Suriye, Filistin, Ermenistan, Irak, İran, Rusya, Balkanlar, Macaristan, Avusturya, Kırım, Kafkasya, Yunanistan, Mekke, Mısır… Bu listenin kahramanı olan kişi bu saydığımız yerlerin hepsini, hatta daha fazlasını dolaşmış. Hem de öyle aylak aylak, günümü gün edeyim, arkadaşlarımı çatlatayım, yer bildirimi yapayım diye değil; bildiğin gezmiş, dolaşmış, halkını tanımış, içlerine girmiş, detaylı notlar almış, sonunda da ortaya 10 ciltlik bir eser çıkarmış. Muhtemelen tam da, “Ya hocam bu şehir beni boğuyor, gezmek, dolaşmak, yeni yerler görmek istiyorum.” diye düşündüğü sırada gördüğü bir rüya buna vesile olmuş.
Az sonra sonra okuyacağınız bu liste, ölünceye kadar gezmekten bıkmamış usanmamış görgülü, bilgili ve hoşgörülü bir adama -Evliya Çelebi- aittir. Duyurulur…
Gezginler şahı doğuyor
Doğduğu yer bilgisinde bir karışıklık var. Bazı kaynaklarda Evliya Çelebi’nin 25 Mart 1611’de Kütahya’da dünyaya geldiği yazıyor, ama kendi eserinde İstanbul Unkapanı’nda doğduğu yazıyor. “Unkapanı’nda doğdu!” demek yanlış olmaz herhalde.
Ahmet Yesevi’ye kadar uzanan bir aile
Çelebi’nin babası padişahların kuyumcubaşılığını yapan bir ustaydı. Yazdıklarına bakacak olursak ailesinin kökleri Ahmet Yesevi’ye kadar uzanmaktadır. Mahmut adlı bir erkek kardeşi ve kız kardeşleri olduğunu yine kendi kitabından öğreniyoruz.
Mektepten Enderun’a çileli eğitim süreci
Önce mahalle mektebine giden Evliya Çelebi, daha sonra Şeyhülislam Hamit Efendi Medresesi’ne devam etti. Burada yedi yıl okuduktan sonra saraya özgü bir okul olan Enderun‘a devam etti. Burada öğrencilere, Kur’an-ı Kerim, tefsir, hadis, kelâm, edebiyat, şiir, dilbilgisi, Arapça, Farsça ve edebiyat dersleri, matematik, coğrafya, mantık gibi derslerden oluşan çok yönlü bir eğitim verilirdi.
Çelebi de bu eğitimden nasibini aldı elbette. Türkçeyi zaten fazlasıyla iyi kullanan Çelebi’nin, Enderun’da Arapça, Farsça, Rumca öğrendiği, babasının arkadaşı Simyon Usta’dan da Latince ve Yunanca öğrendiği biliniyor.
“Baba parası değil alınteri” demek isterdik ama…
Neyle geçindi, bu kadar yolu nasıl tepti diye soracak olursanız, cevabımız baba parası olur. Şaka değil, ailesinin maddi durumu iyi olduğu için hiçbir zaman maddi sıkıntı çekmedi. Enderun’dan sonra saraya müsâhip olarak alındı ve daha sonra da aylık belli bir “akçe” karşılığı sipahilere (atlı askerler) katıldı. Seyahatlerinin hatırı sayılır bir kısmını da “resmi görevli” sıfatıyla gerçekleştirdi.
Sadece eğitimli, görgülü bir gezgin değildi
Eğitimini tamamladıktan sonra sarayda görev alan Çelebi, padişahın ve diğer devlet büyüklerinin her zaman beğenisini kazandı. Birçok savaşa da katıldı, ata iyi binen ve yeri geldiğinde çok iyi dövüşen birisiydi.
Altı padişah eskitti
Yaşadığı dönem Osmanlı’nın 1683 Viyana bozgununun hemen öncesidir. Evliya Çelebi, 1611’den 1682’ye kadar tam altı padişah eskitmiştir: I. Ahmed (1603-1617), I. Mustafa (1617-1623), II. Osman (1618-1622), IV. Murat (1623-1640), I. İbrahim (1640-1648) ve IV. Mehmed (1648-1687).
Tam da Osmanlı’da yönetim yozlaşmasının yaşandığı, ekonomik ve toplumsal sorunların baş gösterdiği, Anadolu’nun Celali İsyanları ile İstanbul’un da zaman zaman Yeniçeri çatışmalarıyla çalkalandığı yıllarda yaşamıştır.
