Biliyorum yağmur yağmaz yukarı doğru yeniden,
Acımaz olur, silinir gider izi bıçağın.
Ama hiçbir rüzgar dolduramaz boş kalan yerini,
Bir yaşamdan ötekine
Birlikte uçan turnaların yerini
Gökyüzünde…
En son Charlie Hebdo katliamıyla terörün her gün onlarca can aldığı bir dünyada, yirmi yıl önce teröre kurban giden; yaptığı her şeyi güzel yapan şair, yazar, düşünce adamı, sinemacı Onat Kutlar‘ın anısına…
Bulutlu Bir Günde Doğan Çocuğa
Baban bu toprağın en delikanlı
boğasıydı bir nevruz
şenliğinde kestiler.
Ne tuhaf sen
kirli yeşil eylül bulutları altında
ve aylardan temmuz
onun gelinciklerinden doğdun.
Burcunda yıldız görünmüyor…
Ölümün kapısını aralayan güz
çok sürmez
Yeniden vurur dallara bahar
İşte sana mavi gökyüzü
ve mavi deniz defteri,
üstelik tertemiz
El koymanın tam zamanıdır, ufukta
kargalar henüz görünmüyor…
Onat Kutlar, 25 Ocak 1936’da Alanya’da doğdu. Çocukluğu Malatya ve İzmir’de geçti. Altı yaşındayken ailesiyle birlikte Gaziantep’e yerleşti. Liseyi Gaziantep’te bitirdi.
Kitabe
rüzgarın yüzünü vadilerden tanıyorlar sevgilim
arının adını bir menekşeden
çılgın ırmağın yüzünü bir deniz çiziyor
toprağı, yediveren bir gül ağacı
tarihler bir köprü olarak yazıyor bir ustayı
kahramanı, gülümseyen bir yoksul
çocuk olarak
beni bir gün sevgilim senin yüzünle
anacak doğu’nun yeni ozanları
çünkü bir ağustos gecesi sessiz bir gölün
ayışığıyla yıkanmış kıyılarında
akıllı şarkılar söyleyen bir deli
hiç bitmeyen yaz gününe gömecek beni
senin adınla
İlk öyküleri Gaziantep Lisesinin çıkardığı ‘İlke’ adlı dergide yayınlandı. Felsefe okumak için İstanbul’a gitti; ama Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü’ne girdi. Bir yıl orada okuduktan sonra, oradan ayrılıp İstanbul Hukuk Fakültesi’ne geçti.
Peralı Bir Aşk İçin Divan
Bir zambağın taç yaprağında yağmur tanesini
Bir kula atın rüzgarlı bayırdan kaynağa inişini
Yarısı gölgeli kumlarda ölümü bekleyen karanlık boğayı
Sabaha karşı ve hiç uyunmamış tanyerinde ışıyan kavak ağacını
Ve bütün bunları birden düşündüren seni düşünüyorum şimdi
Hukuk Fakültesi’ni bitirmek üzereyken, ani bir kararla 1961 yılında fakülteyi bırakıp Paris’e gitti. Orada yaklaşık iki yıl kaldı, bu süre içinde Felsefe eğitimi aldı. İlk öykü kitabı “İshak” (1959) ile 1960 Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü’nü kazandı.
Rübai (1)
“Saki Şarap sun, beni de unutma” Hafız böyle diyor
Şiraz’da gül altında, “aşk kolay göründü, oysa çok zor”
Bir cezayir menekşesi senin aşkın, uzakta ve elinde değil.
Ey kör gel de açıkla şimdi sana nasıl kolay görünüyor?
Sinematek’le ilgisi de bu sırada başladı. Türkiye’ye döndükten sonra bir süre Doğan Kardeş Dergisi’nde sekreterlik yaptı, 1965’te ise Türk Sinematek Derneğinin kurucuları arasında yer aldı ve 1976 yılına kadar aynı derneğin yöneticiliğini yaptı.
Rübai (2)
Uyanıyor yeniden gül farkında mısın?
