Öncelikle şunu belirtelim; Filistin sorunu değil, İsrail sorunu. Dilimizi, daha doğrusu medya tarafından bize sunulan ifadeleri kullanmayı reddederek yaşanan sorunu anlamaya çalışalım.
100 yıllık bir hikâye. Musevi tarihini falan düşününce binlerce yıllık ama bizim sözünü ettiğimiz bir Yahudi devleti kurulmaya karar verilmesinden şu ana dek geçen süreç. Binlerce çocuğun, kadının daha doğrusu insanın öldürüldüğü -öldüğü değil- bir süreç.
Üzerine zaten yeterince yazıldı çizildi, bir de biz burada edebiyat parçalamayalım. İçinde bulunduğumuz şu günlerde bile yüzlerce çocuğun kanı henüz kurumamışken, yazacağımız afili sözler, ‘klavye delikanlılığı’ndan öteye geçmeyecek.
Bu liste bir halkın sürgün edilme, evini barkını bırakma, arkasına bile bakmadan kaçma ve yok edilmeye direnme hikâyesidir. Diğer taraftan da yüzlerce yıl boyunca soykırıma uğramış, aşağılanmış, gittiği her yerden kovulmuş ve şimdi de tüm o yaşadığı çirkinlikleri başka bir halka reva gören bir devletin hikâyesidir.
İsrail-Filistin sorunu nedir?
1896 – Der Judenstaat yayınlandı
1896’da, Viyana’da yaşayan Yahudi bir gazeteci olan Theodor Herzl’in, “Der Judenstaat” (Yahudi Devleti) adlı kitabı yayınlandı. Herzl, yayınladığı bu kitapta, Avrupa’daki Yahudi düşmanlığına karşı, Yahudilerin kendi devletini kurmasını savunuyordu. Herzl’i daha yakından tanımak isteyenler belki bu filmi izlemek ister.
1897 – Birinci Siyonizm Kongresi (Basel Konferansı)
Herzl’in kitabındaki fikirlerin tartışıldığı Birinci Siyonizm Kongresi, İsviçre’nin Basel şehrinde 29 Ağustos 1897’de toplandı. Kongrenin sonunda: Dünya Siyonist Teşkilatı kuruldu, teşkilatın başına Theodor Herzl getirildi. Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulması bu tarihe kadar bir düşünce iken hedef haline getirildi ve bu hedefe finansal destek sağlamak için bir fon oluşturuldu. Bu fonun desteğiyle Filistin’den toprak satın alınması kararlaştırıldı. Kongrelere sonraki yıllarda da devam edildi.
1897-1914 arası göç
1897’den önce az sayıda Siyonist göçmen Filistin’e zaten gelmişti. Genel adı Aliyah olan bu göçlerle bölgeye gelen göçmenlerin sayısı 1903’e kadar 25.000’e, 1914’e kadar ise 70.000’e ulaştı. Bu göçmenlerin çoğu Doğu Avrupa’dan gelmişti. O sıralarda bölgedeki Arap nüfusu 500.000 kadardı ve Filistin, Osmanlı Devleti’ne bağlıydı.
1916 – Sykes-Picot Antlaşması
Fransa ve İngiltere arasında gizlice imzalanan Sykes-Picot Antlaşması ile bölge bu iki ülke arasında ikiye bölündü. Bu antlaşma Filistin’de uluslararası bir idare kurulmasını öngörüyordu. Bu arada aynı yıl Mısır’daki İngiliz idarecisi Sir Henry McMahon, Osmanlı’ya karşı Arapların desteklenmesi politikası gereği, Osmanlı’nın Arap illerinde Araplara bağımsızlık sözü veriyordu.
1917 – Bölgede dengeler değişiyor
Osmanlı Devleti’nin Filistin’deki egemenliği, Arap güçlerinin İngiltere’nin desteğiyle Osmanlı hakimiyetine son vermesine kadar devam etti. İngiltere, Birinci Dünya Savaşı sonunda bölgeyi işgal etti.
Balfour Deklarasyonu
2 Kasım 1917’de, İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour, Siyonist önderlerinden Lord Rothschild’e bir mektup göndererek, Filistin’de Yahudi halkları için bir vatan kurulması sözü verdi. Bu mektup Balfour Deklarasyonu olarak anılmaktadır ve İsrail’in kurulmasına kadar uzanan sürecin en önemli adımlarından biridir.
1920 – Milletler Cemiyeti kararı gereği
25 Nisan 1920’de yapılan Milletler Cemiyeti’nde alınan karar gereği, bölgenin idaresi için İngiltere’ye yetki verildi.
1922 – Filistin nüfus sayımı
Verilen sözler ve alınan kararlar sonucunda Filistin’e Siyonist proje kapsamında binlerce Yahudi göç etmeye başladı. Bu durum Araplarda öfkeye yol açtı. 1922’de yapılan ilk nüfus sayımına göre Filistin’de 590.890 Müslümana karşı Yahudi sayısı 83.794’e ulaşmıştı. (Bu nüfus sayımı ile ilgili detaylı bilgiye bu linkten ulaşabilirsiniz.)
