Asırlar öncesinden bugüne seslenen bir bilge kişi, öğretileri tüm dünyayı dolaşan, sözleri dillerden hiç düşmeyen bir mutasavvıf.
Gel, gel, ne olursan ol yine gel,
İster kafir, ister Mecûsi,
İster puta tapan ol yine gel, ,
Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir,
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel…
Dizelerini ezbere bildiğimiz; ama bir türlü hayata geçiremediğimiz, hâlâ insanları “sen, ben, o” diye ayrıştırırken adına görkemli anma törenleri düzenlediğimiz Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin yaşam öyküsüne ve felsefesine bir bakalım istedik.
Sonradan aldığı isimler
Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme.
Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme.
Mevlânâ’nın asıl adı Muhammed Celâleddîn’dir. Mevlânâ ve Rûmî, kendisine sonradan verilen isimlerdir. “Efendimiz” manasına gelen Mevlânâ ismi, O’na daha çok genç iken Konya’da ders okutmaya başladığı yıllarda verilir ve adeta adı yerine geçer, O’nun sembolü olur.
Diyar-ı Rum
Sen yad eller dünyasında ne arıyorsun yabancı,
Hangi hasta gönüllüyü kast ediyorsun, etme.
Rumî ise Anadolu demektir. Mevlânâ’nın, Rumî diye anılmasının sebebi, yaşamının büyük bir kısmını Diyar-ı Rum denilen Anadolu’nun bir vilayeti olan Konya’da geçirmesi ve türbesinin de orada olmasındandır.
Horasan doğumlu bir alim
Çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru.
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme.
Mevlânâ 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içinde yer alan Horasan’ın Belh şehrinde doğar. Babası Belh şehrinin ileri gelenlerinden, “Bilginlerin Sultanı” diye anılan Bahaeddin Veled, annesi ise Belh Emiri Rükneddin’in kızı Mümine Hatun’dur.
Moğollardan kaçış
Ey ay, felek harab olmuş, alt üst olmuş senin için…
Bizi öyle harab, öyle alt üst ediyorsun, etme.
Sultân-ül Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle 1212 veya 1213 yıllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh’ten ayrılır.
Karaman’da biten yolculuk
Ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi,
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme.
Uzun bir yolculuk ve pek çok şehirde konakladıktan sonra aile nihayet 1221 yılında Larende’ye (Karaman’a) ulaşır. Mevlânâ, Larende’de yedi yıl kalır. Hayatının kederli ve sevinçli ilk önemli olaylarını da bu şehirde yaşar. 1225 yılında Gevher Hatun ile evlenir. Bu evlilikten Sultan Veled ve Alaeddin Çelebi dünyaya gelir.
Alâeddin Keykubad’ın daveti
Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan.
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme.
Selçuklu hükümdarı Alâeddin Keykubad’ın ısrarlı daveti üzerine yedi yıl kaldıkları Larende’den ailesiyle birlikte Konya’ya göç eder Mevlânâ. Bir müddet sonra hocasının isteği üzerine Halep ve Şam’a giderek devrin ünlü İslam alimlerinden altı yıl sürecek bir eğitim alır ve tekrar Konya’ya döner.
Şems-i Tebrîzî ile karşılaşma
Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan.
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme.
O güne kadar hayatını kitaplara, bilgiye ve kendisini yetiştiren hocalarına adamış bir din adamı, bir bilge ve din otoritesi olan Mevlanâ’nın hayatı Şems-i Tebrîzî’nin Konya’ya gelmesiyle birden bire değişir.
Manevi bir yolculuk
Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer;
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme.
İran’ın Tebriz şehrinde 1185 yılında dünyaya gelen Şems-i Tebrîzî devrin büyük İslam alimlerinden feyz almış gezgin bir derviştir. Aldığı manevî bir işaret üzerine Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’yi arayıp bulur.
Cenneti cehennem etme
Ey, cennetin cehennemin elinde olduğu kişi,
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme.
Dünyaya, kılık ve kıyafete önem vermeyen Şems, Mevlânâ ile üç dört yıl süren beraberliği sonunda onun hayatında yeni ufukların açılmasına vesile olur, onu ilahî aşkın potasında eriterek, “Kâmil bir Hak aşığı” yapmayı başarır.
Şems’in esrarengiz ölümü
Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize,
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun, etme.
“Gel, gel, ne olursan ol yine gel” şeklinde başlayan dizeleriyle önemli ve öncü bir hümanist kabul edilen Mevlânâ, Şems’te Yaratan’ın ve yaradılanın bütün sırlarını görür, ancak dostlukları uzun süremez. Şems aniden esrarengiz bir şekilde ölür. Mevlânâ Şems’in ölümünden sonra uzun yıllar kendine gelemez ve inzivaya çekilir.
