Bir dönem, orkestra şefi gibi idare ettiği kitleleri peşinden sürükledi. Henüz 20’lerindeyken öğrencilerin, köylünün, işçinin sesiydi. Gezi Direnişi’nde AKM’ye onun resmi asıldı…
Onun hayatını Türkiye solundan bağımsız düşünemeyeceğimiz için bu liste uzayıp gidiyor. Böylesi bilgiler tarih kitaplarına önümüzdeki 50 sene giremeyecek. Ama şanslısınız… Biz bugün Deniz Gezmiş’i sanki 25 yaşında ölmemiş gibi anıyoruz!
1. İstikbalini insanlara feda edecek
Deniz Gezmiş 28 Şubat 1947’de Ankara’da tek katlı bir evde doğdu. Babası ileride ona yazdığı bir mektupta, “Karlı bir Şubat sabahı gözlerini açtığın zaman ilk işin ağlamak olmuştu. Şimdi anlıyorum; çünkü karşında yaratık olarak ilk defa bizi görmüştün: İnsanları… Yani bütün istikbalini onların mutlu olmaları uğrunda feda edeceğin insanları…” diyecekti.
Okumaya Teksas serisi ile başladı. Çelik Blek’in bağımsızlık mücadelesinden çok etkilenmişti. Sonra babasının kütüphanesine dadandı. Hayvanları; kedileri, köpekleri çok seviyordu. O dönem Marshall Yardımı‘yla dağıtılan süt tozlarını sulandırıp mahallenin köpeklerini besliyordu.
2. Altı ok, altı parmak, yedi bela çetesi
Deniz, ilköğretim müfettişi Cemil Gezmiş ve ilkokul öğretmeni Mukadder Gezmiş‘in üç erkek çocuğundan ikincisiydi. Ailesinin işi gereği Gezmiş ilkokul ve ortaokulu Sivas’ta, liseyi İstanbul’da Haydarpaşa Lisesi’nde okudu.
İlkokulda öğretmeni ve arkadaşlarıyla çekilen fotoğraflarında altı parmağını gösteriyor, henüz küçük bir çocukken CHP’nin altı okunu işaret ediyordu. Yine o dönemlerde birkaç arkadaşıyla kurduğu yedi bela çetesi ile DP’li ailelerin çocuklarıyla atışıyordu.
3. İlk eylemi: Hürriyet gazetesi protestosu
Gezmiş Ailesi 1962’de İstanbul’a taşındığında şehrin nüfusu henüz 1 milyondu. Deniz o sene Haydarpaşa Lisesi’ne kaydoldu ve Harem’deki yeni evlerinde denizi gördüğü ilk gün korkmadan suya atladı. Oysa o güne kadar hiç denizde yüzmemişti.
Ataktı. İlk eylemine lise yıllarında katıldı. FB’li eski futbolcu Boncuk Ömer beden öğretmenleriydi. Okul yönetimi Boncuk Ömer’in bir öğrencisine sarkıntılık ettiğini iddia ediyordu. Bu iddia büyüyüp Hürriyet gazetesinde yayımlanınca öğretmenlerine iftira atıldığını düşünen öğrenciler Kadıköy vapurunu işgal ederek, Babıâli’ye Hürriyet’i protesto etmeye gitti.
4. Üç numara saçlar ve Boncuk Ömer eylemi
O zamanlar henüz tanışmıyorlardı ama ileride Türkiye’nin siyasi hayatını şekillendirecek iki isim Mahir Çayan ve Deniz Gezmiş o gün belki yan yanaydılar. Protestoları başarılı oldu, okul yönetimi geri adım attı. Eyleme katılanlara dava açılacağı söylenince Gezmiş ve arkadaşları saçlarını üç numara kazıttı.
Deniz ikinci sınıfta fizik dersinden sınıfta kaldı. Kıt notuyla meşhur hocaları, ertesi sene sınıfta bıraktıklarına “Bu sene de geçemeyeceksiniz” deyince Gezmiş okulu bırakıp babasının arkadaşının müdürlük yaptığı Bilir Koleji’ne yazıldı. Burada İngilizcesi’ni ilerletecekti.
