Dünya siyaset tarihine tespitindeki derinlikle geçmiş bir söz: İnsan gerçekten hayret ediyor! Bazen gerçekten de söyleyecek başka söz bulamıyoruz.
Binlerce yıllık insanlık tarihinde Amerika’da zencilerin otobüslerde oturma hakkı kazanması bile şunun şurasında 40 yıl önce mümkün olabildi. Yani Sergen Yalçın bile 42 yaşında yahu.
Birleşmiş Milletler’in tüm dünyada köleliği yasaklaması ancak 1926 yılında mümkün olabildi. Türkiye Cumhuriyet kurulduktan 3 yıl sonra. İnsan alıp satmak, 1926?
Bugün tam da bunlara denk gelen saçmalıkta afişlerle karşılaştık. 20. yüzyılın başlarında medeniyetin beşiği İngiltere ve Amerika’dayız.
Konumuz kadınların seçme ve seçilme hakkını savunan süfrajet (Suffragette) hareketi. Süfrajet nedir derseniz, feminizm 101 deriz. Şu dünyada kadın hakları diye bir şey varsa bu hareket sayesinde var. Zamanında öylesine bir etki yaratmışlar ki karşı propaganda için büyük çalışmalar yapılmış. Kısaca konumuz yüzyıl başında erkeklerin ve devletin ki devlet zaten erkek, kadın haklarına karşı giriştiği propaganda çalışmaları.
Bırakın oy kullanmayı kadınların yolda sigara içmesinin dahi yasak olduğu bir dönemden bahsediyoruz
Bu afişte kadının sigara içerse ne fena hallere düşeceği anlatılmaya çabalanmış. Barda kumar oynayan, içki ve sigara içen bir anne ve her nasılsa iki çocuğu da barda onun yanında. O dönem genel olarak kadın haklarına karşı geliştirilen tepkilerde, kadının asıl işinin annelik olması ve geri kalan hadiselere bulaşmaması gerektiği üzerinde durulmuş.
Sigara örneğinden de anlayacağınız gibi afişler maalesef çoğu az gelişmiş toplumda hâlâ geçerliliğini korumakta. Aradan 100 yıldan fazla geçse de.
1890 ve 1900 yılları arasında bu ve benzeri binlerce afiş basılıp dağıtılmış
Burada Madonna, dini anne figürü olarak kullanılmış. Başın arkasına gelen tabağın hale göndermesi gibi ayrıntılar hükümetlerin işi hayli ciddiye aldıklarını gösteriyor. Günümüzde de kadının önüne en çok getirilen kısıtlar genelde din örtüsüyle yapılıyor.
Çocuğun gözyaşlarına nasıl bir kontrast vermişlerse…
Annem olmayan haklarını istiyormuş!
1903 yılında Emmeline Pankhurst İngiltere’de sıkı protestolar ve açlık grevleriyle adından sıkça söz ettiren Kadınların Sosyal ve Politik Birliği’ni (Women’s Social and Political Union/ WSPU) kurar. Pankhurs’ın kızı Christabel de kadınların seçme ve seçilme hakkı için savaşan ilk feministlerdendir. Bugün feminizm nasıl toplumun hayli fazla kesimince hafif alaycı bir tabir olarak kullanılıyorsa o dönem de süfrajet kelimesi aynı manada kullanılır. Aslında kelime direkt olarak İngilize suffrage: oy kelimesinden geliyor. Oy hakkı, başka da bir şey değil.
Algı yönetmenin halleri
Karım, kadınların oy kullanma hakkını destekliyor, o günden beri “ooy oy” inliyorum.
1910 yılında kadın haklarıyla ilgili bir yasa onaydan geçmez ve büyük olaylar çıkar. Dönemin feministleri etrafı yakar, yıkar. Hatta Londra’nın göbeğindeki tarihi “Westminster Abbey” manastırına bombalı saldırı bile düzenlenir. Oh olsun.
Vahşetin karikatürü
Kadınlar hakları için o dönem uzun açlık grevlerine giderler. Protestocular boğazlarına zorla hortum sokularak beslenmeye çalışılır. Bu afiş o dönemin uygulamasını gösteriyor. ICWT yazısı da muhtemelen yine doğruluğuna kanıt olarak dini göstermek için “In Chris We Trust”, “İsa’ya iman ederiz” ya da “İsa’nın adıyla” anlamlarında kullanılmış.
1913’te Emily Davison protesto amacıyla kendini, düzenlenen bir at yarışında Birleşik Krallık Hükümdarı V. George’un atının önüne atmış ve birkaç gün sonra da ölmüş
Hak mücadelesi bu kadar etkin olmasına rağmen kadın savunmasına gelen en odun tepki hiç değişmedi: Erkek gibi olmak. Harekete katılanlar erkek olmaya özenmekle, yaşlı ve evlenmemiş olmakla karikatürize edilir.
Oy kullanmak istiyorum karım izin vermiyor
Karşı kampanyanın temel amacı, psikolojik manipülasyonla toplumu korkutmak ve kadın haklarının herkesin hayatını altüst edeceğine yönelik bir algı yaratmak.
Bir feministin evrimi
Önce masum bir kız, sonra hafif hoppa bir genç kız, 40 yaşında evde kalmış ve en sonunda “kadın hakları” diye bağırır olmuş. Durumun haklılığını görmezden gelen bu karşı hareket özellikle açlık grevleriyle köşeye sıkışır. Göz altına alınan kadınların sıkı açlık grevleri hayli ses getirir. Kadınlara hortumla zorla yemek vermeye çalışmak toplumda tepkiye yol açınca, durumu ağırlaşan protestocular serbest bırakılır. Ancak sağlıklarına kavuştuklarında yeniden içeri alınırlar. Bu yeni uygulamaya “Cat and mouse act – Kedi fare yasası” denilir.
Benim polis kardeşlerimi dövdüler
Hadise 100 yıl önce yaşansa da toplumun algısıyla oynarken kullanılan argümanlar tıpatıp aynı. I. Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla oy hakkı kampanyaları ve protestolar geçici olarak durur. Savaş sonunda kadınların iş yaşamına aktif katılımı artık bir zorunluluk haline gelir. Feminizm hareketi bugün destekçileri arasında bile farklı şekillerde yorumlanabiliyor. Günümüzde kadın haklarının Süfrajet hareketine çok şeyler borçlu olduğu ise herkesin ortak fikri.