Paris’te turistler tarafından en çok gezilen on yerden biri Le Pere Lachaise (Okunuşu Lö Per Laşez) Mezarlığı. Türkiye’den sürgünde vefat eden iki ünlü sanatçı, Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya da burada yatıyor.
Burası sadece müziği, edebiyatı, resmiyle ölümsüzlük mertebesine erişmiş ünlüleri yüzünden özel değil. Mezarlık devasa heykelleriyle bir açık hava müzesini andırıyor. Le Pere Lachaise’deki ebedi istirahat yuvalarının hepsi birbirinden değişik. Kiminde hayranların ruj izleri, kiminde şarkı sözleri yer alıyor.
43 hektarlık alana her din ve inanç sisteminden insan gömülebiliyor. Yani Le Pere Lachaise ebedi uykusunda kimseyi kategorize etmiyor, tersine herkesi eşitçe kucaklıyor.
XIV. Louis’nin rahibi isim babası
Paris’in ünlü mezarlığının geçmişiyle ilgili iki rivayet var. İlki bu arazide 17. yüzyılda bir huzurevinin yer aldığı yönünde. XIV. Louis’nin günah çıkarttığı rahip Père François de la Chaise emekli olup Cizvitlere ait bu huzurevine çekilince mekânın isim babası oluvermiş.
İkinci hikâyeye göre ise mezarlığın arazisi bir manastırın bahçesiymiş. Père François de la Chaise burayı satın almış. Ancak Cizvit papazları Fransa’dan gönderildikten sonra bu alan mezarlık haline getirilmiş ve rahibin anısına onun ismi konulmuş.
La Fontaine ve Molière sayesinde popüler
Napolyon tarafından kurulan mezarlığın mimarı Alexandre Théodore Brongniart’di. Le Pere Lachaise, 18 Mayıs 1804’te küçük bir kızın gömüldüğü bir törenle açılsa da, şehrin çok dışında kaldığı için başta pek rağbet görmedi.
Mezarlığın yöneticileri ünlü Fransız şair ve yazar La Fontaine ve ünlü oyun yazarı Molière’in mezarlarını buraya taşıyınca Le Pere Lachaise popüler oldu.
“Mezarlığın popülerliğinden ne olacak?” demeyin. Şu anda 300 binden fazla mezar ve bir o kadar kişinin de külleri burada duruyor ve yılda bir buçuk milyon kişi burayı ziyaret ediyor.
Nasıl gidilir?
Mezarlığın ana kapısı 2 no’lu metro hattında Philippe Auguste İstasyonu. Ama 3 no’lu metro hattında bulunun Gembetta İstasyonu, bu devasa alanı gezmek için daha iyi bir seçenek. Çünkü Le Pere Lachaise’in bu istasyona yakın kapısından girince yokuş aşağı kaptırıp gidebilirsiniz.
Her iki kapıda da verilen mezarlık haritasını almayı unutmayın. Zira kimin nerede yattığına dair işaretlere rağmen ünlüleri selamlamak için dolaşırken defalarca kaybolacaksınız.
Kaotik eskiden planlı yeniye
Mezarlığın eski ve yeni olmak üzere iki bölümü var. Başlangıçta plan, parsel gözetilmediği için eski bölümde en olmadık yerde karşınıza bir ağaç veya merdiven çıkabiliyor.
Tepedeki yeni kısımda ise şehir plancısı gibi titizlikle çalışılmış. Anıta benzeyen mezarlar geniş bulvarlarla birbirinden ayrılmış. Hatta toplu anıtmezarların çevresi banklarla süslü meydanlarla çevrilmiş.
Hatırlayın ve utanın!
Le Père Lachaise’de 29 abide yer alıyor. Bunlardan 1871 Paris Komünü’nde kurşuna dizilenlerin anısına dikilen Federeler Duvarı, Fransız savaşlarında ölen Ermeniler ve Auschwitz’te ölen Yahudiler için yapılan anıtmezarlar insanlık tarihinde utancın eksik olmadığını gösteriyor.