5. 19 yaşında işçinin dostu, gazetelerde
Deniz 1964’te Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) örgütlerinde çalışmaya başladı. Yaşı tutunca TİP’in Üsküdar şubesine üye oldu. 1966’da liseyi bitirdiğinde babasını kırmayıp önce İstanbul Üniversitesi (İÜ) Fen Fakültesi’ne kaydolduysa da vazgeçip Hukuk Fakültesi’ne yazıldı.
15 Ağustos 1966’da Çorum Belediyesi’nde işten çıkarılan temizlik işçilerinin yürüyüşü başladığında Gezmiş TİP Üsküdar ilçe sekreteriydi. 15 günlük yürüyüşten sonra İstanbul’da işçileri karşıladı. O eylemde ilk defa gözaltına alındı ve ilk kez bu haberle gazetelere çıktı. 19 yaşındaydı.
6. Deniz üstü köpürür
Deniz 7 Kasım 1966’da, üniversitede ilk günündeyken Hukuk Fakültesi’nde boykot başlamıştı. Üst üste iki yıl sınıfta kalanların okuldan atılmasını öngören yeni yönetmeliği protesto ediyorlardı. Gençler öğrenci derneklerinde örgütlüydüler. O ilk günkü hareketli üniversite ortamı Deniz’e aradığını vermişti.
Okulun ilk yılı bitip yaz geldiğinde Gezmiş ve on arkadaşı yola çıktı. Ege’de zeytinyağı satışı durdurulmuştu ve onlar uluslararası tekellere karşı köylüleri örgütlemeliydiler. İki haftalık bu geziden dönüşte, Gezmiş’in dilinde “Deniz üstü köpürür hey canım…”ın sözleri vardı.
7. Sabahattin Ali, Orhan Kemal ve Aziz Nesin ile birlikte…
1967’de Kıbrıs Krizi alevlendiğinde Gezmiş yine alanlardaydı ve Taksim’de ABD bayrağı yakan üç kişiden biriydi. Bir sene sonra ise protestodan protestoya koşuyordu. O yıl, öncelikle Uluslararası İktisadi ve Ticari İlimler Öğrencileri Komitesi’nin (AIESEC) İÜ’deki 20. Kongresi hedefindeydi. Başbakan Süleyman Demirel’in toplantıya katılması bekleniyordu. Ama Demirel bakanıyla mesaj yollamıştı.
Gezmiş ve arkadaşları o mesaj okunduğu sırada slogan atarken gözaltına alındılar, ardından çıkarıldıkları mahkeme tutuklanmalarına karar verdi. Zamanında Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Aziz Nesin’in de kaldığı Sultanahmet Cezaevi’ne götürüldüler. Böylece Deniz ilk defa cezaeviyle tanıştı.
8. 68 rüzgârı esiyor
Dünyada özgürlük hareketlerinin başladığı 1968, Deniz için de oldukça hareketli bir yıldı. Öğrenciler kapsamlı bir eğitim reformu istiyordu. Parasız eğitim, demokratik üniversite, eğitimde devrim peşindeydiler. Ama istekleri reddediliyordu.
Bunun üzerine 10 Haziran’da Ankara Üniversitesi’nde başlayan süreç diğer üniversitelere yayıldı. Deniz Gezmiş, 12 Haziran’da İÜ’nün işgalinde ön saflardaydı.
9. Vali söz veriyor ama…
İki hafta süren işgalden sonra İstanbul Valisi, araya Deniz’in babası Cemil Gezmiş’i sokarak Deniz ile görüştü. Vali, Gezmiş’e taleplerini kabul edeceğinin sözünü verdi. Bunun üzerine öğrenciler işgali sonlandırdı.
Öğrenci komiteleri eylül ayına kadar profesörlerle çalışıp üniversitelerin iyileştirilmesi için yapılacakları saptadı. Ama hiçbir söz tutulmadı. Hatta haklarında dava açıldı. Bu olay Deniz’in verilen sözlere bir daha hep şüpheyle yaklaşmasını ve itibar etmemesini sağlayacaktı.
10. Komando kampları ve ilk kayıp
68 yazında sokaklardaki özgürlük rüzgârına karşı, devlet komünizmle mücadeleyi kafasına koymuştu. Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) komando kamplarında eğitim verecek, burada yetişenler solcu öğrencilerle mücadele ederken şiddet olayları başlayacaktı.