İlk kanlı çatışma: Hebron Katliamı
Siyonistlerle Araplar arasında ekilen düşmanlık tohumları Ağustos 1929’da ilk “meyvelerini” verdi. 23 Ağustos’ta Kudüs’te (Jerusalem) başlayıp, 24 Ağustos’ta El Halil’e (Hebron) sıçrayan çatışmalarda 133 Yahudi, Filistinliler tarafından öldürüldü. Bunun üzerine İngiliz polisi de 110 Filistinliyi öldürdü. Bu olaylar sonucunda; İngilizler güvenlik güçlerinin yetersizliğini görüp güvenlik tedbirlerini artırdı ve sertleştirdi, Araplar (iddiaya göre) İngiliz güvenlik güçlerini kontrol altına alarak Yahudi göçünün engellenmesini sağladı, Yahudiler ise silahlı savunmaya ağırlık verip savunma örgütü Haganah’ı orduya dönüştürmeye başladı.
Filistin Genel Grevi ve Irgun örgütü
http://youtu.be/fuqK9_x7hSU
Arapların Siyonist göçlere tepkileri 1936’da önce genel grev olarak kendini gösterdi. Süreç içinde genel grev yerini sivil itaatsizliğe bıraktı. Bu tarihe kadar da, militan Siyonist örgüt Irgun Zvai Leumi (Kısaca Irgun, Haganah’tan ayrılan radikallerin kurduğu örgüt), Filistin ve İngiliz hedeflerine saldırılar düzenlemekteydi. Bu örgütün öne çıkan diğer eylemleri Deir Yassin Katliamı ve King David Oteli’nin bombalanmasıdır.
1937 teklifi: “İkiye bölelim”
1937’de Lord Peel’in başkanlığındaki bir kraliyet komisyonu, bölgeyi Yahudi ve Arap devleti olarak ikiye bölmeyi önerdi. Öneriye göre Yahudi devleti, Filistin’in üçte birini kaplayacaktı. Göçün durmasını ve azınlık haklarına saygılı bir üniter devlet kurulmasını isteyen Filistinli ve Arap temsilciler teklifi kabul etmedi. Şiddet eylemlerini içeren bu muhalefet İngiltere’den gönderilen takviye birlikler tarafından 1938’de bastırılıncaya kadar sürdü.
1947 – İpler artık Birleşmiş Milletler’de
1920’den beri Filistin’i manda yönetimiyle idare eden İngiltere, Yahudi-Arap sorunlarının çözümünü 1947’de Birleşmiş Milletler’e (BM) devretti. Bu tarihe kadar Filistin nüfusunun üçte biri artık Yahudilerden oluşuyordu ve toprakların yüzde 6’sı onların elindeydi. Nazi soykırımından kaçan yüz binlerce Yahudi’nin de bu topraklara gelmesi, ya da gelmeye çalışması, Yahudi-Arap sorununun çözüm arayışını daha da acil hale getirdi. Soykırımdan kaçamayan 6 milyon Yahudi katledilmişti.
Birleşmiş Milletler’in teklifi
BM nezdinde kurulan özel komite, bölgeyi Yahudi ve Arap devleti olarak bölmeyi önerdi. Yahudi temsilciler bu öneriyi kabul ederken Arap Yüksek Komitesi olarak anılan Filistinli temsilciler öneriyi reddetti.
Bu paylaşım planı Filistin’in yüzde 56,47’sini Yahudilere, yüzde 43,53’ünü de Araplara bırakıyordu. Kudüs’ün ise uluslararası bir idare altında olmasını öngörüyordu. 29 Kasım 1947’de BM Genel Kurulu’nda 33 ülkenin oyuna sunulan bu plan onaylandı fakat hiç uygulanmadı.
14 Mayıs 1948 – İsrail kuruluyor
Manda yönetimi sona erdikten sonra Tel Aviv’de toplanan Yahudi Milli Konseyi 14 Mayıs 1948’de İsrail’in kurulduğunu ilan etti. Bu, 2000 yıldır kurulan ilk Yahudi devletiydi. (Bu kararın yürürlüğe girdiği 15 Mayıs’ı Filistinliler “El Nakba”, yani Felaket Günü diye anar.)
ABD ve Sovyetler Birliği İsrail’i tanıdığını ilan etti. İngiltere, 15 Mayıs 1948’de, Filistin’deki manda idaresine son verdi. Bu, İngiltere’nin yerini ABD’nin almaya başladığı tarihtir aynı zamanda.
I. Arap-İsrail Savaşı
Bu ilanın üzerinden birkaç saat geçtikten sonra Mısır, Ürdün, Lübnan, Suriye ve Irak’tan oluşan Arap Birliği İsrail’e savaş açtı. İsrail’in planlı savunması sonucunda savaşı İsrail kazandı. Bu sayede İsrail elde ettiği Filistin toprağını yüzde 56’dan yüzde 78’e çıkardı. Savaşın belli başlı sonuçları şunlar oldu:
– 750.000’e yakın Filistinli topraklarını terk etmek zorunda kaldı.
– Topraklarını terk etmek zorunda kalan Filistinlilerden 250.000’i Gazze’ye yerleştirildi.
