Okyanus kıyısında, tropik bir ormanın yanında, altın gibi parlayan bir kumsal. Palmiyeler, hindistan cevizleri, denizden hafif esen bir rüzgar… Tatil şirketi reklamı değil, gerçek.
1970’lerde Hawaii’de böyle bir dönem yaşanmış. Hikayemiz Taylor Camp adındaki bir yeryüzü cenneti hakkında. Hippi kafasının gerçek olduğu zamanlarda yaşanan çok acayip ama güzel hayatlardan biri. Düşünsenize kira yok, istemediğiniz işte çalışmak yok, rekabet yok, onu yap bunu yapma diyen kafasız politikacılar yok…
Taylor Camp, ya da o dönemi yaşayanların tabiriyle “kayıp cennet”
Çıplaklık serbest, giyinmek opsiyonel, kural yok, kararlar duruma göre veriliyor, durumun eğlenceli bişey olması koşuluyla tabii. Peki işsiz güçsüz insanlardan oluşan bir hippi topluluğu böylesine bir cennette nasıl yaşayabilmiş?
Her şey aşkın yazı 1969 yılında başlar
İnsanoğlu aya ayak basmış, Beatles, Yellow Submarine ve Abbey Road’u yayımlamış, asrın müzik olayı Woodstock gerçekleşmiş ve dünyanın dört bir yanında özellikle gençler için yeni bir çağ başlamış. Amerika’nın 6 yıldır içinde bulunduğu ve her geçen gün daha da bataklığına gömüldüğü Vietnam’daki savaşa karşı protestolar sürüyor. Üniversitelerde özellikle savaş karşıtları ve hükümet destekli boş kafalılar arasında şiddetli çatışmalar yaşanıyor. İşte bu dönemde okullarındaki kavgadan uzak durmaya karar veren 13 genç Hawaii’deki cennet adalardan Kaua’ye gitmeye karar verir. Aile, okul, sorumluluk ve her şeyi bir yana bırakırlar.
Ortamdaki tek yazılı kural: Girmeden ayakları silin
Grubun üyelerinde Sandra Schaub, Berkeley’deki okullarında şiddetin her geçen gün arttığını, silah taşımanın zorunlu hale geldiğini anladıklarında başka şeyler denemeye karar verdiklerini söylüyor. Aslında önce Avrupa’ya gitmeye kara vermişler sonunda “yüksek ihtimalle” üşendiklerinden Hawaii’yi düşünmeye başlamışlar.
İşin içine ansızın Eizabeth Taylor’ın karışması?
Tamam Hawaii’ye gidilecek ama para yok, pul yok. Hippi kafası güzel kafa da, nası yapmalı nereden başlamalı derken büyük bir tesadüf yaşanır. O sırada adada mal mülk sahibi olan Hollywood yıldızı Eizabeth Taylor’ın kardeşi Howard Taylor ile gençlerin yolu kesişir. Taylor’ın adanın en güzel köşelerinden birinde arazisi vardır ancak yerel yönetimle işler pek iyi gitmemektedir. Taylor buraya hayalindeki evi yapmak istemekte ama gerekli izinleri alamamaktadır.
Başka bir hayat mümkün?
Howard Taylor, madem bana izin vermiyorsunuz ben de alanı kamuya açar hippilerle doldururum diyerek ortamı kampa çevirir. Daha doğrusu beleş ortamı bulan hippiler kendi alternatif yaşama alanlarını şıp diye oluşturuverirler. Aradan geçen yıllardan sonra kampın o dönemki sakinlerinden John Wehrheim, çektiği fotoğrafları kitap olarak basmaya karar verir ve bizim de bu ütopyadan haberimiz olur.
Elektrik yok ama dert eden de yok
Sahilin hemen kıyısına bambulardan, kereste parçalarından ve ellerine geçirdikleri her şeyden ağaç evler yapmaya başlarlar, artık kendilerine gerçek bir yuva bulmuşlardır. Başkalarının imkansız dedikleri hayat bir şekilde imkanlı olmuş ve yaşanmaya başlanmıştır.
Olayları ilk elden biliyorlar
Grup büyür de büyür, 120 kişiye ulaşır. Kampta yaşayanlardan Suzanne Rollin televizyona ihtiyaçları olmadığını çünkü olayları zaten kahramanlarından öğrendiklerini söylüyor. Burada Vietnam’a katılmış kamp sakinlerini kast ediyor. Askerler diğerlerinden hemen ayırt edilebiliyormuş; çünkü gülmeyi unutmuş ifadelerle otururlarmış. Kampta onlar da yavaş yavaş normalleşmeye başlamışlar.
Çocuk da yaparım kariyer de yapmam, oh dünya bana güzel
Kampa sonradan bir ebe ve doktor bile gelmiş; çünkü Taylor Kampı artık tam bir yaşam alan olmuş. Çiftlerin çocukları bölgedeki okula gitmeye başlamış; hatta okul aracının rotası bir süre sonra kamptan da geçmeye başlamış. Yerleşimciler arasına hippiler haricinde Vietnam gazileri ve sörfçüler de katılmaya başlamış ve yavaş yavaş nüfus artmış.