15 Temmuz’da İstanbul’a gelen Amerikan 6. Filosu protestosunu izleyen günlerde bu fitil ateşlendi. İki gece sonra İTÜ Öğrenci Yurdu polislerce basıldı ve Vedat Demircioğlu pencereden aşağı atıldı.
11. “Akın var güneşe akın…”
Demircioğlu komadayken ertesi gün kalabalık öğrenci kitlesi Deniz’in öncülüğünde öfkeyle yürüyordu. Dillerinde “Akın var güneşe akın / Güneşi zapt edeceğiz, güneşin zaptı yakın” dizeleriyle Dolmabahçe’de ABD filosuna saldırdılar ve askerleri denize döktüler.
24 Temmuz’da arkadaşları Demircioğlu vefat ettiğinde artık herkes çok öfkeliydi. Gezmiş bu olaydan sonra bir kere daha tutuklandı. Neredeyse bir ay cezaevinde kaldı. Tahliye olunca da Cihan Alptekin ile birlikte Devrimci Öğrenci Birliği’ni (DÖB) kurdu.
12. “Yollar aşınmaz” mı?
DÖB’ün ilk işi -diğer üniversite birlikleriyle birlikte- Samsun’dan Ankara’ya “Tam Bağımsız Türkiye İçin Mustafa Kemal Yürüyüşü” oldu. Demirel, 10 Kasım’da sonlanacak yürüyüşle ilgili “Yollar yürümekle aşınmaz” sözünü işte o zaman söyleyiverdi.
Kasım sonunda ABD Büyükelçisi Robert Komer’in Ankara’ya atanması gençler arasında infiale sebep oldu. Komer Vietnam’da görev yapmış eski bir CIA ajanıydı ve daha uçağı piste değerken protestolar başladı. Deniz bu eylemde yine tutuklandı. Aralık’taki duruşmasında tahliye edilirken “Kahrolsun Amerika” diyordu.
13. Kanlı Pazar’da yok yazın!
Tarihe “Kanlı Pazar” olarak geçen 16 Şubat 1969’daki 6. Filo protestolarında Deniz yoktu. İstanbul’a demirleyen Amerikan 6. Filosu’nu protesto için o gün Taksim’deki mitinge katılanlar sağcıların saldırısına uğramıştı. İki genç bıçaklanarak öldürülmüş, 200 kişi yaralanmıştı.
Deniz bu mitinge katılamadı. Çünkü İÜ Sosyoloji Asistanı Oya Sencer’in (Baydar) “Türkiye’de İşçi Sınıfının Doğuşu ve Yapısı” adındaki tezi Profesörler Kurulu’nca Aralık’ta reddedildiğinde, o ve arkadaşları bir kere daha okulu işgal etmişti. Bu olay üzerine okul kapatılmış, Gezmiş de tutuklanarak cezaevine konmuştu.
14. Meydan muharebesi ve Filistin aklına düşüyor
22 Şubat 1969’da tahliye olduktan sonra, Gezmiş eve daha az uğruyordu. Aylardır reform tasarısının gerçekleşmemesi gençlerin sabrını taşırmıştı. 10 Haziran 1969’da öğrenciler adeta polisle meydan muharebesine girdi.
Çatışmada yaralanan Deniz hakkında o gün de tutuklama kararı çıktı. O zamana kadar hüküm giymemesine rağmen beş defa tutuklanmış, aralıklarla yaklaşık sekiz ay cezaevinde kalmıştı. Polis yine ensesindeyken bir de üzerine MHP’nin o yaz 34 şehirde komando kursu açacağı haberleri yayılınca Deniz bir grup arkadaşıyla Filistin’e gitmeye karar verdi.
15. FKÖ’den gerilla kimliği
Şiddet tırmanırken Deniz iki aydan fazla Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) askeri kanadı El Fetih’in kamplarında eğitim aldı. Artık bir gerilla kimliği bile vardı.
Türkiye’ye döndüğünde ise onu acı bir sürpriz bekliyordu. 28 Ağustos 1969’da Hukuk Fakültesi Disiplin Kurulu’nun kararıyla geçmişte rektörlüğü işgal edenler arasında yer aldığı için okulla ilişiği kesilmişti; aynı zamanda aranıyordu.