– Bu göçlerin ve Yahudilerin Filistin’deki sayısının artmasıyla, Araplar azınlık durumuna düştü ve Filistinli mülteciler sorunu baş gösterdi.
– Arap ülkelerinde yaşayan bir milyon kadar Yahudi ülkelerinden kovuldu.
– Ürdün Batı Şeria’ya, Mısır da Gazze Şeridi’ne asker yığdı. Kudüs’ün kontrolü ise batıda İsrail, doğuda Ürdün arasında bölündü. Gazze ise Mısır’ın oldu.
Katliamların ardı arkası kesilmiyor
http://youtu.be/d_C70Fn1Nf8
Arap-İsrail Savaşı devam ederken, Yahudi milis güçlerinin Arap köylerindeki “temizlik” operasyonları da sürüyordu. Irgun’un da dahil olduğu “yasal” örgütler tarafından 4 yıl boyunca yürütülen bu “temizlik” operasyonlarında 750.000 kişi sürgün edildi, 400 köy yok edildi, binlerce çocuk (anne karnındaki çocuklar da dahil) ve kadın akıllara zarar bir şekilde öldürüldü.
Deir Yassin Katliamı
http://youtu.be/31cDUd1uwE8
Bu katliamların en bilineni, söz konusu örgütlerin 9 Nisan’da giriştiği Deir Yassin Katliamı’dır. Irgun ve Lehi terör örgütlerinin başı çektiği bu saldırıda, Kudüs yakınlarında küçük bir köy olan Deir Yassin’de çok sayıda Filistinli katledildi. Bu katliam tam da istenen etkiyi yarattı ve yüz binlerce Filistinli günümüzde Batı Şeria denilen bölgeye kaçtı.
Filistin Kurtuluş Örgütü kuruluyor
Arap devletleri, 1948’de İsrail’in ortaya çıkışına karşı verilecek tepkiye liderlik etmek için rekabet ediyordu. Olayın asıl tarafı olan Filistin halkı hem olaylara seyirci kalıyor hem de acı çeken, öldürülen, yok edilen taraf oluyordu. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) 1964’te Kudüs’te kurulduğunda Arap devletleri tarafından hemen tanındı. Örgütün bu ilk hali Mısır lideri Cemal Abdül Nasır yönetimindeki Arap birliğinin kontrolündeydi ve militan bir tavırdan ziyade politik bir duruşa sahipti.
FKÖ = Yaser Arafat
FKÖ’den bahsedip Arafat’ı anmamaktansa, FKÖ’yü bu listeden çıkarmayı tercih ederiz. Çünkü FKÖ = Yaser Arafat demektir Filistin halkı için. Arafat 1969’da FKÖ Yürütme Kurulu Başkanlığı’na getirildi. Arafat böylece Filistin Ulusal Yönetimi’nin de ilk başkanı oldu. El Fetih örgütünün de lideri olan Yaser Arafat’la birlikte FKÖ’nün daha militan bir çizgiye kaydığı yönünde eleştiriler vardır. Tabii bu arada El Fetih de İsrail’e karşı saldırılarına devam ediyordu. Bu örgüt 1968’de Ürdün’de İsrail birliklerine ağır kayıplar verdirdi.
6 gün Savaşı
Ortadoğu’da tansiyonun yükselmesi sonucunda 5 Haziran 1967’de başlayıp 11 Haziran 1967’de sona eren bu savaş Ortadoğu’nun çehresini değiştirmiştir. Savaşın galibi net bir şekilde İsrail’dir. Mağlubu da her zaman olduğu gibi çocuklar… Savaş bittiğinde İsrail, Mısır’dan Gazze Şeridi’ni ve Sina Yarımadası’nı, Suriye’den de Golan Tepeleri’ni almış, Ürdün güçlerini Batı Şeria ile Doğu Kudüs’ten temizlemiştir. Bu savaştan sonra BM Güvenlik Konseyi, “Savaş yoluyla toprak elde etmenin kabul edilemezliğini” vurgulayan 242 sayılı kararı aldı ve İsrail’in savaşta ele geçirdiği yerlerden çekilmesi istedi. 500.000 Filistinli daha bu savaş yüzünden mülteci konumuna düştü ve Mısır, Lübnan, Ürdün, Suriye gibi Arap ülkelerine göç etmek zorunda kaldı.
Yom Kippur Savaşı (Ramazan Savaşı)
6 Gün Savaşı’nda kaybettikleri toprakları diplomatik yollarla geri alamayan Mısır ve Suriye, 6 Ekim 1973’te Yom Kippur Bayramı’nda (Kefaret Günü Bayramı) İsrail’e savaş açtı. Bu, Ramazan Savaşı olarak da anılır. Savaş yine İsrail’in zaferiyle sonuçlandı. İsrail, bazı bölgelerde 1967’deki ateşkes hattının da ötesine geçmiş, Golan Tepeleri’ni aşarak Suriye içlerin kadar girmiş, Süveyş Kanalı’nın batı yakasına geçebilmişlerdir.