Ufak ufak söylentiler çıkmaya başlar…
Denizden en taze balıklar geliyor, meyve ve sebzeler yetiştiriliyor, komün büyüyor ve yavaş yavaş ilgi çekmeye başlıyor. Bugün Amerika’nın ünlü spor kanalı ESPN’de radyo programcısı olan Rosey Rosenthal o günleri çok iyi hatırlıyor. Çıplaklığın ortamda gayet normal karşılandığını anlatan Rosenthal, “yeni gelenlerden birini bikiniyle gördüğümüzde asıl o zaman ilginç geliyordu” diyor.
Kampta onca çıplak genç dolanmaya başladığında dedikodular da yayılmaya başlamış. Aslında insanlar pek inanmasa da sahilde yaşanan ilişkiler tam bir orta sınıf ailesine benziyormuş. Yani çocuklu aileler ve çiftler. Rosenthal’ın bunları anlatmasına sebep, o dönem insanların kampın sadece çılgın bir seks ortamı sunduğunu düşünmeleri olmuş.
Yasa dışı olan her şey yasa içi
Kurtarılmış bölge olarak faaliyet gösteren kampta tahmin edildiği üzere esrar ve Lsd kullanımı da yaygınmış. O dönem kampta kalanlar arasında bugün avukat ya da öğretmen olanlar da var. Tabii ki işin içine uyuşturucu girince ortaya farklı durumlar da çıkmış ve bölgenin yerel sakinleri kaşları çatmaya başlamış.
Çıplaklık, uyuşturucu, komün yaşam nereye kadar
Fotoğraftakiler kampta “günah kardeşliği” lakabı takılmış iki kız kardeş. Teri ve Debbi Green adındaki bu kardeşler San Francisco’dan gelmişler ve kampın ünlü yüzlerinden olmuşlar. Ama özellikle bu iki kardeş sayesinde yaygınlaşan uyuşturucu kullanımı kampa başka tiplerin de dadanmasına yol açmış. Ellerinde tüfeklerle kampı basıp uyuşturucu isteyen ada sakinleri ortamın tüm huzurunu kaçırmış.
Siz çok oluyorsunuz, ufaktan uzayın
Tam 8 sene huzur dolu bir yaşamın sonu yavaş yavaş gelmeye başlamış. Aslında rahatsızlığın sebebi ahlaki gibi dursa da asıl sorunun ekonomik olduğu düşünülüyor. Hawaii’nin en güzel köşelerinden birinde kira vermeden, bedavaya bir yaşam alanı en başta yöre sakinlerini rahatsız eder olmuş.
Turizm bölgesinde beleşe kalamazsınız
Aslında alan memnun satan memnun bir durum söz konusu çünkü ortada para yok. Yani mal sahibi olan Elizabeth Taylor’ın kardeşinin bu durumla bir alıp veremediği yok ancak hem yetkililer hem de yerel halk sürekli durumdan duydukları rahatsızlığı dile getirir olmuşlar. Turizm bir değer olarak yükselirken etrafta dolaşan ve uyuşturucu kullanan çıplak hippiler haliyle istenmeyen tiplere dönüşmüşler. Her şeyin üstüne hırsızlık olayları da eklenince kampın ipi çekilmiş.
Buradan yol geçecek boşaltın
Kamp alanı 1977 yılında Taylor’ın elinden alınmış. Bahanenin bizim buralarda gördüğümüzle aynı olmasıysa hayli trajikomik. Bölge yönetimi kampın olduğu alandan yol geçireceğiz demiş ve kamp sakinleri tahliyeye zorlanmış. Alan boşaltıldıktan sonra kimse geri dönmesin diye etraf ateşe verilip yakılmış.
Mazi kalplerde yara
John Wehrheim aradan geçen 40 yıldan sonra elindeki fotoğrafları derlemiş ve film yapımcıları Robert C. Stone ve Thomas Vendetti’ye göstermiş. Ekip fotoğraflardan yola çıkarak kamp sakinlerine ulaşmayı başarmış. Hatta kampa tahliye kararı çıkartan kimi bölge yöneticilerini dahi bulmuşlar. Adamlar 40 yıldan sonra yeniden hippilerle, hem de bu sefer ellerinde kameralarla karşılaşınca kim bilir neler hissettiler.
Yaşananlar artık kayıtlı
Filmin yapımcısı Robert C. Stone yaptığı çalışmadan hayli etkilenmiş; çünkü kampta kalanların tamamına yakını o zamanı hayatlarının deneyimi olarak tanımlıyor. Stone’a göre doğa, özgürlük ve genç olmak bir arada olduğunda yaşananların unutulmaz olması gayet normal.
Bu açıdan Olympos’a da benziyormuş hani
O dönem sörfçü olan bugünün 67 yaşındaki emekli öğretmeni David Pearson “geriye gitme şansım olsa gitmek isteyeceğim dönem sadece o dönem olurdu, o kadar bozulmamış ve güzel bir hayat düşünemiyorum” diyor.