Aslında tanım baştan sakat: İnsan hayvanat bahçeleri. Tanımın sakatlığı, insanın varlığında sinsice uyuklayan vahşette gizli. Hani hep diyoruz ya uygarlık tarihinin vahşetine inanmakta güçlük çekiyoruz diye, işte yine öyle bir durum.
Listemizin konusu batıda yüzyıl başında hayli popüler olan insan hayvanat bahçeleri. Özellikle Afrika’dan kaçırılan, satın alınan ya da hayatta kalmak adına başka seçenekleri kalmadığı için hayvanat bahçelerinde sergilenen insanların dramı.
On binlerce insan beyaz ırkın keyfi için hayvanat bahçelerindeki gibi galerilere bölünerek sergilendiler. Düşünmesi bile varlığımızdan utanmaya sebepken bu organizasyonlar uzun yıllar boyunca toplumsal bir gerçeklik olarak varlıklarını sürdürdüler. Yüzyıllar önce de değil, bilinen son insan hayvanat bahçesi 1956 yılında Belçika’daydı.
Paris yakınlarındaki Vincennes bölgesindeki küçük bir ormanlık alan
Kolonyel dönemin ve batı sömürgeciliğinin geldiği en leş noktalardan biri Fransa’daki bu alan. 1907 yılında kurulan bahçe adeta dönemin başarılı politikaları ve “kazançlarını” halka sunan birer gurur panayırları gibi lanse edilmiş.
“Zoos Humains” tabiri günümüzde kullanılmasa da bundan 70 yıl önce hayli revaçtaydı
Burada Madagaskar, Çin hindi, Sudan, Kongo, Tunus ve Fas’tan toplanan insanlar sergileniyordu. Oluşturulan mini köy ve pavyonlarda insanların “toplandıkları” bölgelere uygun habitatlar yaratılmaya çalışılıyor ve canlı figürler olarak da içlerine insanlar bırakılıyordu.
İzmir Fuarı ya da Gülhane Parkı girişi değil, Sömürge Sergisi
Bu organizasyonlar dev panayır alanlarında mini bir Sudan, Alaska ya da Tunus’un yöresel yapılarını inşa ediyor, içlerine bu ülkelerden getirdikleri insanları bırakıp adeta canlı bir insan müzesi gibi hizmet veriyorlardı. Her şey sömürge sahibi olmanın gücünü göstermek ve halka “yenilikçi” bir eğlence sunmak için. İsimleri de niyetlerini saklamıyordu: İnsan Hayvanat Bahçesi.
O günlerden bir an ve bahçedeki aynı yerin bugünkü hali
Serginin zavallı insanları, 1907 Mayısından Ekim ayına kadar 1 Milyon kişi tarafından seyredilmiş. Tahmini açık kalma zamanıysa 1870’ten 1930’lara kadar. Farklı yerlerdeki bu tip sergilerin dünya genelinde 1.5 milyar insan tarafından ziyaret edildiği düşünülüyor.
Doğal görünmesi için hemen her şey yapılmış
Marsilya’da 1906 yılında benzer bir insan hayvanat ahçesi ve içinde Kongo’lular için inşa edilmiş bir fabrika. Kongo’lu aileler ülkelerindeki yaşamın taklidi olarak inşa edilmiş bu fabrikada gerçekten çalıştırılıyorlardı. Bilinmeyen bir tarihte yakılan fabrikanın kalıntıları 2004 yılında bulundu.
Hayvanlar tropik, insanlar da tropik öyleyse haydi kafese koyalım
Afrika’nın tarih boyunca bitmek bilmeyen çilesi çoğu zaman hasır altı edildi, gösterilmek istenmedi. Dünyanın ham madde deposu beyaz ırk için var olmalıydı. Bundan normal bir şey düşünülemezdi. Üstü örtülen onca katliam, savaş ve köleleştirmeye rağmen bu vahşi tarihten geriye hayli net belgeler kaldı: İnsan Hayvanat Bahçeleri. Çünkü bu bahçeleri gizlemek için değil aksine göstermek için yaptılar.
Çin Hindi pavyonunun girişi
Bugün Fransa tarihinde kara bir leke olarak anılan bölge uzun süre boyunca kilitli kapılar ardında tutuldu. Yapılar yıkıldı ya da çürümeye terk edildi. Egzotik bitkilerinse çoğu yok olup gitti. 2006 yılında alana kısıtlı da olsa giriş izni verildi. Yalnız ziyaretçiler bu sefer pek de istekli görünmediler.