16. Vasiyeti dostu Taylan’ın yanına gömülmekti
Yaklaşık bir ay boyunca Ankara’da Mülkiye ve ODTÜ’nün yurtlarında saklanan Gezmiş, 22 Eylül 1969’da arkadaşı Taylan Özgür ile İstanbul’a geçti.
Hukuk Fakültesi’nin Dekanı Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı’nın makamını bastı ve neden ihraç edildiğini sordu. O gün polisler Deniz’i yakaladı ve Taylan’ı sırtından vurdu. Taylan ölmüştü. Deniz henüz bilmiyordu ama ölüm kapısını çaldığında, dostu Taylan’ın yanına gömülmeyi vasiyet edecekti.
17. 1970’in 300 gününü cezaevinde geçirdi
Aralık başında salıverildi. Ama kısa süre sonra yine cezaevi yolları görünecekti. Bu kez Yıldız Mühendislik Mimarlık Akademisi’nde Battal Mehetoğlu sağcılar tarafından öldürülmüştü. Polis, üniversiteyi ve yurtları basınca akademide bulunan bir av tüfeğinin Gezmiş’e ait olduğu iddia edildi.
Mahkemeye çıkarılması altı ayı buldu. 1970’in yaklaşık 300 gününü cezaevinde geçirdi. O Eylül’de tahliye olana kadar Türkiye’de sular durulmamıştı. Bu sürede DİSK’in çağrısıyla işçiler birleşmiş, tarihe 15-16 Haziran Olayları olarak geçecek direniş yaşanmıştı.
18. Dağlara gel dağlara
Deniz o uzun tutukluluğunun ardından yeniden gökyüzüne kavuştuğunda bu kez askerlik mevzusu peşindeydi. İşte o günlerde aklına dağlar düştü. ODTÜ’deki 1 No’lu Öğrenci Yurdu’nun 201 numaralı odasında Che’nin yolunu seçtiğini düşünüyor, yeniden Filistin’e gidebilmek için uygun zamanı kolluyor ve arkadaşlarını örgütlemeye çalışıyordu.
O süreçte gerilla savaşına karşı olan arkadaşlarıyla yolları ayrılırken dağda başka bir mücadeleye yüzünü dönüyordu.
19. THKO kuruluyor
Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO), 1960’ların ikinci yarısında Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, Sinan Cemgil, Alparslan Özdoğan, Taylan Özgür ve Cihan Alptekin tarafından kuruldu. Örgüt, kuruluşunu daha önceki bir dizi eylemlerinden sonra 4 Mart 1971’de yayımladığı bir bildiri ile duyurdu.
THKO’nun ilk silahlı eylemi 29 Aralık 1970’teydi. Üç gün önce Ankara’da sağcıların açtığı ateşle üç arkadaşları vurulmuş, biri öldürülmüştü. Onlar da intikam için Amerikan Elçiliği’nin önündeki iki polisi yaraladı.
20. “Teslim ol…ma!”
Bir sonraki hedefleri ise İş Bankası’nın Emek Şubesi’ydi. 11 Ocak 1971’de Deniz, Yusuf, Hüseyin, Sinan ve Alpaslan yüzlerini gizleme gereği bile görmeden bankayı bastılar ve 124 bin lira ile ortadan kayboldular.
Bu olay uzun süre basında adi bir hırsızlık gibi gösterildi. İçişleri Bakanlığı haklarında vur emri çıkardı. Cemil Gezmiş oğluna Cumhuriyet gazetesine yazdığı mektupla seslenirken önce “Teslim ol” diyor ardından vazgeçiyordu.
21. “Muzla besledik be herifleri muzla!”
Şubat’ta Gezmiş ve arkadaşları Balgat’taki Amerikan Üssü’nden silah kaçırabilmek için bir subayı kaçırıp deponun yerini öğrenip, subayı serbest bıraktılar. Mart’ta ise dört Amerikalı askeri kaçırıp 400 bin dolar fidye istediler ve 36 saat süre tanıdılar.