Hamdım, piştim, yandım
Bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle.
Huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme.
Yaşamını “Hamdım, piştim, yandım.” sözleri ile özetleyen Mevlânâ 17 Aralık 1273 tarihinde Konya’da yaşama veda eder. Mevlânâ ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine, yani Allah’a kavuşacaktı. Onun için Mevlânâ ölüm gününe, düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen “Şeb-i Arûs” diyordu ve dostlarına “Ölümümün ardından ah vah edip ağlamayın!” diyerek vasiyet ediyordu.
2007 Mevlânâ Yılı
Harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı.
Ey hırsızlığa da değen, hırsızlık ediyorsun, etme.
Türkiye, Afganistan ve Mısır’ın teklifi üzerine, Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) Mevlânâ’nın 800. doğum yılı olan 2007 yılını “Mevlânâ Yılı” olarak kararlaştırmış ve bir yıl boyunca Mevlânâ pek çok dünya ülkesinde anılmıştı.
İnsan yaratılmışların en şereflisidir
İsyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil.
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme
“İnsan yaratılmışların en şereflisidir.” ilkesiyle her dilden, her dinden, her renkten insanı kucaklayan Hz. Mevlânâ sevginin, barışın, kardeşliğin, hoşgörünün sembolü olmuştur.
Mevlevi ayinleri
Beri gel, beri! Daha da beri! Niceye şu yol vuruculuk?
Madem ki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik?
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, dostlarının katıldığı özel toplantılar düzenler, bu toplantılarda tasavvufi ve dini sohbetler yapılır, şiirler söylenir, zikrederek sema yapılırdı. Zamanla bir tören niteliği kazanan bu toplantılar belli kurallara, belli görüş ve düşünce ilkelerine bağlandı. Toplantılarda ney, kudüm ve benzeri çalgıların eşliğinde sema ayinleri de yapılmaya başlandı. Kısa bir süre içinde geniş bir alana yayılan, halk ve özellikle çağın aydınları arasında büyük bir ilgi uyandıran bu toplantılara katılanların sayısı her geçen gün arttı.
Mevlevilik tarikatı
Ağladım her yerde hep ah eyledim,
Gördüğüm her kul için dostum dedim.
Yaşadığı müddetçe herhangi bir tarikat kurmayan Mevlânâ’nın ölümünden sonra oğlu Sultan Veled ve öğrencisi Hüsamettin Çelebi, onun düşüncelerini yaşatmak amacıyla Mevlevilik tarikatını kurarlar.
Her şey Tanrı’dan gelir
Herkesin zannında dost oldum ama,
Kimse talip olmadı esrarıma.
Mevlevilik, Tanrı ile evrenin birliği görüşüne dayanan, Tanrı’nın yarattığı evrende göründüğüne (tecelli ettiğine) inanılan bir düşünce sistemidir. Gerçek varlık Tanrı’dır. Her şey Tanrı’dan gelir, sonunda gene Tanrı’ya döner.
Sınırsız, derin ve karşılıksız sevgi
Yani Tanrı bir bütünlük içinde evreni kuşatır.
Gün geçer yok korkumuz, her şey masal,
Ey temizlik örneği sen gitme, kal!
Mevleviliğin anladığı aşk, insanın insana karşı duyduğu geçici, beşeri bir aşk değildir, Tanrı’ya duyulan sınırsız, derin ve karşılıksız sevgidir, sonsuz coşkunluktur. Mevleviliğin düşünce ve görüş bakımından Yeni-Eflatuncu felsefe akımının dolaylı olarak etkisi altında kaldığı, hem Mevlânâ’nın hem de onun ardından gelenlerin eserlerinde geçen tasavvuf kavramlarından açıkça anlaşılır.
Mesnevi ve diğer eserleri
Olgunun halinden ah, anlar mı ham?
Söz uzar, kesmek gerektir vesselam.
Mevlânâ’nın en ünlü eseri tam 25.618 beyitten oluşan ve Farsça yazdığı Mesnevi adlı eseridir. Dünya cennetinde insan hürriyetinin anahtarlarını ardışık öyküler içinde vermeyi gaye edinmiş bir eserdir Mesnevi. Bundan başka; Mevlânâ’nın Divân-ı Kebir, Mektubat, Fihi Ma Fih ve Mecâlis-i Seb’a isimli eserleri de vardır.
Mevlânâ’nın öğütlerini dinleyelim bonusu:
Etme!