Geçmişin hayaleti kapılarda dolaşıyor
Kapılar yeniden açıldığında insan bahçesinin yeni ziyaretçileri ortamın atmosferine girer girmez bir gerilim ve huzursuzluk hissetmişler. Kimse içeride uzun süre kalmak istememiş. Tutsaklığın ve acının sesi çevredeki yapraklardan kulaklarına fısıldanmış. 100 yıl öncesinin o gurur dolu anlarından çok daha fazlası hissedilmiş. Utanç, pişmanlık ve korku.
Şık Fransız kadınlar melon şapkalı beyefendiler
Oysa ortamın asıl sakinleri zamanında durumdan gayet memnun gözüküyorlar. Güzel ve güneşli bir günde ahali insan bahçesinde belli ki o zamanların en popüler aktivitelerinden birini gerçekleştiriyor. Dünyanın öteki taraflarından gelen insanımsıları seyredecekler, hem de 3 boyutlu, kanlı canlı. Onların gözlerine bakıp, kendi hayatlarının ne kadar konforlu ve uygar olduğunu yeniden hissedecekler. İsterlerse bu esnada dondurma bile yiyebilirler. Muhtemelen kafes ardındaki diğerleri, dondurmaya hayli meraklı bir şekilde bakacaklar.
Fas pavyonundan bir yakın plan
Sömürgeciliğin vahşi yüzü aralarında çocukların da olduğu 35.000’den fazla insanı bu pavyonlarda sergiledi. Sanki bir botanik bahçesine dünyanın farklı bölgelerinden bitki getirir gibi evlerinden koparılıp getirildiler. Binlerce insanın hayatı, girişlerinde yaşadıkları yerlerin isminin yazıldığı bölmelerde ziyarete sunuldu. Bu sadece Paris’de değil, Londra ve Berlin gibi modern dünyanın en önemli merkezlerinde de hayli revaçta bir etkinlikti.
Lütfen kurallara uyalım
Sergi, bahçe, fuar, gösteri adı her ne olursa olsun bu insanlar yıllar boyu çeşitli şehirlerde milyonlarca batılıya sunuldular. Alanlardaki uyarılar arasında “Onlara yiyecek vermeyin, biz zaten besliyoruz” gibi yazılar da vardı.
Tunus pavyonundan bir yakın plan
Bu vahşet öylesine sıradan bir hal almıştı ki, sergilenen insanlardan otantik gösteriler yapanlara iyi ödemeler yapılıyordu. Yavaş yavaş yaşam biçimlerinin bu olduğunun bilinmesi isteniyor, daha eğlenceli şovlar için teşvikler veriliyordu. Uluslararası ticaret fuarları bu tip gösterilerin ve insan bahçelerinin en sıkı müşterileri arasındaydı. Bu şeklide, hem sömürgeciliğin ekonomik ve toplumsal gücü gösteriliyor hem de o dönem dünyada kriz varken ticari sistemin tıkırında olduğunun mesajı veriliyordu.
Ödeme sistemi durumu legalize etmeye yarıyordu
Böylece alan memnun satan memnun sistemi kurulmak istenmişti. Ancak insanlar her ne kadar ödeme alsalar da birer numune gibi sergilenmenin utancı silinemiyordu. 1907 yılındaki 4 aylık sergi süresi bittikten sonra Paris’deki “Exposition Tropicale” yani tropikal serginin dönemsel olarak kapılarını kapatması gerekti. Onca insanın evlerine geri götürülmesi ayrı bir masraf olduğundan bunların çoğu sirklere pazarlandı. Evlerine gitmeye karar verenlerin kaçının sağ kaldığı bilinmiyor. Sirklere satılanları ise Marsilya’dan New York’a uzanan zorunlu dünya turneleri bekliyordu.
Yazık, o Afrikalı küçük bir çocuk, yiyecek bişeyler verelim…
Ortada bunca kayıt varken durumun nedense kapsamlı bir filmi yapılmıyor. Milyon dolarlık Maymunlar Cehennemi doğru düzgün izleyici bulamasa da ısrarla seri olarak çekilirken, yaptıkları reklamlarda insanları “İşte evrimleşmemiş maymunlar” diye sunan bu bahçelerin utancını kimsecikler beyaz perdeye yansıtmıyor.
