O, kocaman gülüşü, yukarı doğru titrettiği kaşlarıyla Hollywood’da mimiklerin efendisi oldu. Jack Nicholson ismi, bir filmin izlenmesi için her zaman referanstı. Genellikle karanlık filmlerde canlandırdığı nevrotik karakterlerle tanınsa da, her rolün hakkını verdi.
En son 2010’da Nereden Biliyorsun? (How Do You Know?) isimli filmde rol alan Jack Nicholson bugün 77 yaşına basarken hem yeni yaşını kutlayalım hem de hayatı ve filmlerine şöyle bir göz atalım istedik.
Çocukluğu & karışık aile mevzuları
Jack Nicholson 22 Nisan 1937’de doğdu. Neptune şehrinde büyüdü, New Jersey’de Manasquan Lisesi’nden mezun oldu ve Katolik olarak yetiştirildi.
Annesi June Frances Nicholson, New York’ta 17 yaşında bir dansçıydı. Oğlunun doğumundan altı ay önce Elkton’da şovmen Donald Furcillo ile evlenmişti. Bir başka kadınla daha evli olan Donald, Jack’in bakımını üstlenmek istediyse de Jack, anneannesi Ethel May ve dedesi John Joseph tarafından büyütüldü.
Onları 37 yaşına kadar anne babası, gerçek annesini ise ablası bildi. Bu sır, Time dergisi muhabiri onun hayatını araştırırken ortaya çıktı. Time, Nicholson’ın isteğiyle bu yazıyı 1980’e kadar yayımlamadı. Anneannesi 1963’te, annesi de 1970’te vefat eden Nicholson babasının kim olduğunu asla öğrenemedi.
Hollywood’da ilk yıllar
Hollywood’a ilk girdiğinde William Hanna ve Joseph Barbera’nın MGM çizgi film stüdyosunda çalıştı. Hanna ve Barbera animasyonlarda çalışmasını teklif ettilerse de Jack reddetti. O, aktör olmak istiyordu ve hayallerine kavuşması uzun sürmeyecekti.
Henüz 21 yaşındayken “Ağlayan Bebek Katili”nde (The Cry Baby Killer) rol aldı. Filmin yapımcısı Roger Corman ile samimi olunca, onun küçük bütçeli birkaç filminde daha oynadı. Daha sonra Monte Hellman’ın yönettiği iki kovboy filminde boy gösterdiyse de, dağıtımcılar bu filmlere pek ilgi göstermedi.
Dönüm noktası: Easy Rider
1967’de kendi yazdığı The Trip’te Peter Fonda ve Dennis Hopper ile yolları kesişti. İki yıl sonra Hopper’ın 1969 yapımı yol filmi “Easy Rider”da rol alması hayatının dönüm noktalarındandı. Bu filmde canlandırdığı sarhoş avukat karakteri ile ilk kez En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Oscar’ına aday gösterildi.
Bundan bir yıl sonra Bob Rafelson’ın “Beş Kolay Parça”sında (Five Easy Pieces) hasta babasını ziyaret etmek için kasabaya dönen ve geçmişiyle yüzleşen Eroica Dupea karakterini canlandırdı. Bu rolle bu kez En iyi Erkek Oyuncu Oscar’ına adaydı.
And Oscar goes to…
1970’ler kariyeri için önemliydi. Roman Polanski’nin “Çin Mahallesi” (Chinatown) filminde Faye Duneway ile başroldeydi. Bu filmde rant mafyasının oyunlarını açığa çıkarmaya çalışan bir özel dedektifi canlandırdı.
Milos Forman’ın 1974’teki Guguk Kuşu (One Flew Over the Cuckoo’s Nest) ise onun için adeta talih kuşuydu. Akıl hastanesindeki Randle Patrick Mc Murphy adında bir deliyi canlandıran ünlü aktör, izleyenleri neredeyse gerçek bir deli olduğuna inandırıyordu. Hatta rolüne hazırlanırken, çekimlerin yapılacağı hastaneye bir ay önceden takma isimle yattığı bile rivayet edildi. Bu performansıyla En iyi Erkek Oyuncu Oscar’ını kucakladı ve “Bu ödül her yerde olduğu gibi, Akademi’de de pek çok delinin bulunduğunun ispatıdır.” dedi.
Yolcu öğrenecek…
Michelangelo Antonioni’nin 1975’te yönettiği Yolcu’da (The Passenger), yaşadığı düzene başkaldırıp başka diyarlara uzanan bir gazeteciydi Nicholson. Kuzey Afrika’da gerillalarla röportaj yapmaya giden David Locke’u canlandırdığı bu filmde, ünlü oyuncuyu Antonioni’nin vizöründen izledik.
