O, tasarımlarıyla 20. yüzyıla damgasını vurdu. Onun imzası bile kadınlar için bir arzu nesnesiydi. Dünyanın önde gelen “haute couture” (özel dikim) modaevlerinden birinin kurucusu Christian Dior, moda dünyasında hep sıradana meydan okudu. Onun çizgileri adeta lüksün ve zarafetin yeniden tanımıydı.
Bu sıradışı modacının ve markasının öyküsünü sizin için derledik…
Az kalsın diplomat olacaktı
Christian Dior, 1905’te Normandiya kıyısında, Fransa Granville’de doğdu. Ailesi zengin bir gübre üreticisiydi. Liseyi bitirdikten sonra ailesinin isteği ile Paris’teki bir diplomat okuluna yazıldı. Ama o daha çok sanatla uğraşmak istiyordu. Bu yüzden okulu bıraktı ve hayallerinin peşine düştü.
Picasso, Cocteau, Braque galeride
1927’de babasının desteği ile bir sanat galerisi açtı. Burada Jean Cocteau, Georges Braque ve Pablo Picasso’nun eserlerini sergiledi. Galeri başta epey iyi iş yapıyordu. Ama 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı ile babasının işleri kötüye gitmeye başladı.
O yıllarda ailesi evlerini, mobilyalarını, mücevherlerini ve diğer aile yadigârlarını satmak zorunda kalmıştı. 1931’de babası iflas edince de galeriyi kapattı.
Moda dünyasından savaşa
Dior, Büyük Buhran’dan sonra Paris’e taşındı ve 1934’te moda dünyasıyla tanıştı. Şapka ve tuvalet çizimlerini dergilere ve modaevlerine sattı. Özellikle Paris’in ünlü şapkacılarından Madam Agnès onun tasarımlarına bayılıyordu.
Dört sene sonra tasarımcı Robert Piguet’nin haute couture modaevinde desinatördü. Burada sadece bir sene çalışabildi ve II. Dünya Savaşı için askere alındı.
İşgal altındaki Paris’te balo kıyafetleri tasarladı
Askerliği bitince 1941’de işgal altındaki Paris’e döndü. Bu sefer yüksek rütbeli Alman askerlerinin ve sosyetenin uğrak yeri Lucien Lélong’un modaevinde çalışmaya başladı. Zengin müşterileri için özel sipariş kıyafetler, takımlar ve balo tuvaletleri tasarlıyordu.
Destek Boussac’tan, yaratıcılık Dior’dan
1946’da işadamı Marcel Boussac, Dior’a inanılmaz bir teklifle geldi. Boussac zengin bir kumaş uzmanıydı. Dior onun desteğiyle kendi özel tasarım modaevini kurdu ve 85 elemanla işe başladı. Henüz farkında değildi ama Paris’te Avenue Montaigne‘deki modaevi epey popüler olacak, Dior bu sayede moda dünyasına adını kazıyacaktı.
Corolle ile New Look akımı
Bir sene sonra ilk koleksiyonu, “taç yaprakları” anlamına gelen Corolle podyuma çıktı ve yer yerinden oynadı. Dior, ilk koleksiyonu hakkında “Ben çiçek kadını tasarladım.” derken Harper’s Bazaar’ın yayın yönetmeni Carmel Snow onun çizgilerini “New Look”, yani “Yeni Görünüş” diye isimlendirmişti bile.
Bu, elbette ticari başarı da getirecek, 1948’de Dior, New York’ta görkemli bir mağaza açacaktı.
Erkeksi çizgiler yumuşuyor
Snow haksız sayılmazdı, Dior modada II. Dünya Savaşı’nın etkisinde oluşan bulutları dağıtmıştı. Erkeksi ve sert çizgiler artık onun sayesinde yumuşayacaktı. Yarattığı akım ile adeta devrim yapan Dior sayesinde 1950’lerde Paris yeniden modanın merkezine dönüşecekti.
La Belle Époque (Güzel Dönem) esintileri
Koleksiyon savaşın yokluklarını reddediyordu. Dior La Belle Époque (Güzel Dönem) akımının sonuna yetişmişti. Çocukluğundan beri güzel olana düşkündü. Kadınların yokluk ve yıkım dolu savaş yıllarından sonra eski güzel günleri özlediğini düşünüyordu. Bu doğru bir öngörüydü.
Çok geçmeden sert büstiyer stilindeki korsajlar, ince belli, derin dekolteli, kıvrımlı, belden aşağı genişleyen elbiseler kadınların dolaplarını süsleyecekti.