Kimler yok ki!
Le Pere Lachaise’de birçok ünlünün mezarı bulunuyor. Honore de Balzac, Frederic Chopin, George Bizet, Auguste Blanqui, Maria Callas, Auguste Comte, Edith Piaf, Oscar Wilde, Apollinaire, Marcel Proust ve Jim Morrison bu isimlerden bazıları. Türkiye’den Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya da bu ünlü mezarlıkta yatıyor.
“Allan Kardec büyücü değildir!”
En popüler mezarlardan biri spiritüalist filozof Allen Kardec’e ait. Asıl adı Hippolyte Leon Rivail olan Kardec 1804-1869 yıllarında yaşamış. Hayatının ilk yarısını pozitif bilimlerle, ikinci yarısını gizemcilikle uğraşarak geçirmiş.
Kardec’in Stonehenge’e benzeyen mezarının çevresi her daim dolu. Taşın üstündeki “Mum yakmayınız, hayvan kesmeyiniz, yasalara aykırıdır. Allan Kardec bir büyücü değildir” yazısı burasının nasıl görüldüğü hakkında size ipucu verecektir. Etrafta mezartaşına dokunup ağlayanları, kendinden geçenleri görürseniz şaşırmayın.
Jim Morrison’ın mezarı da kendi gibi efsane
The Doors’un solisti Jim Morrison 27 yaşında hayatını kaybettiğinde çoktan efsaneye dönüşmüştü. Morrison’un ebedi istirahat yeri de bunun kanıtı gibi.
Burası Le Pere Lachaise’in en çok ziyaret edilen mezarlarından. Mumunu, gitarını, içkisini kapan soluğu, üstünde Kata Ton Daimona Eaytoy (Eski Yunanca “Kendi ruhuna sadık”) yazan bu mezarda alıyor.
Ziyaret imkânı bulursanız yanınızda bitiveren bekçiyi garipsemeyin. Geçmişte Morrison fanatiklerinin haylazlıkları yüzünden yetkililer mezarın çevresini temizleyip başına bekçi koymuşlar.
Mezardaki dudak izleri
İrlandalı oyun yazarı, şair ve öykücü Oscar Wilde’ın mezarı Le Pere Lachaise’in en fazla rağbet gören bir başka noktası. 1900 yılında Paris’te bir otelde yoksulluk içinde hayata veda eden Wilde’ın mezarı İrlanda hükümeti tarafından 2011’de temizlendi ve camla kaplandı. Çünkü modernist heykeltıraş Jacob Epstein tarafından tasarlanan mezar öpücüklerle doluydu.
Yanlış okumadınız. Her köşesi Wilde hayranlarının dudak izleriyle kaplı mezar için bu kadar önlem de yetmiyor. Sevenleri şimdi de mezarın etrafındaki cama ve ağaca rengârenk öpücükler konduruyor.
Çapkın adamın mezarı da farklı oluyor
Gazeteci Victor Noir’ın kabri, Le Pere Lachaise’in popüler noktalarından bir diğeri. 1870’de III. Napolyon’un akrabası Pierre Bonaparte’ın tabanca ile vurup öldürdüğü genç adam çapkınlığıyla ünlüymüş. Noir’ın Bonaparte ailesinden bir kadınla basılıp öldürüldüğü dedikodusu hâlâ fısıldanıyor. Bu yüzden de mezar üreme sembolüne dönüşmüş.
Noir’ın kendi boyutundaki heykelinde kabarık cinsel organı, çocuğu olmayan kadınların ilgisini çekiyor. Bazısı cinsel organa dokunmakla yetinirken Noir’ın ölü heykeli üstünde özel ayinler yapıldığı da rivayetler arasında. Öyle ki bronz heykelin ağzı, burnu, pabuçlarının ucu ve cinsel organı garip biçimde aşınmış.