Onların Evliya için planları vardı ama…
Devletlü’lerinin Evliya Çelebi’yi üst kademelerde görevlendirme düşünceleri vardı ama Çelebi’nin üst kademelerde görev almak gibi bir düşüncesi yoktu. O, küçük yaşlardan beri gezmek, yeni yerler görmek ve yeni insanlar tanımak istiyordu. Saray ona dar geldi ve gördüğü bir rüya üzerine gezilerine başladı.
“Seyahat ya Resulallah”
1630 yılının 19 Ağustos’undaki rüyasında kendini İstanbul’da Ahi Çelebi Camii‘nde büyük bir cemaatin içinde görmüştür. İslam peygamberi Hz. Muhammed‘i de baş tarafta görür. Dört halifesi ve diğer yakınları da oradadır. Amacı Muhammed’in yanına gidip ondan şefaat dilemektir ama cesaret edip gidemez. En sonunda cesurca bir hamleyle peygamberin yanına gidip “Şefaat ya Resulallah” diyeceğine, “Seyahat ya Resulallah” der. Bu, 70 yaşına kadar devam edecek seyahatlerinin başlamasına vesile olur.
İlk geziler: İstanbul, Bursa ve Trabzon
Önce İstanbul ve çevresini gezdi, ki kitabının ilk cildini bu gezilerin sonunda oluşturmuştur. Ardından İstanbul dışına çıktı. İlk seyahatini Bursa’ya, ikincisini de Trabzon’a yaptı ve daha sonraki tam elli yıl boyunca, bir başka deyişle ölünceye kadar gezdi. Birçok tehlike atlatmasına, defalarca ölümle burun buruna gelmesine rağmen gezmekten vazgeçmedi. Babası gezmelerine engel olmaya kalksa da bir ay süren Bursa seyahatinden sonra bunun imkânsız olduğunu anladı ve seyahatlerine izin verdi.
Hoşgörü timsali bir Müslüman
Dindar bir Müslüman olması, onu başka dünyaları ve kültürleri tanımaktan hiçbir zaman alıkoymadı. Hepinize ilginç gelecek ama içki kullanmamasına rağmen yabancı konukları için evinde -yasak olsa da- içki bulundururdu. Tek başına bu bile, Evliya Çelebi’nin ne kadar hoşgörülü olduğunun kanıtıdır.
Tüm bu gezilerin heybetli ve yegâne ürünü: Seyahatnâme
Evliya Çelebi tarafından 17. yüzyılda yazılan bu eser, 10 ciltten oluşur. Çelebi, okuyan herkesin anlayacağı şekilde yazılmış olan bu eserde olayları gerçekçi bir gözle izlemiş ve yalın bir şekilde anlatmıştır. 17. yüzyılda yazılmasına karşın, 200 yıl sonra, 1896’da Arapça olarak basılabilmiştir. Eseri 1996’da bizim de anlayacağımız şekilde çeviren de Orhan Şaik Gökyay’dır.
Çelebi’nin külliyatı olarak da tanımlayabileceğimiz bu dev yapıt, UNESCO Türkiye Milli Komisyonu’nun başvurusu üzerine, Haziran 2013’te UNESCO Dünya Belleği Listesi’ne dahil edildi.
İnce işlenmiş, detaylarla dolu bir eser
Seyahatnâme “oraya gittim, burayı da gördüm” eseri değildir. Evliya’nın, kitabında verdiği bilgiler eşsizdir. Seyahatnâme, gezdiği yerlerin coğrafi konumunu, tarihini, halkının özelliklerini, dilini, dinini, giysilerini, sanatlarını, uğraşılarını, gündelik yaşamlarını, mutfak kültürlerini; gayrimüslim halkın ekonomik, sosyal durumlarını, inançlarını ve ibadet yerlerini içeren eşsiz bir eserdir.
Avrupa’da daha ünlü
Evliya Çelebi yurtdışında Türkiye’de olduğundan daha çok tanınmaktadır, hem de 1814 yılında Avusturyalı tarihçi ve Doğu bilimleri uzmanı Joseph von Hammer-Purgstall tarafından keşfedildiğinden beri. O zamandan beri birçok yabancı bilim adamı Çelebi hakkında araştırma yapmış, eseri birçok dile çevrilip yayımlanmıştır.
