine’ye devredilir. Ardından Atatürk’ün, orduya üniforma kumaşı satan bir ahbabı, Misbah Muhayyeş, otele talip olur, önce otelin işletmeciliğini alan Muhayyeş, sonra da mülkünü satın alır. Çocuğu olmayan Misbah Muhayyeş 1949’da bir vakıf kurarak otelin gelirini Darüşşafaka, Darülaceze ve Verem Savaş Derneği’ne bırakır. Belirli bir süre vakıf tarafından yönetilen otel daha sonra 2006 yılına kadar Süzer Ailesi tarafından işletilir. 1980 sonrasında çıkan “önemli binaları kamulaştırma yasasıyla” da kamulaştırılır. Jumeirah Otelleri, 2012 yılından beri Pera Palas Oteli de işletmektedir.
Otel ile ilgili rezervasyon bilgilerine ise buradan ulaşabilirsiniz.