Mısır ve Suriye başlangıçta Sina ve Golan Tepeleri’nde ilerleme kaydetti. Üç hafta süren çarpışmalar sonunda bu durum değişti. İsrail neticede bazı yerlerde 1967’deki ateşkes hattının da ötesine geçti. Ekim 1973’te, BM Güvenlik Konseyi 338 sayılı kararı aldı ve taraflardan bir an önce çarpışmaları durdurmaları ve müzakerelere başlamalarını istedi.
Suudi Arabistan petrol ambargosu
Savaşın hemen ardından Suudi Arabistan, İsrail’i destekleyen ülkelere petrol ambargosu başlattı. Petrol fiyatları bütün dünyada hızla yükseldi ve küresel çapta bir ekonomik kriz baş gösterdi. Bu ambargo Mart 1974’e kadar sürdü. Bu krizin detayları için böyle buyurun.
Olimpiyatlar kana bulanıyor: Kara Eylül
1970’li yıllar FKÖ’nün ve diğer örgütlerin bir takım eylemlerine tanıklık etti. Bu eylemler arasında en ses getireni ise Kara Eylül örgütü tarafından gerçekleştirilen ve 1972 Münih Olimpiyatları sırasında 11 İsrailli sporcunun ölümüyle sonuçlanan olaydı.
Uluslararası meşruiyet
FKÖ bir yandan Filistin’in kurtuluşu için eylemler yaparken, Arafat da BM’de barışçı çözümü savunduğunu anlatan ilk konuşma yaptı. Konuşmasında Siyonizm’i kınadı ve tarihe geçen şu cümleyi sarf etti: “Bugün buraya, bir zeytin dalı ve bir silahla geldim. Zeytin dalının elimden düşmesine izin vermeyin.” Bu konuşma, Filistin mücadelesinin uluslararası alanda tanınması açısından büyük bir ilerlemeydi. Bu konuşmadan sonra Arap-İsrail barışı müzakere edilirken, Filistin halkının meşru çıkarlarının da hesaba katılması gerektiği konuşulmaya başlandı.
Aşırı sağın yükselişi
İsrail siyaseti 1977’ye kadar İşçi Partisi hâkimiyetindeydi. Irgun gibi şiddet yanlısı örgütlerin mirasçısı olan aşırı sağcı Likud (Herut) Partisi bu yıl ilk defa seçim kazandı. Likud Partisi ideolojik olarak, kutsal kitapta anlatılan Ürdün’ün de dahil olduğu “Büyük İsrail”e inanıyordu. Menahem Begin (Irgun örgütü liderlerinden) başkanlığındaki yeni hükümet, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde yerleşim yerleri oluşturmayı hızlandırdı. Amaç 1967’de kazanılan toprakları geri vermemek için gerekçeler sağlamaktı. Tarım Bakanı Ariel Şaron 1981’e kadar kurulan bu yerleşimlerle ilgili komisyonun başındaydı.
Arap birliği bozuluyor: Camp David Anlaşması
1977 yılında tüm dünyayı şaşkına çeviren bir olay yaşandı. 1973’te Yom Kippur Savaşı’nı başlatan Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat 19 Kasım’da Knesset’te (İsrail Parlamentosu) bir konuşma yaptı. İsrail’i ilk tanıyan Arap lider Enver Sedat oldu. Mısır ve İsrail 1978’de Camp David Mutabakatı’nı, Mart 1979’da da barış anlaşmasını imzaladı. İsrail, Sina Yarımadası’nı Mısır’a geri verdi. Bu olay diğer Arap devletlerinin Mısır’ı boykot etmesine sebep oldu. Enver Sedat da Mısır ordusundaki İslamcılar tarafından 1981’de öldürüldü.
1982 – İsrail Lübnan’ı işgal ediyor
İsrail ordusu, Lübnan sınırındaki gerilla kamplarını yok etmek amacıyla Lübnan’a askeri harekât düzenledi. O dönem savunma bakanı Ariel Şaron’du. Şaron, harekâtı genişletti ve Beyrut’a kadar ilerledi. Bu ilerleyiş FKÖ’nün Lübnan’ı terk etmesine sebep oldu. Bu durum Filistin mülteci kamplarını korumasız bıraktı. Hıristiyan Falanjistlerin lideri ve Lübnan Devlet Başkanı Beşir Cemayel’in Beyrut’ta öldürülmesi de büyük bir katliamın bahanesi oldu.
Sabra ve Şatila Katliamları
İsrail’le ittifak kuran Falanjistler, 16-18 Eylül tarihleri arasında İsrail birliklerinin kuşattığı Sabra ve Şatila mülteci kamplarında yaklaşık 3.500 -silahsız, savunmasız- Filistinliyi öldürdü. Bu katliam, İsrail-Filistin sorunun başladığı tarihten bu yana yaşanan en büyük katliamdı. Ariel Şaron hakkında da 1983’te bir soruşturma başlatıldı ve “katliama engel olamadığı” kararı alındı. Bunun üzerine “Beyrut Kasabı” unvanına sahip Şaron istifa etti. (Olaylardan sağ kurtulan bir kurbanla yapılan röportaj şurada.)