Halbuki o güne kadar kimseyi öldürmemişlerdi, öldürmediler de. Kısa süre sonra subayları salıverdiler. O günler Erdal Öz’ün kaleminden “Gülünün Solduğu Akşam”da Gezmiş’in ağzından şöyle anlatılacaktı: “Çok da iyi besliyorduk adamları. Biz kendimiz doğru dürüst yemiyor, onlara yediriyorduk. Muzla besledik be herifleri muzla!”
22. Şarkışla’ya düşürmesin
Şarkışla’ya düşürmesin oy
Allah sevdiği kulunu oy
Gemerek’te çevirmişler
Deniz Gezmiş’in yolunu
12 Mart 1971 Askeri Darbesi Türkiye’nin üzerine çöktükten üç gün sonra Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Tayfur Cinemre ve Sinan Cemgil iki motosikletle yola çıktılar. Deniz ve Yusuf “06 EY 943” plakalı kırmızı motosikletle, yol ayrımında arkadaşlarıyla vedalaştılar. Kırıkkale, Yozgat, Sivas üzerinden Malatya’ya geçeceklerdi.
Sivas girişinde polisler kontrol yapıyordu. Bunun üzerine Sivas’a girmeden Şarkışla yoluna saptılar. Orada benzinleri bitti. Polisler şüpheli bir durum olduğunu anlayıp onları karakola götürürken havaya birkaç el ateş ettiler. Yusuf vuruldu, Deniz ise Gemerek’te kıstırıldı. O günün anısı “Şarkışla” ile dillere dolandı. Tarih 16 Mart 1971’di.
23. “Buradan mı gidiliyor devrime?”
Deniz yakalandığında 66 gündür kayıptı. İlk olarak, İçişleri Bakanı Haldun Menteşeoğlu‘nun makamına götürüldü. Orada Bakan kendisine nereye gittiğini sorduğunda, “Devrime” diye cevapladı. Bakan haritada Sivas’ı işaret edip üsteledi: “Buradan mı gidiliyor devrime?”
Sonra atışmaya başladılar. Bakan “Türkiye’de tek ordu vardır, o da Türkiye Cumhuriyeti ordusudur” deyince, Gezmiş “Onun için Demirel ve senin gibi uşakları hemen istifayı bastınız” dedi ve hatta üzerine hamle yaptı.
24. “Ne iş yaparsın?”ın yanıtı “Devrimciyim”
12 Nisan 1971’deki ilk duruşmada hâkim kimlik tespiti için “Ne iş yaparsın?” deyince Deniz “Devrimciyim” diye cevapladı. Yaklaşık 15 gün sonra Nihat Erim hükümeti, alınacak tedbirlerin anarşistlerin üzerine balyoz gibi ineceğinden bahsederken pek çok ilde sıkıyönetim ilan edildi.
Sokağa çıkma, gösteri ve grev yasakları başladı. Gözaltı süreleri uzatıldı. Cumhuriyet ve Akşam gazeteleri kapatıldı; bazı yazarlar, aydınlar tutuklandı. Erim o günlerde zamanın anayasasını lüks ilan edecek ve sıkıyönetim mahkemelerinin yolu açılacaktı.
25. Kartlar açılıyor: Elrom
İsrail İstanbul Başkonsolosu Eprahim Elrom’un 17 Mayıs 1971’de Mahir Çayan ve arkadaşları tarafından kaçırılıp öldürülmesi, kartların iyiden iyiye açıldığının işaretiydi. Türkiye’de bu dönemde baskı artarken Gezmişler’in evindeki Lenin, Marks, Engels gibi yazarların kitapları yakılmak zorundaydı.
Olacaklar bu kadarla sınırlı değildi; 30 Mayıs 1971’de bu kez bir binbaşının kızını rehin alan Mahir Çayan ve Hüseyin Cevahir çatışmaya girdi. Cevahir öldürüldü, Çayan ağır yaralıydı.
26. Nurhak
Aynı gün banka soygunu sanıklarından Cihan Alptekin ve Tayfun Cinemre yakalandı. Bir gün sonra da Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan‘ın idam edilmelerini engellemek isteyen yedi THKO militanı, Nurhak Dağı‘nın eteklerinden Malatya Kürecik ABD Radar Üssü’nü basmaya karar verdi. Sinan Cemgil, Alpaslan Özdoğan ve Kadir Manga, eyleme giderken devlet güçlerince katledildi.
