Türkiye, tarihindeki en canice cinayetlerden birini gördü.
Hepimiz olay ile ilgili nefretimizi kustuk, öfkemizi belirttik. Tabii ki; adaletsizliğe, caniliğe karşı yapılacak şey budur. Tepkimizi bu duygular ile vermemiz kadar doğal bir şey olamaz ama bu yazıda sizi (çok zor da olsa) biraz sakinleşerek, öfkemizi bir anlık içimize gömerek bu caniliklerin önüne nasıl geçebiliriz diye sulh bir şekilde akıl yürütmeye davet ediyoruz. Tepkimizi öfke ile vermeliyiz ama “neler yapabiliriz?” diye sakince düşünmeliyiz.
Hayatın her noktasında, öfke ile düşünmek yanlış yapmaya açık kapı bırakır.
Kendi kendimize sorular sorarak, bunların önüne nasıl geçebiliriz diye sonuç üretelim:
Öncelikle; “Böyle Bir Olayın Cezası Ne Olmalı?” Diye Soralım
Şüphesiz ki; olay bu noktalara gelmese dahi herhangi bir insana yapılan zarar verme, istismar eylemi en ağır şekilde cezalandırılmalı. Özgecan Aslan’ın başına gelenleri “en ağır şekilde” cezalandırmayacaksak neyi cezalandıracağız? Dünyada daha vahşice ne olabilir? Bu zaten hepimizin hemfikir olduğu konu. “En ağır ceza”nın ne olduğu tanımı başka bir tartışma konusu. Sosyal medyadaki tepkilerde herkes için bu tanımın bambaşka olduğunu gördük.
Peki Ceza Tek Başına Yeterli Mi?
Kimse kusura bakmasın ama “bu insanları idam edelim, hapislerde çürütelim” dedikten sonra sorunun biteceğini düşünmek, sorundan sadece o an için kaçmak anlamına geliyor. Bu canilikleri yapabilen bir zihinden “ben bunu yaparsam başıma bunlar gelir” gibi bir akıl yürütme bekleyemeyiz. Bir insanı dövebilen, bıçaklayabilen hatta yakabilen bir gözü dönmüşlük hiçbir zaman sonundaki cezayı düşünmeyecektir. Elbette ceza caydırıcı olacaktır, ama tek başına çözüm olmayacaktır.
Kaldı ki; böyle canilikler yapan insanların “bunu yaparsam ceza alırım” diye bunları yapmaktan vazgeçmeleri, onların hala bunu yapabilecek potansiyelleri olduğu ancak ceza için yapmadıkları anlamına gelir. Bu da çok tehlikeli bir noktadır. İnsanlar, insanlara sonunda ceza alacakları için kötülük yapmaktan çekinmemeli. İnsanlar, insanlar değerli oldukları için onlara kötülük yapmamalılar.
“Siz de Mini Etek Giymeyin”ciler Haklı Olabilirler mi?
Her olayda gördüğümüz gibi, burada da suçu kadına atmaya çalışanlar hemen ortaya çıktı ve kendi sapıklıklarını, kendi cümleleri ile gözler önüne serdiler. Gelin bu cümleyi biraz açalım; “eğer açık giyinirsen başına bunlar gelir” demek, daha açık ve net anlamı ile “insanlarda, erkeklerde, bende böyle bir şey yapma potansiyeli, böyle bir sapık ruh var ve sen bunu ortaya çıkarıcı şekilde giyinirsen ben bu ruhumu ortaya çıkarabilirim” demektir. Doğru mu? O halde; bu cümle bizi çok rahat bir şekilde, ortaya çıkmayı bekleyen sapık bir zihin olduğu gerçeğine götürüyor. Dolayısı ile problemi o zihinde, çözümü o zihni düzeltmekte aramalıyız. Bu kadar cani, bu kadar bozuk bir kafa kendinisini ortaya çıkaracak bir bahane mutlaka bulacaktır. Bu zihnin bahanesi Türkiye’de mini etek olur, Sudi Arabistan’da başka bir şey olur ama bu hastalık kendine patlayacak bir nokta mutlaka bulur.
Bu Bozuk Zihnin Oluşmaması İçin Neler Yapabiliriz?
İlk 3 soru, bizi çok net ve kolay bir şekilde bu noktaya getiriyor. Kendi kendimize sormamız gereken, toplumsal olarak kafa yürütmemiz gereken, eğitim sistemimizi dahi buna göre düzenlememiz gereken yegane soru bu. İnsanlar cani doğmuyorlar. Büyümüş hali her neye benzerse benzesin bir bebeğe baktığımızda sevgiden başka bir şey göremiyoruz. Dolayısı ile bir şeyler oluyor ve toplum, biz, böyle caniler yaratıyoruz. Bu nasıl oluyor? Bunun oluşmaması için çocuklarımıza ne öğretebiliriz? Ya da ne öğretmemeliyiz? Toplum olarak bu konuda ne yapabiliriz? Devletin buradaki görevi ne olmalı? Herkesin, hepimizin kendisine sorması gereken yegane sorular bunlar. Sizce?
Buraya kadar hemfikirsek sorgulamaya devam edelim.
Bu Çarpık Zihin Nasıl Oluşuyor Olabilir?
Elbette bu yazı içerisinde bu sorunun tüm ihtimallerini cevaplamak mümkün değil. Farklı yerlerde, farklı nedenler vardır. Her ailenin, her mahallenin, her insanın farklı gerçekleri vardır ve bu konuda derin araştırmalar yapılmalıdır. Toplumbilimciler, felsefeciler, sivil toplum örgütleri ve devlet ülkenin her karışını incelemelidir. Bunların hepsine elbette bu yazıda ulaşamayız ancak; hepimizin rahatlıkla görebileceği, apaçık gözümüzün önünde olan suçlular ve anlayışlar var. En azından, bunların en büyüklerine bir bakalım. Biz 3 büyük suçlu gördük.