Adını David Hume ve John Locke’dan alan karakter, orada tanıştığı bir arkadaşı ölünce onun yerine geçerken, isim babası ünlü filozofların da öngördüğü gibi pek çok şeyi deneyimleyerek öğrenecekti.
Shining’de kabuslara girdi
Stanley Kubrick’in Stephan King’in romanından 1980’de uyarladığı Cinnet’te (The Shining), Colorado’daki Overlook Oteli’nin kış bakımını üstlenen yazar Jack Torrance rolünde karşımıza çıktı.
O ve ailesi sırlarla dolu otelde kar yüzünden mahsur kaldığında, Jack yavaş yavaş delirirken her mimiğiyle izleyicileri kâbuslara boğdu. Otelin labirent gibi koridorlarındaki kovalamacalar sinema tarihinin en tekinsiz sahneleri arasında ilk sıralarda yer alıyor.
Postacı Kapıyı İki Kere Çalar
James M. Cane’in 1934’te yazdığı romanı beyazperdeye dördüncü kez uyarlanırken, Nicholson eski dostu Bob Rafelson’ın yönetiminde bu kez fenomene dönüştü.
ABD’de Büyük Buhran yıllarındaki ahlaki dekadansa odaklanan bu kara film, ünlü yıldızın canlandırdığı Frank Chambers karakterinin, Jessica Lange’in oynadığı Cora Papadakis ile una bulanmış mutfak masasındaki meşhur sevişme sahnesi ile akıllara kazındı.
52’sinde Joker
1989’da Tim Burton’ın Batman’inde kireç beyazı yüzü, yeşil saçları ve ürpertici gülüşüyle o artık Joker’di. Aslında başta Joker’i oynaması için James Woods, Willem Dafoe, David Bowie ve Tim Curry gibi isimler düşünüldü. Ama Batman’in yaratıcısı Bob Kane ve 1979’da filmin haklarını alan Michael Uslan’ın tercihleri ondan yanaydı.
Nicholson, Joker rolünü, yüksek bir ödeme, kârdan yüzde ve kendine uygun düzenlenecek çekim programı karşılığında kabul etti. Böylece 52 yaşındaki usta aktör, bu rolle muzip gülüşüne Hollywood’da takılan “köpekbalığı sırıtışı” lakabını sonuna kadar hak etti.
Sofistike kurt adam
1994’te Michelle Pfeiffer ile Kurt (The Wolf) için kamera karşısına geçtiğinde bu kez kurt adama dönüşecekti. Bir kurt tarafından ısırıldıktan sonra ürkütücü bir değişim geçiren kitap editörü rolünde harikalar yaratırken, film kapitalizme bakışıyla da akıllarda yer etti. Korku sinemasının bu alt türü, modern şehir hayatına uyarlanırken, kurt adam da Nicholson ile aristokrasiden orta sınıfa yaklaşıyordu.
Elbette obsesifi de en iyi o oynar
1997’de obsesif kompülsif bozukluğa sahip yazar Melvin Udall’ı canlandırdığı “Benden Bu Kadar”daki (As Good as It Gets) performansı, usta aktöre 3. ve son Oscar ödülünü getirdi.
Benden Bu Kadar’da onun çizgilere basmamak için çırpınan, takıntılı, ırkçı, homofobik ve huysuz karakterini, yine bu filmle Oscar’ı kucaklayan Helen Hunt yumuşattı.
Emekliliğin eşiğindeki Schmidt
2002’de Schmidt Hakkında’da (About Schmidt) bu kez onu emeklilik yıllarında yalnız bir adam rolünde izledik. Klasik orta sınıf Amerikan ailesine ve yaşlılık mevzusuna eğilen bu filmde Nicholson bir taraftan kendi hayatını sorgularken diğer yandan evlilik arifesindeki kızını caydırmaya çalıştı.
Scorsese’nin yeni mafya babası
Nicholson, Martin Scorsese’nin 2006’daki suç draması klasiklerinden Köstebek’te (The Departed) bu defa mafya babasıydı. Leonardo DiCaprio ve Matt Damon polis ve mafyadaki muhbirleri canlandırırken, Köstebek ünlü oyuncu kadrosu sayesinde yönetmenini de Oscar’a kavuşturdu. Dilinden James Joyce ve Shakespeare deyişlerini düşürmeyen Frank Costello’nun filmdeki köstebek taklidi izleyicileri mest etmeye yetti.