27. Gündoğdu hep uyandık
http://youtu.be/o5q-36JOXX8
26 sanıklı THKO ana davası 16 Temmuz 1971’de Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ve arkadaşlarının yargılanması ile başladı. Sanıklar, Altındağ’da 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’ne çevrilen Askeri Veteriner Okulu’nun kapısından Gündoğdu Marşı’nı söyleyerek girdi.
Kapıda arbede yaşandı. Mahkeme Başkanı Tuğgeneral Ali Elverdi, Duruşma Yargıcı Yarbay Ahmet Tetik, Hâkim Mehmet Turan, Savcı Hâkim Yüzbaşı Baki Tuğ idi. 9 Eylül’deki duruşmada Savcı Tuğ, Gezmiş ve 16 arkadaşının idamını istedi.
28. Herkes zamanla ölür
O dönemde Mamak Cezaevi’nde Deniz, Yusuf ve Hüseyin ortak savunmalarını hazırlarken Gezmiş cezaevinde Erdal Öz ile karşılaştı ve Öz’e kendilerinin görgü tanığı olduğunu söyledi. Deniz ondan kendilerini yazmasını istedi. “Gülünün Solduğu Akşam” işte böyle ortaya çıkacaktı.
Öz bu anı romanında; tuttuğu günlüklerden, notlardan ve Turgut Uyar’ın “Herkes ne zaman ölür / Elbet gülünün solduğu akşam” dizelerinden yola çıkıp dönemin aynası olacaktı.
29. Asılacak insanın son istekleri
Gezmiş idama nasıl gideceğini şöyle anlatıyordu: “Asılma günü gelip çatınca, o sevdiğim giysilerimi giyeceğim. Postallarımı, parkamı. Beyaz ölüm gömleğini giydirmek isteyecekler, giymeyeceğim. Kesin direneceğim ve giymeyeceğim. Öyle her zamanki gibi, eyleme gidiş tavrımla gideceğim darağacına.”
“Yok, tıraş falan da olmayacağım. Önce gidip orada oturacak, bir sigara yakacağım. Sonra demli güzel bir çay içeceğim. Ha, bak, Rodrigo’nun o ünlü gitar konçertosunu dinlemek isterim orada. Bak bunu çok isterim. Sanırım, asılacak bir insanın son isteklerini geri çevirmezler. Bunları isteyeceğim.”
30. 146/1 idam
27 Eylül’de savunmalara geçildi. 26 sanığın savunmasını 11 avukat 15 günde yapmak zorundaydı. Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No’lu Mahkemesi, Deniz Gezmiş ve 17 arkadaşını 9 Ekim 1971’de idama mahkûm etti.
Mahkemenin bu konudaki kararı “Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Mahkememiz Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın tamamını; bir kısmını tağyir, tebdil veya ilgaya cebren teşebbüs suçunu işlediğinizi sabit gördü. Türk Ceza Kanunu’nun 146/1 maddesi uyarınca ölüm cezası ile tecziyenize karar verdi” şeklindeydi.
31. Romanı bırakıp ekonomi politik okuma zamanı
Özetle askeri mahkeme 2 ay 23 günde, 18 kalemi idam için kırmıştı. Sanıklar karardan sonra ayrı ayrı hücrelere kondu, avukatları hakkında da davalar açıldı. 27 Ekim’de idamların gerekçeleri açıklandı.
Gezmiş artık hücresinde roman okumaktan vazgeçtiğini, daha çok ekonomi politiğe yöneldiğini anlatıyordu. Hatta ölüme mahkûm olmasaydı, fizik ve matematik üzerine çalışmak istediğinden bahsediyordu.
32. Kala kala üç
29 Kasım 1971’de THKP-C’den Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Ziya Yılmaz; THKO’dan da Cihan Alptekin ve Ömer Ayna, İstanbul Maltepe Cezaevi’nden tünel kazarak kaçtılar. 15 Aralık’ta da Gezmiş ve arkadaşları için Askeri Yargıtay’da temyiz duruşması başladı.