Tarihin en büyük direnişlerinden birisi: İntifada
İsrail işgaline karşı Filistinlilerin Gazze’de başlattığı ve 1987’den 1993’e kadar süren direniş hareketidir. Direnişi ateşleyen olay, İsrail ordusuna ait bir aracın 4 Filistinliye çarpıp öldürmesidir. Aracın Filistinlilere kasıtlı çarptığı söylentisi Gazze’de, Batı Şeria’da ve Doğu Kudüs’te bir anda yayıldı. Bunun üzerine Gazze İslam Üniversitesi öğrencileri ölen ya da yaralanan kişiler için tüm halkı hastanenin etrafında toplanmaya çağırdı ve İntifada denilen ayaklanmayı başlattı. İntifada süresince gerçekleşen eylemler genel grev, İsrail kurumlarını ve ürünlerini boykot, ordu emirlerine karşı sivil itaatsizlik, İsrail bölgelerinde çalışmamak, vergi vermemek, araçları İsrail ehliyetleriyle kullanmayı reddetmek, grafitiler yapmak, barikatlar kurmak, Filistin sınırları içindeki İsrail’e ait askeri binalara taş ve molotof kokteyli atmak. Birçok eylemin arasından İntifada’yı uluslararası çapta tanıtan ise bu başlığın altında gördüğünüz kare oldu. İsrail her zamanki gibi karşılık verdi… 93’e kadar süren eylemlerde binden fazla Filistinli yaşamını yitirdi.
1988 – FKÖ devrede
İsrail intifadayı bastıramadı. Çünkü tüm Filistin halkı tarafından destekleniyordu. İntifada sebebiyle “başrolü” yitireceğini düşünen Filistin Kurtuluş Örgütü harekete geçerek Kasım 1988’de Cezayir’de toplandı. Bu toplanma neticesinde 1947’deki Birleşmiş Milletler kararında yer alan “iki devlet” çözümü örgüt tarafından kabul edildi ve terörizm kınandı. İsrail FKÖ’yü terör örgütü olarak görmesine karşın ABD ile FKÖ arasında diyalog süreci başladı. Dönemin İsrail Başbakanı İzak Şamir işgal topraklarında seçim yapmayı teklif etti.
1991 – Madrid Konferansı
1991’de çıkan 1. Körfez Savaşı’nda Arafat Irak’ı destekleyince, bölgedeki destekçilerini kaybetti. Savaş bittikten sonra ABD’nin girişimleriyle Madrid’de bir konferans gerçekleştirildi. Bu zirveye Suriye (Golan Tepeleri’ni almak umuduyla), Ürdün ve FKÖ katıldı. Şamir terörist olarak nitelediği FKÖ ile görüşmek istemediği için FKÖ’lü olmayan Filistinlilerden ve Ürdünlülerden oluşan bir heyet oluşturuldu. Her katılımcıya 45 dakika süre tanındı ve deyim yerindeyse herkes eteğindeki taşları döktü. Bu konferans sayesinde söz konusu ülkeler ilk kez “yüz yüze” görüşmüş oldu. Kalıcı bir çözüm üretmeyen bu konferans bölgedeki sorunların açık bir şekilde konuşulmasını sağladı.
1993 – Oslo Barış Süreci
1992 Haziran’ında İsrail’de İşçi Partisi iktidara gelince kuvvetli bir barış süreci başladı. Washington’daki ikili görüşmelerde İsrail, FKÖ’nün katılımına yönelik itirazını kaldırdı. Öte yandan Washington’daki görüşmeler çıkmaza girince 20 Ocak 1993’te Norveç’in girişimi olan Oslo Barış Süreci başlamış oldu. Bu görüşmelerin en güzel tarafı ciddi bir ilerleme kaydedildi ve Filistinliler, İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesi karşılığında İsrail devletini tanımayı kabul etti. Bu görüşmeler neticesinde imzalanması kararlaştırılan İlkeler Deklarasyonu 13 Eylül 1993’te Washington’da imzalandı ve Yaser Arafat ile İzak Rabin arasındaki tokalaşma tarihe geçti. (4 Mayıs 1994’te imzalanan Kahire anlaşması, 26 Eylül 1995’te imzalanan Taba Anlaşması ve bu tarihten tam bir yıl sonra imzalanan El Halil Anlaşması, Oslo İlkeler Deklarasyonu’na göre şekillendirildi.)
1994 – Filistin Yönetimi’nin kurulması
İmzalanan deklarasyona göre İsrail, Gazze Şeridi’nin çoğunu terk edecekti, Batı Şeria’da ise Eriha kentini Filistinlilere bırakacaktı (Gazze Eriha Anlaşması, 1994). Tam görüşmeler devam ederken El Halil kentinden bir katliam haberi geldi. Baru Goldstein adlı Yahudi bir yerleşimci, namaz kılan Filistinlilerin üzerine makineli tüfekle ateş açmış ardından öldürülmüştü. Neyse ki bu olay anlaşmayı sekteye uğratmadı.
1996 – Arafat Filistin’in resmen başkanı
Ocak 1996’da yapılan seçimlerin sonucunda 88 üyeli Filistin Otoritesi Konseyi oluşturuldu ve Arafat bu konseyin başkanı olarak göreve başladı. 23 bakanlıktan oluşan bu konseyde önemli kararları alma yetkisi Arafat’a aitti. El Fetih üyeleri hükümette önemli görevlere getirildi. (Bugün de faaliyet gösteren Filistin Ulusal Otoritesi -ve elbette FKÖ- siyasal bir parti gibi çalışmaktadır.)
