Bu tren sadece yolcu veya yük taşımadı. Orient Express, nam-ı diğer Şark Ekspresi, medeniyetleri birbiriyle tanıştırdı. Avrupa, Asya ve Afrika’yı birbirine bağladı.
Deri kaplı tavanı, kadife perdeleri, yumuşacık halılarıyla, konuklarına büyülü bir atmosfer sunarken filmlere, romanlara konu oldu. Kralları, devlet adamlarını, sanatçıları, casusları, hatta hayali kahramanları bile ağırladı.
131 yıl önce bugün Paris-İstanbul güzergâhında başlayan 3 bin 50 kilometrelik yolculuk için geç kalmadınız. Koltuklarınıza kurulun. Birazdan düdük çalacak ve tekerlekler dönecek.
Orient Express ile lüks yeniden tanımlandı
İçerisi Avrupa’nın en seçkin otelleriyle yarışacak kadar görkemliydi. Belçikalı bir bankerin mühendis oğlu Georges Nagelmackers, Orient Express’te lüksü yeniden tanımlıyordu.
4 Ekim 1883’te düdük çaldı, lokomotif raylarda yavaş yavaş kaymaya başladı. Deri koltuklar, incecik şampanya kadehleri, zarif porselenler, gümüş yemek takımları, ipek çarşaflar konukları için hazırdı.
En ünlü durakları Paris ve İstanbul oldu
Paris’ten kalkan trenin ilk yolcuları diplomatlar ve gazetecilerdi. Tren Alpler’i geçerek, Budapeşte ve Bükreş üzerinden 80 saatlik bir yolculuğun ardından İstanbul’a varıyordu.
Kendi deyimiyle “Doğu düşseveri” George Nagelmacker bu tren ile pek çok yolcunun düşlerini süslerken, tren farklı zamanlarda farklı güzergâhlar kullandı. Ama Paris ve İstanbul, efsanevi trenin hep en ünlü duraklarıydı.
Birbirinden ünlü isimler ve bol dedikodu
Orient Express, bir asırdan uzun ömründe kralları, asilzadeleri, diplomatları, siyasetçileri, edebiyatçıları, casusları, hatta hayali kahramanları kıtalararası gezdirdi durdu.
Bulgar Kralı Ferdinand, Fransız Cumhurbaşkanı Paul Dechanel, Belçika Kralı 2. Leopold, romancı Agatha Christie, casus Mata Hari ve Arabistanlı Lawrence bu ünlülerden bazılarıydı. Bu isimlerin yolculukları hakkında elbette eğlenceli hikâyeler fısıldanacaktı.
Kendini banyoya kilitleyen mi ararsınız, trenden düşeni mi?
Bulgar Kralı Ferdinand’ın, gezisi boyunca suikasta uğrayacağı endişesiyle kendini banyoya kilitlediği, Belçika Kralı 2. Leopold’ün trene, İstanbul’da bir Türk haremine sızma hevesiyle bindiği dedikodular arasındaydı.
Bir başka Bulgar Kralı 1. Boris’in treni Bulgaristan topraklarında kullandığı ve aşırı hız yaptığı kayda geçerken, Fransız cumhurbaşkanlarından Paul Deschanel’in gece karanlığında Orient Express’ten düşmesi ve ufak tefek sıyrıkla kurtarılması dillerde dolaştı.
Otel Pera Palas’a vesile
Bu lüks tren, güzergâhı üzerindeki şehirlerde lüks otellerin açılmasına da vesile oldu. İstanbul’da Pera Palas, Nice de Riviera Palace, Kahire’de Gizeirah Palace bu adreslerdendi.
Orient Express ile İstanbul’a varan Avrupalı zenginler bir süre İstanbul’daki Lüksemburg Oteli’ni kullandı. Ancak burası yeterince beğenilmeyince 1892’de Pera Palas hizmete girdi.
İlk rehberler, gezi kitapları, seyahat acenteleri
Giderek İstanbul sosyetesinin de uğrak yerine dönüşen Pera Palas, Orient Express’in konforunu şehirde de sürdürdü. Ama ünlü tren başka ilklere de gebeydi. İstanbul’un ilk rehberleri, gezi kitapları, seyahat hamalları ve seyahat acenteleri bu vesileyle oluşuyor, şehir yavaş yavaş gerçek anlamda turizm ile tanışıyordu.
Topkapı’nın bahçesinden geçen tren
“Dikkat edin, Şark Ekspresi pek çok şehirden geçiyor ama bir tek şehirde sarayın bahçesinden geçiyor; İstanbul’da. Bahçesine tren yolu kurulan kaç saray vardır?”
Şair-yazar Sunay Akın’a göre Sultan Abdülaziz, 1867’deki Avrupa gezisinde geleceğin demiryollarında olduğunu görmüştü. O yüzden tren yolunun Topkapı Sarayı’nın bahçesinden geçmesine izin vermiş, şehrin merkezine Sirkeci Garı’nı kurdurmuştu.
Tarih 2419 numaralı vagonda yazıldı
İtilaf Devletleri ile Almanya arasında 1. Dünya Savaşı’nı sona erdiren anlaşma Şark Ekspresi’nin 2419 numaralı vagonunda imzalandı. Fransızlar bu vagonu yıllarca sergiledi.