İlk duruşmada 18 idam mahkûmundan dokuzunun idam kararının bozulması, kalan dokuzunun ise idam kararının onanması isteniyordu. Gezmiş de idamlıklardandı. Son karar 10 Ocak 1972’de verildi. Bu kez 18 idam kararının 15’i bozulmuş; Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idamı onaylanmıştı.
33. “Faşizmin eline bir kere düşmeyeceksin abi”
Gezmiş karardan sonra avukatı Halit Çelenk ile görüşürken “Faşizmin eline bir kere düşmeyeceksin abi” diyordu. Babası Cemil Gezmiş ise oğlunun “Af istemeyin” sözlerine rağmen CHP lideri İsmet İnönü’ye mektup yazıp, İnönü’nün Amerikalı dört askerin kaçırılması üzerine “Sakın öldürmeyin her şeyin çaresi bulunur” lafını anımsatıyordu.
Aynı dönemde Bülent Ecevit ve arkadaşlarının idam cezasının kaldırılması için verdiği kanun teklifi, aydınlar arasında başlatılan imza kampanyası ve Uluslararası Af Örgütü’nün çağrısı ise kifayetsizdi.
34. Pişman olun!
İnönü siyasi suçlar için “İdamlar olmamalı” derken, Süleyman Demirel onların rejimi yıkmaya çalıştıklarını savunuyordu.
İdam dosyası Meclis Adalet Komisyonu’na sunulduktan kısa süre sonra, hükümet tarafından onlara pişman olduklarına ve bağışlanmak istediklerine dair dilekçe yazmaları teklif edildi. Üçü de reddetti.
35. 53 ret, 6 çekimser, 238 kabul oyu
6 Mart’ta Meclis Adalet Komisyonu’nda 1’e karşı 13 oyla idamları kabul edildi. Dört gün sonra Meclis Genel Kurulu’nda oylama yapıldı. Neredeyse 10 saat süren tartışma ve oylamada idamı istenen üç gencin babası da oradaydı. Sonuçta 53 ret, 6 çekimser ve 238 kabul oyu çıkmıştı.
Karardan sonra avukatları Halit Çelenk onlarla görüştüğünde, Gezmiş son isteklerini sıraladı. İnfazda -daha sonra haklarında spekülasyon çıkarılmaması için- Çelenk’in de yanlarında olmasını istediler. Bir de üç arkadaş, Taylan Özgür’ün yanına gömülmeyi ve ailelerinin kimseden af dilememesini vasiyet etti.
36. “Üç sizden üç bizden”
16 Mart’ta idamlar senatoya geldiğinde gündemde Yassıada’da idam edilen eski Başbakan Adnan Menderes ve bakanları Fatin Rüştü Zorlu ile Hasan Polatkan kast edilerek “Üç sizden üç bizden” sözleri fısıldanıyordu.
Oylamada 141 senatörün 105’i kabul, 36’sı ret dedi. Son onayı Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay verecekti. Üstelik İsmet İnönü’nün aksi yöndeki baskılarına; aralarında Pablo Picasso, Louis Aragon, Pablo Neruda gibi sanatçıların da olduğu 22 bin imzaya rağmen.
37. Sırada Kızıldere var
İnönü, karar Resmi Gazete’de yayımlandığında infazın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Fakat o dönemde firariler Mahir Çayan, Cihan Alptekin ve Ömer Ayna, Ünye’de Nato Üssü’nden üç teknisyeni kaçırdılar.
Çayan, Alptekin, Ayna, Ertan Saruhan, Sinan Kazım Özüdoğru, Hüdai Arıkan, Saffet Alp, Sabahattin Kurt, Nihat Yılmaz, Ahmet Atasoy ve Ertuğrul Kürkçü rehinelerle birlikte Tokat’ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere köyüne geldiler. Rehinelere karşılık infazın durdurulmasını talep ediyorlardı. Ama olmadı… “30 Mart 1972”, tarihe Kızıldere Katliamı olarak geçti.
38. “Ölüm orucu zayıf düşürür”
Nisan’da Anayasa Mahkemesi idam kararlarını beşe karşı 10 oyla iptal etti. 18 Nisan 1972’de Gezmiş, İnan ve Aslan anayasa değişikliklerini, zamları, işkenceleri ve sansürü protesto etmek için ölüm orucuna başladı.