1995 – Taba Anlaşması ve İzak Rabin suikastı
Barış süreci hem Filistin hem de İsrail için zorlu bir süreç olmuştu. Filistin, militanların bombalı eylemleriyle, İsrail de sağcılardan ve dini gruplardan gelen tepkilerle mücadele ediyordu. Bu süreçte 24 Eylül’de II. Oslo diye anılan anlaşma Mısır’ın Taba şehrinde ve Washington’da ayrı törenlerle imzalandı. Bu anlaşmanın en temel özelliği Batı Şeria’yı üçe bölmesiydi. Anlaşma İsrail’de aşırı dincilerin tepkisiyle karşılaştı ve İzak Rabin de aşırı dinci bir Yahudi tarafından 4 Kasım’da öldürüldü; Şimon Peres başbakan oldu.
1996/97 – Anlaşmazlık yeniden
Hamas, İsrail’de bir dizi intihar eylemi düzenledi. İsrail de buna misilleme olarak Lübnan’ı üç hafta süreyle bombaladı. Şimon Peres 29 Mayıs 1996’da yapılan seçimlerde sağcı Benyamin Netanyahu’ya yenildi. Oslo anlaşmalarına karşı çıkan Netanyahu işgal topraklarındaki yerleşim yeri inşaatlarına yeniden başladı. Üstüne üstlük El Aksa Camii’nin altına tünel kazılması için izin verdi. Bu da tepkilerin artmasına sebep oldu. ABD’nin artan baskısına boyun eğen İsrail, Ocak 1997’de El Halil kentinin yüzde 97’sini Filistinlilere devretti.
1998-1999 Wye River Beyannamesi
İsrail’in 23 Ekim 1998’de imzaladığı Wye River Beyannamesi, İsrail’in Batı Şeria’dan çekilmesinin sürmesini öngörüyordu. Fakat bu anlaşmanın uygulanmasına ilişkin itirazlar Ocak 1999’da İsrail hükümetinin çökmesine yol açtı. 18 Mayıs’ta yapılan seçimlerin galibi, İsraillilerle Araplar arasındaki kavgayı bitirmeyi vaat eden Ehud Barak’tı.
2000 – Camp David Zirvesi ve İkinci İntifada
Barış süreci içinde üzerinde anlaşılması öngörülen Kudüs’ün durumu, mülteciler, yerleşimler ve sınırlar gibi konularda yapılan pazarlıklar sonuçsuz kaldı. Ehud Barak ve Yaser Arafat arasında yapılacak görüşmeler için ABD başkanının yazlığı Camp David seçildi. Kudüs’ün statüsü ve Filistinli mülteciler konularında bir uzlaşmaya varılamadı. Bu görüşmeler sürerken Ariel Şaron 28 Eylül’de Mescid-i Aksa’yı ziyaret etti. Filistinliler bu ziyareti protesto etmek için gösterilere başladı ve gösteriler şimdi El Aksa İntifadası denilen ayaklanmaya dönüştü.
2001 – Şaron felaketi geri dönüyor
http://youtu.be/B2mS82Cobss
Başbakan Ehud Barak, bir yandan İntifada’nın tırmanışına, öte yandan da hükümetteki kırılmalara dayanamayarak 10 Aralık’ta istifa etti. 6 Şubat’ta yapılan seçimleri Ariel Şaron kazandı. İsrail seçimini faşizmden ve şiddetten yana yapmıştı. Şaron kendisinden beklendiği gibi şiddetin dozunu artırdı. Buna karşılık Filistinli militanlar da İsrail’deki intihar eylemlerini artırmıştı. ABD şiddet olaylarını durdurmak için uluslararası çabalara önderlik ettiyse de bu girişimler sonuçsuz kaldı.
2002 – Batı Şeria’nın (yeniden) işgali
İsrail’de düzenlenen intihar saldırılarının ardından, İsrail Batı Şeria’nın neredeyse tamamını işgal etti. Nisan ayında İsrail güçleri Cenin Mülteci Kampını ele geçirdi. Filistinliler, Cenin’de katliam yapıldığını iddia etseler de, kendisi de ağır kayıp veren İsrail örgütlü bir direniş ile karşılaştığını ve 52 Filistinlinin öldüğünü iddia etti. BM bir katliam olmadığı sonucuna ulaşsa da, Uluslararası Af Örgütü İsrail ordusunun Cenin ve Nablus’a düzenlediği operasyonlarda savaş suçu işlediğine hükmetti. 2002 yılı boyunca İsrail’in devam eden operasyonlarına karşılık Filistinlilerin intihar saldırıları da devam etti. Bu arada iki yıldır durma noktasına gelen barış süreci de yeniden canlandırılmaya çalışıldı.