Not: Bu noktada devlet ile ilgili bir parantez açalım. Ben bir devletin başka ne işe yarayabileceğini gerçekten anlamıyorum. Bir devlet, “toplulumumuz neden tecavüzcü yetiştiriyor” sorusunu sorup, varını yoğunu bu meseleyi çözmeye adamaktan başka ne işe yarar hakikaten anlam veremiyorum.
1- Şüphesiz ki; Büyük Suçlulardan Biri Medya
Bu görseli yazıyı yazarken, rastgele bir haber sitesine girerek ana sayfadan aldık.
Burada “medya” kelimesi ile herhangi bir televizyon klibinden, köşe yazısından ve etrafımızda bize “yayın” yapan herhangi bir şeyi kast ediyoruz.
Çocukluğumuzdan itibaren bir şeyler öğrenerek büyürüz. Öğrenme, algılama sürekli devam eder. Ve ne yazık ki hepimiz annemiz, babamız, düşüncelerine çok güvendiğimiz bir tanıdığımız kadar medyadan da öğreniyoruz, her yaşta. Şu an 5 yaşında olan bir çocuğun anne ve babasından daha fazla internet ile muhattap olduğunu hepimiz biliyoruz. Dolayısı ile bu çocuk hayat ile ilgili bir çok şeyi ne yazık ki anne ve babasından daha fazla internetten, medyadan öğreniyor. İşin en acı kısmı ise bu kadar büyük bir sorumluluğun azıcık bile bilincinde olan bir medyaya sahip değiliz.
Kadını bu derece objeleştiren bir popüler kültür, “BÜYÜK FİRİKİK” gibi yazmaya dahi utandığımız şeyleri dünyanın en önemli şeyleriymiş gibi bir dille halka aktaran bir medya, ekmeğini çıplak kadın galerilerinden kazanmaya çalışan haber siteleri oldukça bu işler böyle devam edecektir. Çok basit bir denklem.
Medya ile Alakalı Biz Ne Yapabiliriz?
Çok kolay. Bunlara itibar, ekmek vermeyebiliriz. Bugün, internet sektöründe dönen paranın büyük bir kısmı kadını cinsel obje yapan galerilerde dönüyor. Dolayısı ile birileri bu sitelere giriyor, hatta suçu kendimize atalım, biz bu sitelere giriyoruz; birileri de burdan para kazanıyor. Bizim elimizden gelen tek şey, bu anlayıştaki medyaya reyting, yani para vermemek.
2- Bir Diğer Büyük Sorumlu Toplumsal Rolünün Bilincinde Olmayanlar
Bunu artık hepimiz biliyoruz, bilmeliyiz ki; toplum, kendisine bir takım örnek insanlar seçer ve bunların yaptıklarını kendine örnek alır. Bu insanlara biz “toplumsal rolü güçlü insanlar” diyoruz. Bu insanlar da kendi etkilerinin farkında olurlar ve topluma kötü örnek olmamaya çalışırlar. Daha doğrusu, bizde işler böyle yürümüyor ama olması gereken budur. Dolayısı ile bizim itibar sahibi devlet adamlarımız, sanatçılarımız, popüler kültür ikonlarımız, sunucularımız, köşe yazarlarımız bu sorumluluklarının bilincinde olmalıdırlar. Yine dolayısı ile “tecavüz edilince anne ölsün, bebek niye ölsün” diyebilen güçlü toplumsal figürlerimiz oldukça, bu olaylar yaşanmaya devam edecektir. Bu kadar basit.
Bu Roldekiler ile Alakalı Biz Ne Yapabiliriz?
Tek yapabileceğimiz bu insanları doğru seçmek, sapıkça konuşanlara prim, oy vermemek.
3- En Büyük Suçlu Biziz
İyi bir insan olmanın birinci şartı, gerçekleşen herhangi bir olayda başkalarının hatalarından önce kendi hataların ile ilgilenmektir. Dolayısı ile bu konuda da öncelikle kendimize “ne hata yapıyoruz” diye sormalıyız. Bu soruyu sorduğunuz anda, olayla da bağlantılı düşünceler hemen beyinde kendini gösteriyor. Böyle sapıklıkların, bozuklukların, caniliklerin ortaya çıkmaması için ben ne yapabilirim ya da ortaya çıkıyorlarsa neyi yanlış yapmış olabilirim?
Elbette bu sorunun da bir çok cevabı olabilir ama hepimiz tek bir şey söylesek şu cümlede buluşuruz herhalde: Çocuğumuza -ya da herhangi birine- insan sevmenin güzelliğini ve insanın değerini yeterince öğretememiş, gösterememiş olabiliriz. En somut, en net neden bu olabilir.
Peki Ne Yapabiliriz?
Yukarıda da söylediğimiz gibi; yapacaklarımız, yapabileceklerimiz say say bitmez. Daha çok işimiz var ama ilk yapmamız gereken çocuklarımıza, oğullarımıza sevgiyi ve insan değerini en iyi şekilde anlatmaktır. En basit ve somut gerçeklik budur.
Sizce?
Bu yazı, aklı başında her insanın çok kolaylıkla ulaşabileceği şeyleri derlemek ve tepkiden daha çok çözüm üretmeye odaklanmayı amaçladı. Lütfen, siz de çözüm için kendimize sormamız gereken soruları bizle paylaşın.