Hangi ciltte ne anlatmış?
Ciltlerine göre Seyahatnâme’nin konuları şunlardır:
1. Cilt: 1630-1640 yılları arası İstanbul,
2. Cilt: Mudanya ve Bursa, Osmanlı Devletinin kuruluşu, Osmanlı padişahları ve Sinop, Trabzon, Karadeniz, Bolu, Amasya, Erzurum, Erzincan, Ankara gibi şehirler,
3. Cilt: Üsküdar’dan Şam’a kadar yol boyunca misafir olduğu bütün şehir ve kasabalar
4. Cilt: İstanbul’dan Van’a kadar gezdiği bütün şehir ve kasabalar,
5. Cilt: Tokat, Rumeli ve Sarıkamış’tan Avrupa’ya kadar çeşitli ülke ve eyaletler,
6. Cilt: Macaristan ve Almanya; Temeşvar, Koloşvar, Kaşav, Sibiv, Mohaç, Peç, Budin, Uyvar, Estergon, Belgrad, Dubrovnik, Mostar, Zigetvar, Kanije,
7. Cilt: Kırım, Dağıstan, Çerkezistan, Kıpçak diyârı, Belgrad, Viyana, Budapeşte, Krakow, Bahçesaray, Astrahan, Saratov, Kazan, Kalmukya, Azov,
8. Cilt: Azak’tan Kırım’a; Kefe, Girit, Dimetoka, Gümülcine, Drama, Selanik üzerinden bütün Yunanistan, Kandiye, Arnavutluk, Avlonya, Draç, İlbasan, Ohri, Resne, Manastır ve Edirne üzerinden İstanbul’a dönüş yolculuğu,
9. Cilt: Kütahya, Afyon, Manisa, İzmir, Sakız, Kuşadası, Aydın, Tire, Denizli, Muğla, Bodrum, Ege adaları, Isparta, Antalya, Alanya, Karaman, Silifke, Tarsus, Adana, Maraş, Antep, Kilis, Haleb, Lazkiye, Şam, Beyrut, Sayda, Safet, Nablus, Kudüs, Mekke ve Medîne,
10. Cilt: Mısır ve çevresi, Kahire, Tanta, İskenderiye, Nil, Funcistan anlatılmaktadır.
İlgi çekmek için kullanılmış abartılı bir üslup
Evliya Çelebi’nin bu yönü sıkça dile getirilir, yapılan “eleştiriler” yerindedir de bir bakıma, sanırız eleştiri değil de alay etme desek daha doğru olur. Ama esere ve üslubuna bakarken, onun yaşadığı dönemi, hiçbir yeri gezme, görme şansı olmayan Osmanlı halkı faktörünü, hem eğlendirici hem de bilgilendirici olarak yazıldığı gerçeğini de göz ardı etmemek gerek.
İskender Pala da onun bu üslubuyla ilgili şunları söyler: “Evliya Çelebi’nin üslubunda bir mübalağa sanatı vardır, ancak o bunu asla hakikatleri çarpıtma yahut değiştirme sınırına vardırmaz. Çelebi’nin mübalağalı satırları ya okuyucunun ilgisini çekmek için söylenmiş sözler yahut da Çelebi’nin başkalarından duyduğu nüktelerden ibarettir. Bu yüzden mübalağalı cümleleri genellikle ‘…derler, …diye anlatırlar, …duydum’ gibi hükümlerle son bulur.”
Ne öldüğü tarih ne de mezarı biliniyor
Ölümü tam bir muammadır. Kimi kaynaklarda 1681’de İstanbul’da öldüğü, kimi kaynaklarda da 1682’de Mısır’dan dönerken öldüğü yazmaktadır. Mezarı bilinmemektedir.
Bonus 1: Evliya Çelebi ve Küheylan
http://www.youtube.com/watch?v=p5Sosq2MvAg
Bir kuşağı bilgilendiren ve onlara gezme, görme sevgisi aşılayan program.
Bonus 2: Londra’da bir Evliya Çelebi sergisi
Şuradan web sitesine ulaşabilirsiniz.
Bonus 3: Evliya Çelebi’nin çizdiği harita
Çelebi’nin çizdiği Nil haritası birkaç yıl önce bulundu.
Bonus 4: Evliya Çelebi ve Ölümsüzlük Suyu
14 Kasım’da vizyona girecek yerli yapım bir animasyon filmi de var artık Evliya Çelebi’nin.