Oradan oraya savrulan küller: Maria Callas
Paris’te 1977’de hayatını kaybeden Maria Callas’ın sembolik mezarı da burada yer alıyor. Ünlü sopranonun cenazesi bir Ortodoks kilisesinde yapılan dini törenden sonra buradaki Gaston Krematoryumu’nda yakıldı ve külleri Le Pere Lachaise’deki yerine kondu.
Kısa süre sonra içinde küllerin bulunduğu kupa bir hayranı tarafından çalındı. Devreye Yunan hükümetinin girmesiyle bulunan küller, 1979’da bir savaş gemisinin güvertesinden Ege’nin serin sularına serpildi. Callas’ın küllerinden bir avucun Yunanistan’a verilmeyip hâlâ Le Père Lachaise’de saklandığı rivayet edilir.
Kaldırım Serçesi pişman değil
Kaldırımda doğduğu için Kaldırım Serçesi diye anılan Édith Piaf’ın kabri buranın ilgi çekici noktalarından. Fransız şansonlarının kraliçesi 10 Ekim 1963’te vefat ettiğinde Katolik kilisesi Paris Başpiskoposu sürdüğü hayat yüzünden cenaze töreni yapmayı reddetti. Ama ünlü sanatçının tabutu Le Père Lachaise’e götürülürken hayranları korteje katıldı ve mezarlıktaki törende hazır bulunanların sayısı 100 bini geçti.
Çocukken bir randevuevinde hayat kadınları tarafından büyütülen, romantik şarkıları kadar yaşadığı aşklarıyla da ünlenen Piaf’ın mezarının üstünü son şarkısı Je Ne Regrette Rien’in (Pişman Değilim) sözleri süslüyor.
Devrimci Çirkin Kral ölümsüzdür
İzinli ayrıldığı Isparta yarı açık cezaevinden firar ederek Paris’e giden ve üç yıl sonra -1984’te- burada vefat eden Yılmaz Güney de burada yatıyor. Şanslıysanız Le Pere Lachaise’de Türkiye’den geldiğinizi anlayıp sizi kolunuzdan tutup Çirkin Kral’ın 62 no’lu alandaki mezarına götüren rehberlerden birine rastlayabilirsiniz.
Ünlü sinemacının mezarında çelik ayaklarının yüzlerine ziyaretçileri tarafından kazınmış isimler ve mesajlar yer alıyor. Her yıl ölüm yıldönümü olan 9 Eylül’de hayranları burada toplanıyor, marşlar söyleyip “Devrimci sanatçı Yılmaz Güney ölümsüzdür” diye slogan atıyor.
“Ahmet Kaya’nın evi”
2000’de ülkesinden uzakta Paris’te sürgündeyken vefat eden Ahmet Kaya’nın mezarı 71. kısımda yer alıyor. Ünlü sanatçının 2003’te yapılan anıtmezarı “Ahmet Kaya’nın evi” diye anılıyor.
Kaya’nın portresi kazınan mezarın mermerleri kardelenlerle işli ve üst kısmında “Hoşça kal sevgili ülkem” yazıyor.
Güneş, nazar boncuğu, selvi ağacı, İstanbul silueti gibi detaylarla süslü mezarda Kaya’nın ülkesine özlemi şu satırlarla kazılı:
“Tarifi imkânsız
Acılar içindeyim
Gurbette
Akşam oldu yine
Rüzgâr peşindeyim
Yurdumdan uzak
Yağmurlar içindeyim
Akşam oldu
Sürgün Susuyor.”
Bedeni burada, kalbi Varşova’da
1849’da henüz 39 yaşındayken Paris’te vefat eden Frederic Chopin burada ebedi uykusunda. Cenazesinde vasiyeti üzerine kendi bestelediği Marche Funébre (Cenaze Marşı) yerine Mozart’ın Requiem’inin çalınmasını isteyen ünlü müzisyenin mezarı kendi büstüyle süslü.
Sanatçının isteği üzerine vefatından sonra kalbi çıkarılarak ablası Ludvika tarafından bir kutuya konup Polonya’ya götürülmüş ve Varşova’daki Kutsal Haç Kilisesi’nin sütunlarından biri oyularak içine yerleştirilmiş.