Karneyle kumaşa rağmen
Yine de ayak bileğine uzanan bol etekler, kumaşın karneye bağlandığı yıllar için biraz havaiydi. Dior normal elbiseler için ortalama 10-25 metre, gece elbiseleri içinse 80 metreye kadar kumaş kullanıyordu.
Savaştan sonraki kıtlık yıllarında başta biraz eleştirilse de yine de kreasyonu kısa sürede büyük rağbet gördü. Avrupa’nın kraliyet ailelerinden Hollywood yıldızlarına kadar pek çok kadın bu gösterişli elbiselere bayılmıştı.
Missss gibi Miss Dior
Modanın yeni kralı yine Boussac’ın sayesinde 1948’de, bugünlerde “Miss Dior Eau de Toillete Originale” adıyla anılan parfümü üretti.
Dior parfüm işinde o kadar iddialı hale gelecekti ki çok geçmeden Dior Addict, J’adore, Tendre Poison, Hypnotic Poison, Dolce Vita, Dune ve Fahrenheit ile klasikler arasında yerini alacaktı.
Her yerde Dior imzası
1950’de Dior’un Genel Müdürü Jacques Rouë tarafından Christian Dior imzası aksesuarlara ekleniyordu. Kravatlar, çoraplar, kürkler, şapkalar, eldivenler, el çantaları, mücevherler, iç çamaşırı ve eşarplar artık Dior’du.
Bu lisanslandırma hamlesi Fransa Özel Tasarım Modacıları Odası tarafından pek de hoş karşılanmadı. Hatta yüksek moda imajını sarstıkları bile söylendi. Ama bu lisanslandırma furyasında şirket epey güçlenecekti.
Moda imparatorluğu
Dior 50’lerin başından itibaren moda trendlerinin yıllara bağlı değil aylarla sınırlı olduğunu anladı. Böylece altı ayda bir değişen yeni seriler hazırladı. 1950’lerin sonlarında Dior sekiz şirketi ve 16 şubesi ile neredeyse devasa bir moda imparatorluğuydu. Bu imparatorluğun beş kıtadaki 28 atölyede 1700 çalışanı vardı.
Yves Saint Laurent’i selefi seçti
1955 yılında henüz 19 yaşındaki Yves Saint Laurent, Dior’un modaevinden içeri girdi. Ünlü tasarımcı bu genç adamı selefi seçmişti. Laurent burada ustasının vefatından sonra da -1960’ta askere gidine dek- çalıştı.
Dior 50’lerinin başlarında iki kalp krizi geçirmişti. 1957’de artık emekliliğe hazırlanıyordu. Hatta tedavi olmak için gittiği İtalya’da Montecatini’de 23 Ekim 1957’de üçüncü kalp krizine yenildi.
Zevk ve lüks ile eş anlamlı
Moda dünyasında rüzgâr gibi estiği 10 yıl, Dior’u lüksün adresi yapmaya yetmişti. Kevin Almond Contemporary Fashion’daki makalesinde “Şu anda Dior isim olarak öldü, zevk ve lüksün eş anlamlısı oldu.” diyordu.
Marka, yaratıcısının ardından farklı isimlerle yola devam edecek, Dior vefatından sonra bile usta-çırak ilişkisini sürdürecekti.
Ünlü tasarımcıların mabedi
Tasarım ekibinin başına 1961’de Marc Bohan, 1989’da Gianfranco Ferre, 1997’de John Galliano ve 2011’de Raf Simons getirildi. Bu isimlerin hepsi birbirinden yaratıcıydı. Onların elinde Dior podyumların tozunu attırdı ve pek çok ünlünün dolabını süsledi.
Hayworth, Diba, Kelly, Kidman, hatta Bradshaw
Rita Hayworth sıkı bir Dior hayranıydı. 1967’de İran Kraliçesi Farah Diba‘nın gelinliği, 1981’de Prenses Diana‘nın nikâhında Grace Kelly‘nin ve Yugoslavya Prensesi Alexandra‘nın elbiseleri Dior imzalıydı. 2000’de Nicole Kidman, John Galliano‘nun tasarladığı bir elbiseyle Oscar töreninde kırmızı halıdaydı. Marka hayali kahramanlar arasında da epey popülerdi. Sarah Jessica Parker’ın Sex And The City’de canlandırdığı Carrie Bradshaw da Dior’a bayılıyordu.
Dior çantalar nasıl yapılıyor?
http://www.youtube.com/watch?v=3OeChy8v_2k
Şarkı Bonusu 1: Kanye West’ten gelsin… Christian Dior Denim Flow
Şarkı Bonusu 2: Morrissey’den gelsin Christian Dior
http://www.youtube.com/watch?v=8XysTW4jSIg
Defile Bonusu
http://www.youtube.com/watch?v=mMifTabM268