2004 – Arafat’ın ölümü
2003’te kısa süreli bir ateşkes sağlansa da İsrail’in hava saldırıları ve Filistinli militanların intihar saldırıları sürdü. İsrail Hamas’ın ruhani lideri Şeyh Ahmet Yasin’le örgütün önde gelen isimlerinden Abdülaziz El Rantisi’yi öldürmesi Filistinliler arasında büyük tepkiye neden oldu. İsrail Yüksek Mahkemesi’nin ve Lahey Adalet Divanı’nın kararlarına rağmen İsrail sınıra duvar örmeye devam etti. Yaser Arafat, ekim ayı sonlarında rahatsızlandı ve 11 Kasım’da tedavi için götürüldüğü Fransa’da hayatını kaybetti. FKÖ liderliğine Mahmut Abbas getirildi.
2005 – İsrail Gazze’den çekiliyor
Ocak ayında Filistin’de yapılan seçimlerde Mahmud Abbas özerk yönetimin başkanlığına getirildi. İsrail, Gazze’den çekilme planını uygulamaya koydu ve ağustos ayı sonunda yaşama geçirdi. Bu geri çekilme Hamas militanları tarafından coşkulu bir şekilde kutlandı.
2006 – Hamas iktidarda
Filistin’de ocak ayında yapılan seçimleri açık farkla Hamas kazandı. Hamas İsrail’i yok saydığı ve İsrailsiz bir Filistin istediği için birçok ülke Filistin’e yardımı kesti. Bu arada iç çatışmalar başladı. Hamas ile El Fetih arasında 1 Ekim 2006’da çıkan çatışmalarda 8 kişi öldü. (Hamas İsrail’i reddederken, El Fetih İsrail’i kabul ediyordu.) Bu arada İsrail’de de beyin kanaması geçiren Ariel Şaron’un yerine Ehud Olmert geldi. Olmert’in yeni kurduğu Kadima ve Ortodoks Şaş Partisi koalisyon hükümeti oluşturdu.
2007 – Hamas-El Fetih çatışması
Hamas ve El Fetih arasında çıkan çatışmalarda 32 Filistinli öldü. İki grup arasındaki sorunları çözmek ve çatışmaları bitirmek amacıyla Suudi Arabistan devreye girdi. Mekke’de bir araya gelen Hamas ve El Fetih bir birlik hükümeti kurmak konusunda anlaştı. İsmail Haniye başkanlığında bir hükümet kuruldu fakat ömrü çok uzun olmadı, Haniye hükümeti istifa etti. Daha sonra Mahmut Abbas tarafından hükümeti kurması için tekrar görevlendirildi ve bir birlik hükümeti kuruldu. Hükümet çalışmaları devam ederken Hamas ve El Fetih arasındaki çatışmalar da dur durak bilmeden devam ediyordu.
Hamas saldırısı ve İsrail’den misilleme
Mayıs ayında Hamas’ın askeri kanadının düzenlediği saldırıda 1 İsrailli ölünce İsrail Gazze’ye hava harekâtı düzenlemeye başladı. Bunun üzerine Mahmut Abbas Gazze’de olağanüstü hal ilan etti ve hükümeti azletti. Hamas kontrolü altındaki Gazze’de hükümet kurdu, Selam Feyyad ise yalnızca Batı Şeria’yı kontrol edebilen bir hükümet kurdu. Haziran ayından itibaren de Filistin’e uygulana yardım ambargosu kaldırıldı.
Barış için yeni umut
Mahmut Abbas ile Ehud Olmert 17 Kasım 2007’de başkan George Bush aracılığıyla Annapolis’te bir araya geldi.
Yeni saldırılar, yeni misilleme
2008’in ilk ayında Gazze’den İsrail’e roket ateşlenmesi üzerine, İsrail Mısır’ın da desteğini alarak Gazze’ye hava saldırısı düzenledi. Bu saldırılardan birinde 117 kişi öldü, 200’ü aşkın kişi yaralandı. Nisan 2008’de Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi askeri kanadı lideri İbrahim Ebu İlba, İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybetti. Haziran 2008’de ateşkes ilan edildi. Ateşkes sona erdikten sonra şiddet kaldığı yerden devam etti.
27 Aralık 2008 Dökme Kurşun Operasyonu
http://youtu.be/37eRHRvjJYw
“Gazze Savaşı” adı da verilen bu operasyon, İsrail’in Hamas’ın roketli saldırılarını bahane ederek giriştiği bir harekâttı. Bu operasyonda Hamas’ın üst düzey görevlilerinin de bulunduğu 140 kişi öldü. Hava harekâtıyla başlayan operasyon, deniz ve kara harekâtıyla devam etti. İnsan hakları örgütleri savaşta 1.400’den fazla insanın öldüğünü açıkladı. İsrail, ABD’den, AB’den, Rusya’dan ve BM’den gelen ateşkes çağrılarını reddetti.
Ocak 2009 – Operasyon genişliyor
İsrail Hamas’ın ileri gelenlerinden Nizar Reyyan’ı hava saldırısı düzenleyerek öldürdü. Birkaç gün sonra da kara operasyonu başladı. Hamas hükümetinin İçişleri Bakanı Said Siyam ve ailesi İsrail’in füze saldırısında hayatını kaybetti. İsrail operasyonu 22 gün sürdü. 18 Ocak’ta İsrail ateşkesi kabul ederek Gazze’den çekilmeye başladı.
