Edebiyat tarihinin tozlu sayfalarına baktığımız zaman pek çok yazarın hatıralarıyla karşılaşmamız mümkündür. Onların kurduğu ilişki üzerinden yaşadıkları dönemi, ürettikleri eserleri, yarattıkları karakterleri ve ruh hallerini anlamak, aslında geçmiş zamanın yeniden yaşanmasını sağlamaktır. Bu haliyle edebiyat, yaşayan ve sürekli nefes alan bir canlı gibi yaşamımızda durmaktadır.
Türk edebiyatının en önemli kalemlerinden Orhan Veli ve Sabahattin Ali de yolları kesişen, arkadaşlık kuran ve birlikte pek çok anıyı paylaşan isimlerdendir.
Orhan Veli, sevgilisi Nahit Hanım’a yazdığı bir mektupta Sabahattin Ali’yle aralarında geçen bir konuşmadan duyduğu rahatsızlığı anlatır
Orhan Veli’yle Sabahattin Ali, Galata Balık Pazarı’nda bir meyhaneye girerler. Zaman zaman ziyaret ettikleri mekânda çalışan bir kadın vardır ve bazı müşterilere daha yakın davranmaktadır.
Mektupta kadından “hafifmeşrep” olarak bahseden şair, Sabahattin Ali’nin kadını Nahit Hanım’a benzetmesi üzerine bir hayli bozulur
Üstelik bu benzerlik fiziksel değil, davranışsal bir benzerliktir. Orhan Veli bunun üzerine daha çok sinirlenir ancak belli etmemeye çalışır
Bunun üzerine Sabahattin Ali, “Sen Nahit Hanım’ı tanır mısın?” diye sorar. “Oldukça tanırım” cevabını alan Sabahattin Ali konuşmasını sürdürür
Orhan Veli’nin Nahit Hanım’ı tanımadığını, tanısa da sadece kendisine gösterdiği cephelerini tanıyabileceğini, insanların sekiz ayrı cephesinin olduğunu söyler
Yazarın bu düşüncesini saçma bulmayan Orhan Veli, gerekli de bulmaz fakat bir hayli rahatsız olur
“Bu fikrini izaha kalkışırken hatırladığı insan herhalde sen olmamalıydın. Üstelik öyle bir kadına bakarak hatırlamamalıydı.”
Orhan Veli, mektubunun sonlarında daha önceleri kimseden buna benzer sözler duymadığını özellikle belirtir ve ne yapmak gerektiğine dair Nahit Hanım’a bir soru sorar: “Ne yapmak lazım, katlanmak mı?”
“Senin hakkında senin söylediklerine ve benim bildiklerim uymayan sözleri hep böyle başkalarından duyuyorum. Duymasam daha mı iyi olacak bilmem. Fakat herhalde duymak da beni rahatsız ediyor. Haksız mıyım? Yahut sen haklı mısın? Bu hususta neler düşündüğünü bilmek isterim. Üstelik eskiden, yani çok eskiden buna benzer laflar pek işitmezdim. Herhalde hayatımızda bir değişiklik var ki böyle şeyler işitiyoruz. Ne yapmak lazım, katlanmak mı? Ne tavsiye ediyorsun?”
Kaynak: 1