2. Dünya Savaşı’nda Hitler Fransa’ya girdiğinde, o vagonu buldurdu ve Fransa’yı bu vagonda imzalanan belgelerle teslim aldı. Vagonu sergileme sırası bu kez Almanya’daydı. 1945’te Almanya yenilince Hitler vagonu sergilendiği yerden çıkarıp yaktırdı. Almanya aynı vagonda ikinci kez kaybetmek istememişti.
İki büyük yenilikle huzurlarınızda
1. Dünya Savaşı’nda raylardan uzak kalan Şark Ekspresi 1919’da yeniden seferlerine başladı. Bu kez iki yenilikle yolcularının huzurundaydı. Orijinal adına minik bir ekleme yapılmış 1905’te açılan Simplon Tüneli’nin ismiyle “Simplon Orient Express” olarak anılmaya başlamıştı.
Trenin güzergâhı da bir başka yenilikti. Savaşın kaybedenleri Almanya ve Avusturya’nın istasyonları rotadan çıkarıldı. Tren bu sayede Paris, Lozan, Milano ve Venedik üzerinden 58 saatte İstanbul’a ulaşmaya başladı.
Türkiye’nin de gözbebeği
Orient Express Osmanlı yıkıldıktan sonra da Türkiye’nin gözbebeğiydi. Sirkeci’de inenler Haydarpaşa Garı’na geçip Toros Ekspresi ile Halep’e, Bağdat’a geçebiliyorlardı. Üstelik bu trenin genç Türkiye açısından sembolik de bir anlamı vardı. İstanbul’da Fransızca yayımlanan La Patrie gazetesine göre 1925’teki Şapka İnkılâbı’ndan sonra Paris’ten İstanbul’a kolilerce şapka getirilecekti.
Tren tünele girdiğinde kim öldürülecekti?
Agatha Christie, trenin ünlü yolcularındandı. Dolayısıyla Dedektif Herkül Poirot da bu yolculuktan nasibini alacaktı. Yazar 1934’te yayımladığı “Şark Ekpresi’nde Cinayet” isimli kitabında, İstanbul’a 70 kilometre uzaklıkta Orient Express’te işlenen gerçek bir cinayetten esinlendi.
Dört yıl sonra “İstediğin Her Şeye Sahip Misin?” adındaki kısa hikâyesi de yine bu trende geçiyordu. Christie’nin romanı 1974, 2001 ve 2010’da üç kere sinemaya uyarlandı.
Dos Passos’un gezi notları
Portekiz asıllı ABD’li oyun yazarı, şair ve ressam John Dos Passos 1921´de, Orient Express isimli kitabında, trenin son durağı olan İstanbul’dan başlayan Doğu seyahatini anlatıyordu.
Gürcistan, Ermenistan, İran, Irak ve Suriye’ye uzanan yazar, gezi notlarında bahsedilen ülkelerin sosyolojik yapısını ve rastladığı insan hikâyelerini de ihmal etmeyecekti.
Greene’in kaleminden savaşın ayak sesleri
Amerikalı romancı Graham Greene’nin de Orient Express’te geçen “İstanbul Treni” ve “Teyzemle Yolculuklar” adında iki kitabı bulunuyordu. Greene’in İstanbul Treni romanı 1934’te Orient Express adıyla beyazperdeye aktarılırken Avrupa’nın o dönemki yapısı beş karakter üzerinden irdeleniyor, artan Yahudi düşmanlığı ve savaşın ayak sesleri duyuluyordu.
Hitchcock’un gerilimi raylarda
Ünlü yönetmen Alfred Hitchcock 1938’de Kaybolan Kadın’da kamerasını bu trene çevirdi. Kötü hava koşulları nedeniyle yolda kalan bir tren ve diğer yolcuların bir türlü anımsayamadığı genç bir kadının hikâyesine Orient Express’te konuk oldu izleyiciler.
Maceraperest Bond konuklar arasında
Trenin yolcularından ünlü casus serisi James Bond’un yazarı Ian Fleming de rayların büyüsüne kapılanlar arasındaydı.1963’te, aktör Sean Connery’nin James Bond’u canlandırdığı “Rusya’dan Sevgilerle” filminde Bond Orient Express’te yerini almıştı.
Senede bir gün lokum ve kahveyle anılıyor
1900’lerin sonuna doğru dünyada tempo yükselirken Orient Express hızlı trenlere ve uçaklara yenik düştü. 1977’de İstanbul seferleri biten trenin rotası 2007’de Strazburg-Viyana olarak kısaltıldı. Tren bu hattaki son seferini de Aralık 2009’da gerçekleştirdi.
Yine de anıları taze tutmak onun göreviydi. Bu yüzden 1998’den beri her yıl eylül ayında yola çıkıp İstanbul’a uğramayı ihmal etmedi. O günden beri Sirkeci’de inen yolcular eski İstanbul kostümleri, lokum ve kahveyle karşılanıyor.
Orient Express hayata dönüyor!
2014’ün başında Financial Times’ta çıkan bir haber Fransız demiryolu şirketi SNCF’nin, Orient Express’i hayata döndürmek için 60 milyon Euro yatırım yaptığı müjdesini verdi. Yeni tren beş yıl içinde Paris-Viyana seferlerine başlayacak ve 150 yolcu taşıyacak.
Hatta projenin ilk adımı olarak Nisan 2014’te Paris’te bir sergi açıldı. Beş çaylarının ikram edildiği incecik porselenler, az önce içilmiş gibi duran yarım şişe şarap, Christie’nin daktilosu ve hatta askıdaki 1920’lerden fırlamış zarif kadın şapkası vagonlardaki detaylardan bazılarıydı.