Binlerce insan çiçek, kızamık ve tüberküloza yakalandı
Daha önce köylerinden dışarı bile çıkmamış insanların Fransa’dan kendi ülkelerine dönebilme ihtimalleri yok denecek kadar az olduğu için birçoğu salgın hastalıklarla boğuşurken hiç tanımadıkları ülkelerde can verdiler. Sadece tropik iklimler de değil, örneğin eskimolar minik bir soğuk algınlığından hayatlarını kaybediyorlardı; çünkü vücutları Avrupa’da bulunan virüsün o tipine alışkın değildi ve hastalığı tanımıyordu.
Geride kalanlar…
Fransa hükümetleri bugüne kadar konuyla ilgili tam olarak ne yapacaklarını bilemez durumda beklediler. Bazı bölümler dönem dönem bilim insanlarına açılıyor. Araştırma konularıysa egzotik ağaç kalıntıları ya da kökleri o döneme dayanan bitkiler. Bir ara Çin Hindi pavyonunun bir araştırma merkezi ve müzeye dönüştürülmesi düşünülmüş. Yakıp yıkmak yerine bu şekilde bir dönüşümün durumu daha iyi idare edebileceği fikri ortaya çıkmış. Bahçedeki sera hâlâ duruyor.
Bahçıvanlar da artık gelmez olmuşlar. Kalan bitkilerse utanç döneminin yalnız hayaletleri gibi varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar. Olur da Fransa’ya yolunuz düşer ve bu tropik cehenneme kendi gözlerinizle şahit olmak isterseniz adresi: Jardin d’Agronomie Tropicale, 45 bis Avenue de la Belle Gabrielle, 75012 Paris.
O dönemi yaşayanlardan biri: Theodor Wonja Michael
Dedik ya bu utanç sadece Fransa değil, İngiltere ve Almanya’da da uygulanan bir sistemdi diye. İşte onlardan biri. Yüzyıl başında babası Alman kolonisinden olan Kamerunlu küçük bir çocuk Paris’ten Varşova’ya kadar çokça yerde sergilenmiş. Daha sonra yaşadıklarını “Alman ve Üstüne Bir De Siyahî Olmak” adlı bir kitapta toplamış. Bugün 89 yaşında olan Theodor, o dönemleri hâlâ hatırlıyor.
Bebek, yaşlı fark etmiyor hatta öyle olması daha da iyi
Theodor satılmamış ya da kandırılmamış. Kamerunlu bir babanın oğlu olarak Berlin’de dünyaya gelmek zorunda kalmış. Yalnız o dönem bir Afrikalının Almanya’da yapabileceği tek iş sirkte kendini sergilemek olduğundan zavallı genç mecburen bu sistemin içine düşmüş. 1920’lerde henüz bir bebekken teşhir organizatörlerinin eline geçen Theodor ile birlikte diğer üç kardeşinin sonu da aynı olmuş. Sirklerde otantik insanlar olarak sergilenmişler.
Onlar vahşi biz moderniz demek ki haklı biziz
Kolonileşmenin tüm getirisini yiyen “modern” devletler iş oradan gelen insanlarla karşılaşmaya gelince, onlara yaratık gözüyle bakmış ve sirklere, kafeslere kapatmış… İnsan bahçeleri, sermayelerinin bir kısmını da işte böyle işsiz bırakılmış insanlardan edinmiş. Theodor Wonja Michael başından geçen onca olayın ardından bir aktör olmayı başarmış. Bugün Afro-Almanlarla ilgili sosyo-kültürel organizasyonların da sıkı bir destekçisi.
Almanya’da 1930’lu yıllara kadar 400 adet yabancı halk ve ırk teşhiri yapılmış
1874 yılında Avrupa’nın en önemli hayvanat bahçesi sahiplerinden Carl Hagenbeck çok büyük bir bahçe açar. İşlerini daha da büyütmek isteyen Hamburg’lu tüccar, getirdiği egzotik hayvanlar arasına insanları da eklemeye karar verir. Almanya’nın ve dünyanın en büyük İnsan Hayvanat Bahçelerinden birinin temeli böylece atılır. Bu bahçenin aynı zamanda türünün ilk örneği olduğu söyleniyor.
Kimilerinin yaşamı intiharla sonuçlanır
İnsanların televizyon ve sinemanın olmadığı dönemlerde kendilerini nasıl eğlendirdiklerini, sirklerin neden nasıl doğduğunu buradaki listemizden de takip edebilir, benzer bir trajik tutsaklık olan Sarah “Saartjie” Baartman’ın hayatına ve yaşadıklarına listenin sonunda tanık olabilirsiniz.