Goldstone Raporu
İsrail’in, Gazze’ye yönelik ‘Dökme Kurşun Operasyonu’nda savaş suçu işlediğini gösteren ve BM Gazze Komisyonu Başkanı Richard Goldstone tarafından hazırlanan Goldstone Raporu, BM Genel Kurulu’nda 5 Kasım 2009’da kabul edildi. Goldstone sonradan “Şimdi bildiklerimi o zaman bilseydim, ortaya farklı bir belge çıkardı” diyerek bir anlamda geri adım attı.
Mossad işbaşında
Gazze’ye insani yardım götürmek için yola çıkan Gazze’ye Özgürlük Filosu’na İsrail donanması 31 Mayıs 2010’da uluslararası sularda saldırdı. Mavi Marmara gemisindeki yardım gönüllüsü 9 Türk öldü, 50’yi aşkın gönüllü de yaralandı. BM İnsan Hakları Konseyi bu saldırıyı yasadışı ve orantısız olarak niteledi. Bu katliamın ardından Mısır, 3 yıldır açmadığı Refah sınır kapısını süresiz olarak açtı. Haziran ayında İzzeddin Kassam Tugayları’nın (Hamas’ın askeri kanadı) kurucularından ve komutanlarından Mahmud el Mabhuh, Dubai’de kaldığı bir otelde Mossad ajanları tarafından öldürüldü.
Bir kez daha barış umudu
İsrail’in Gazze’ye saldırması üzerine başka bahara kalan barış görüşmeleri, Mahmud Abbas ile Benyamin Netanyahu arasında Washington’da yeniden başladı.
2011 Gazze saldırıları ve Gilad Şalit
İsrail’in eylül ayında Gazze şeridine düzenlediği saldırılarda 18 Filistinli yaşamını yitirdi. 12 Ekim’de İsrail ve Hamas, 5 yıldır esir tutulan Gilad Şalit ve yüzlerce Filistinli mahkumun serbest bırakılması için anlaşmaya vardı. Gilad Şalit 18 Ekim’de serbest bırakıldı. İsrail de bunun karşılığında Filistinli tutukluları serbest bıraktı. 2011’in sonlarına doğru bir önemli olay daha gerçekleşti. Kahire’de yapılan görüşmelerin ardından Hamas, FKÖ’ye katılma kararı aldı. Mayıs 2012’de iki örgüt hükümet kurma konusunda ilk adımı attı.
2013 İsrail saldırıları
İsrail’in 2013 yılı içinde Batı Şeria ve Gazze’ye düzenlediği saldırılarda 36 kişi yaşamını yitirdi.
Ve son durum: Temmuz 2014 Gazze saldırıları
Son olaylar kısaca şu şekilde gelişti: 12 Haziran’da Batı Şeria’da 3 İsrailli genç kaçırıldı. Bu gençlerin cesedi 30 Haziran’da El Halil kentinde bulundu. Bunun üzerine sınıra yığınak yapan İsrail şüphelendiği kişilerin evlerine baskın düzenledi, bazı evleri ateşe verdi. Ayrıca Cenin mülteci kampına baskın da düzenleyen İsrail yönetimi belirlediği 34 hedefi havadan vurdu; daha sonra ise saldırıyı genişletti ve kara harekâtına başladı. Hamas ve İsrail arasında 12 saatlik ateşkes imzalanan 26 Temmuz 2014 tarihine kadar geçen 19 günlük sürede Gazze’deki acının bilançosu: 1.032 ölü, 5.900 yaralı. Bugün ise ölü sayısı 1.500’e yaklaşırken yaralı sayısı 7.000’e yaklaşmış durumda…
Dünya çapında protesto
Bu saldırılar Yahudiler de dahil herkes tarafından dünya çapında protesto edildi, halen de ediliyor.
Kapanış güzellemesi: Rachel Corrie
Baştan sona bu kadar sorunu dile getirip Rachel’ı yazmamak olmaz… Rachel Corrie 23 yaşında bir barış eylemcisiydi. O gün orada İsrail’e ait iş makinelerinin Filistinlilerin evini yıkmasına engel olmak için bulunuyordu. İş makinesi Filistinli bir doktorun evini yıkmak isterken Rachel iş makinesinin önüne geçti. Ancak şoför durmak yerine Rachel’ı ezmeyi tercih etti. Rachel’in ailesi İsrail aleyhine dava açtı ama mahkeme İsrail ordusunu suçlu bulmadı.
Bonus 1: Exodus
Başrolünde Paul Newman’ın oynadığı 1960 yapımı film İsrail’in kuruluşunu anlatıyor.
Bonus 2: Occupation 101
Filistin’de yaşayan insanların verdiği yaşam mücadelesini anlatan bir belgesel.
Bonus 3: One Day In September
1999 yılında En İyi Belgesel Film dalında Oscar alan film Münih Olimpiyatları’nda yaşanan katliamı beyaz perdeye taşıyor.
Bonus 4: 21 Hours at Munich
Film, Münih Olimpiyatları’nda yaşanan zorlu 21 saati konu ediyor.
Bonus 5: Vals Im Bashir
Sabra ve Şatila Katliamları’nı anlatan bir animasyon film.