Uyanıyoruz yeryüzünü okşarken parmakların
Sen bir ağaç olmanın önsezisiyle yeniden
Ve ben gövdene yeniden rüzgar olmanın.
Kuruluşundan başlayarak İstanbul Film Festivali Düzenleme Kurulu, 1981 yılından ölümüne kadar da İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı İcra Kurulu üyeliği yaptı.
Unutulmuş Kent
Vermeme olanak yok bana verdiklerini
Ama ayrılırken bir hesaplaşma da gerekli
Geçmiş bunca güzellikten bir anı olarak
Ben seni alayım istersen sen de beni
1960’tan başlayarak aralıklarla Meydan, Yeni Sinema, Milliyet Sanat, Papirüs, Hürriyet Gösteri ve Yeni Düşün dergilerinde yazdığı denemelerini “Yeter Ki Kararmasın” ve “Bahar İsyancıdır” adlı kitaplarında yayınladı.
Yalnızlık
Bütün bir haziran evin önünde
Akasyanın dallarını eğerken rüzgar
İpeğe kırmızı bir gül işlerdi
Kulağı ıssız ve tozlu yollarda
Yoksulluğun kedileri kapıyı
Bir yaz boyu her gece tırmaladı
Sırtının teline mavi bir horoz düşü
Dokunmadan uykuya varamazdı
Uzak denizlerden atlar geçerdi
Bulutlar güze yakın gözlerinden
Bekledi ölümün beyaz elinde
Solgun bir gül oluncaya kadar
Şiirlerini “Pera’lı Bir Aşk İçin Divan” ve “Unutulmuş Kent”; sinema yazılarını ise “Sinema Bir Şenliktir” adı altında topladı.
Çam Ağacına
Şimdi rüzgar geçiyor penceremden
Gövdemin kuruyan kavalını
Kırmızı türkülerle donatarak
Senin ormanından sayısız ağaç
Ve düşlerimde bembeyaz yıkadığım
Teninden coşkun sular geçiyor
Kapılıp sürüklenen ırmağa
Kıyıların danteline alışkın
Ellerim birden ulaşıyor
1989’da, İranlı şair Füruğ Ferruhzad’ın şiirlerinden bir seçmeyi Celal Hosrovşahi ile birlikte çevirerek “Sonsuz Günbatımı” adıyla yayımladı.
Rübai (3)
Bir şiir ülkesi olan yüzünü sevgilim
Sözcüklerin ordusuyla kuşatıp fethettim
Benimle dile geldi senin eşsiz güzelliklerin
Seninle bundan böyle şiir sultanı benim.
Türk Sinematekindeki çalışmalarından dolayı 1994 yılında Fransa tarafından “L’Ordre des Arts et des Lettres” nişanıyla ödüllendirildi. Ömer Kavur ile “Yusuf ile Kenan” (1979); Ali Özgentürk ile “Hazal” (1979); ve Erden Kıral ile “Hakkâri’de Bir Mevsim” (1982) adlı filmlerin senaryolarını yazdı.
Rübai (4)
Yazıldı benim gibi bir çılgının tapusuna
Senin güzelliğin olan ülke ve koca dünya
Öylesine zenginim ki kıyamıyorum
Elim varıp bir tek pulunu harcamaya
1964 yılında yaptığı ilk evliliğinden iki oğlu oldu. 1989’da ikinci kez evlendi.
Rübai (5)
“Ölesiye yaşadı” dedi Can, gidince Yılmaz
“Nazım da öyleydi, başka türlüsü bize yakışmaz”
Öylesine ölesiye sevdim ki seni, ben gidince,
“Aşktan öldü bu çocuk da” diyecektir, hiç şaşmaz
30 Aralık 1994’te Marmara Otelinin pastanesinde patlatılan bir bombayla ağır yaralandı ve kurtulamayarak 11 Ocak 1995’te öldü.
Not: Listeyi hazırlarken Onat Kutlar’ın hayat hikâyesi ve eserleri içinburadaki yazıdan faydalandık.