Ama avukatları Halit Çelenk onları zayıf düştükleri takdirde aleyhlerinde propaganda yapılabileceği gerekçesiyle ölüm orucundan vazgeçirdi.
39. Usulden değil esastan bozulsun
Üç idam mahkûmunun henüz ölüm orucunda olduğu süreçte Anayasa Mahkemesi’nden dönen infaz yasası, önce Meclis Adalet Komisyonu’nda sonra Genel Kurul’da usul yönünden kabul edilip yeniden senatoya geldi. İkinci oylamada artık “Evet”ler artmıştı. Artık Anayasa Mahkemesi’ne esastan başvurulması gerekiyordu.
33 imza lazımdı. 28 senatör ikna edildi. Ama 3 Mayıs’ta THY’nin Ankara-İstanbul seferini yapan uçak 61 yolcusuyla Bulgaristan’a kaçırıldı. Dört hava korsanı idamların yapılmamasını istiyordu. Hatta Altan Öymen ve Zülfü Livaneli uçak kaçırma operasyonuyla suçlanacaklardı.
40. O sene Hıdırellez dilekleri yerine getirmedi
Kriz bir gün sonra korsanların Bulgaristan’daki yetkililer tarafından siyasi mülteci olarak kabul edileceği açıklanınca şaibeli şekilde son buldu. Fakat aynı gün Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Kemalettin Eken silahlı saldırıya uğradı. Çatışmada Eken yaralandı.
5 Mayıs’ı 6’sına bağlayan gece Hıdırellez’di. Ama o sene Hıdrellez dilekleri yerine getirmeyecek, üç gencin asılmasına artık kimse mani olamayacaktı.
41. Son sigarası filtreli diye mahcuptu
Deniz o gece idamdan önce son sigarası filtreli diye mahcuptu. Elleri bağlı, ayağında pranga varken avukatı Halit Çelenk’ten neredeyse özür diliyordu. İdam gecesinin tanıkları Çelenk ve avukat Mükerrem Erdoğan’dı. İkisi de o gece evlerinden alınmıştı. İnfazdan önce üç sanıkla da görüştüler, son arzularını sordular. Üçü de çok sakindi.
Deniz asılmadan önce arkadaşlarıyla görüşmek istedi. Önce kabul etmediler ama Çelenk idam mahkûmunun son arzusu diye bastırınca kabul edildi.
42. Deniz Koydum Adını
Üzerinde idam önlüğüyle sehpadayken Deniz tabureyi ayağıyla itti ama altındaki masanın boyunu hesap edememişlerdi. Bu yüzden ayakları masaya değdi. Savcı yardımcısı cellâttan masayı da itmesini isteyince Gezmiş boşluğa düştü. Ağır ve uzun olduğu gerekçesiyle çift ilmik yapmışlardı. Bu yüzden 50 dakika boyunca ipte kaldı.
Sonra ipi teke indirdiler. Yusuf ve Hüseyin’in infazında tek ilmik koydular. Onların infazı Denizinki kadar sürmedi.
Üç devrimci; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan Ankara’da Karşıyaka Mezarlığı’nda üçer mezar arayla defnedildiler. Belli ki mezarlıkta bile birliktelikleri istenmiyordu. O günden sonra binlerce insan çocuğunun adını Deniz koydu.
43. Bonus I: Can Yücel / Mare Nostrum
“En uzun koşuysa elbet Türkiye’de de Devrim
O, onun en güzel yüz metresini koştu
En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak…
En hızlısıydı hepimizin,
En önce göğüsledi ipi…
Acıyorsam sana anam avradım olsun,
Ama aşkolsun sana çocuk, aşk olsun!”
44. Bonus II: Yeni Türkü
“Ne geçmiş tükendi ne yarınlar
Hayat yeniler bizleri
Geçse de yolumuz bozkırlardan
Denizlere çıkar sokaklar…”
*Bu liste hazırlanırken Can Dündar ve Hamdi Gezmiş’in “Abim Deniz” isimli kitabı, Erdal Öz’ün “Gülünün Solduğu Akşam” ve Nihat Behram’ın “Darağacında Üç Fidan” kitapları yol göstericiydi.