Ölmeden önce yapılacaklar…
2007’de Şimdi ya da Asla’da (The Bucket List) ünlü yıldız başrolü bir başka usta oyuncu Morgan Freeman ile paylaştı. İkili hayatlarının sonuna yaklaşmış ve hâlâ yapacak pek çok şeyi olan iki ihtiyarı canlandırırken, izleyicilerin aklına “ölmeden önce yapılacaklar” listesi de eklediler.
Konusu her ne kadar Hollywood klişelerine uzansa da Freeman’ın ve Nicholson’un oyunculuğu sayesinde bu film izleyicileri çok güldürdü, çok ağlattı.
Üç Oscar, yedi Altın Küre
Aday gösterildiği 12 Oscar ödülünün üçünü kazandı. 1975’te “Guguk Kuşu”, 1983’te Sevgi Sözcükleri (Terms of Endearment) ve son olarak 1997’de “Benden Bu Kadar” filmleriyle altın heykelciğe kavuştu.
Ayrıca 16 kez aday gösterildiği Altın Küre’nin yedisini kazandı. 1994 yılında Amerika Film Enstitüsü’nden Ömür Boyu Başarı Ödülü’nü aldığında bu ödüle sahip olan en genç oyuncuydu.
İki bin kadın, bir evlilik, kaç çocuk?
İngiliz Daily Mail gazetesine verdiği röportajda “İki bin kadınla birlikte oldum, biri hariç kimse evlilik teklifimi ciddiye almadı.” diye özetledi aşk hayatını. Tek evliliğini 1962-68 yılları arasında Sandra Knight ile yaptı. O birliktelikten 1963’te kızı Jennifer doğdu.
1970’lerin başından itibaren Anjelica Huston ile 20 yıla yakın bir süre, aralıklarla beraber oldu. 1981’de Danimarkalı manken Winnie Hollman’dan kızı Honey Hollmann dünyaya geldi. 1989-94 arası birlikte olduğu Rebecca Broussard’dan 1990’da Lorraine ve 1992’de Raymond doğdu. 1970’te Susan Anspach’tan doğan Caleb James Goddard’ın Nicholson’ın oğlu olduğu iddia edilse de bu kesin değildir.
Kendi cümleleriyle oyunculuğu
“Film işine tesadüfen girdim. İnanın bu noktaya geleceğini bilemezdim. Bir denemek istedim. Sonra baktım ki, yapımcılar 24 saat nerede ve ne yaptığımı bilmek istiyor. Tabii bu endüstride akıllı olmanız gerekiyor. Bir kere beğenilebilirsiniz, birbirine benzer rollerin üstesinden gelebilirsiniz. Ama bir gün farklı bir karakter oynarsınız ve seyirci sizi o rolde benimsemez, bitersiniz. Ben oynamıyorum, benim için senaryo yazılmasını istemiyorum. Kısaca içimden ne geliyorsa onu seçiyorum. İnsanların yaşamı ve duyguları ilgimi çekiyor. İyi, kötü, korku, sevinç gibi duygular için rol yapmanıza zaten gerek yok.”
Bir tuhaf Nicholson
Bugüne kadar yaklaşık 64 filmde rol alan aktörün 400 milyon dolar serveti olduğu söylendi. Ünlü yıldız 12 Ağustos 1974’te Time dergisinin kapağını süsledi. Yakın arkadaşı Roman Polanski’nin eşi Sharon Tate 1969’da Manson Ailesi tarafından öldürülünce yastığının altında bir çekiçle uyumaya başladı. Sıkı bir Los Angeles Lakers taraftarı olmasıyla da ünlenen Nicholson, Lakers’ın hiçbir maçını kaçırmaz, hatta heyecandan sahaya girmişliği de vardır.
Son dönemde güneş gözlüksüz görmediğimiz Nicholson, bu durumu “Gözlüğümü taktığımda ben Jack Nicholson’ım, gözlüğüm olmadansa 70 yaşında ve şişman biriyim” diye özetledi.
Yaş alırken…
“Estetik ameliyat olmadım hiç. Hollywood’da gördüklerim biraz korkunç görünüyor bana. Kadında ya da erkekte fark etmez, kırışıklıkları severim. Geçen gün fark ettim ki ayak bileklerimde çoraplar yüzünden tek bir tüy bile kalmamış. Bu durumu komik buldum. Kendi kendime ‘Oğlum Jackie, işte sana yaşlı bir adam vücudu!’ dedim.”