“Dünya senin etrafında dönmüyor!” cümlesi zaman zaman hepimizin yüzüne vurulmuş, içten içe “Adam ol, kendine çeki düzen ver” anlamları taşıyan bir önermedir.
Bir diğer yandan bir atasözü ya da deyim olarak değerlendirdiğimizde gerçekleri bu kadar yansıtan az deyişle karşılaşırız. Şunu bilin, dünya gerçekten hiçbirimizin etrafında dönmüyor. O, Güneş’in etrafında dönüyor, tıpkı diğer gezegen kardeşler gibi. Biz de hem güneş sistemini hatırlayarak fen bilgisi birikimimizi pekiştirelim hem de bu gezegenleri biraz daha yakından tanıyalım ve onlarla ilgili bazı ipuçlarını sizlerle paylaşalım istedik. En babasından başlayalım:
Sistemin parlayan yıldızı: Güneş
Sistemimizin merkezinde Güneş olduğu konusunda umarım hepimiz hemfikirizdir. Güneş’in çok sıcak olduğunu da biliyoruz. Sistemi çekip çeviren, gerektiğinde ortamı yumuşatan, kalpleri ısıtan, moralimizi yükselten, yani kısaca ortamın ağır abisi. İçinde nükleer fırtınalar kopan ailemizin direği konumundaki arkadaşımızın gün geçtikçe daha çok parladığını biliyor muyuz peki? Yapılan hesaplara göre ömrünün aşağı yukarı yarısında olan Güneş, zamanla daha da parlayacak ama bu parlama esnasında da içten içe soğuyacak. Hesaplar şu ankinden 1000 kat daha parlak bir cisme dönüşeceğini ve şu an mensubu olduğu sarı cüce sınıfından kırmızı deve dönüşerek kariyerini tamamlayacağını gösteriyor. Bize de Shine on You Crazy Diamond demek kalıyor geriye.
Uçlarda yaşamayı sevenlere: Merkür
Çıplak gözle görülebilir gezegenler arasında olduğu için karizması bir nebze yüksek olan Merkür, yörüngesinin Güneş’e bir yaklaşması bir uzaklaşması sebebiyle sürekli zor anlar yaşar. Gündüzü ve gecesi de bir değildir Merkür’ün, yeri gelir 457 C derece sıcaklığa ulaşır, yeri gelir -172 C’ye kadar soğur. Neden? Çünkü atmosfer yok, kayamsı bir yüzeyi ve Dünya’ya yakın bir katılık oranı vardır ama biliyoruz ki bu kaya gibi görünüm altında sıcacık bir kalp var. Sarımsı boz bir rengi vardır, yani Ay’a benzer yüreği.
Alayına isyan edenlere: Venüs
İsyan bayrağını gençken açan Venüs, Güneş Sistemi’nde kendi etrafında tüm gezegenlerin döndüğünün aksi yönde döner. Çoban Yıldızı olarak da bilinen gezegen boyut olarak da aralarındaki ortalama mesafe olarak da Dünya’ya yakındır. İsmini eski Roma tanrıçası Afrodit’ten alır, tersliği de buradan gelir herhalde. Çıplak gözle görüldüğü zamanlar Güneş doğmadan hemen önce ya da battıktan hemen sonraki zamanlardır ki göründüğü zaman ortamın en parlağı olarak gözünüzü alacaktır zaten. Yüzey sıcaklığı en yüksek, atmosferi en yoğun, en çok uzay aracı gönderilen ve üzerinde en çok sayıda insan yapımı araç bulunan gezegendir Venüs. Biraz daha turuncu görünür, şehir ışıklarından yeterince uzaklaşırsanız ve Venüs’ün keyfi yerindeyse etrafına saçtığı ışığı bile görebileceğiniz rivayet edilir.
Dünya dönüyor sen ne dersen de
Geldik sistemin en tanıdık, en sevimli, adeta Şirinler’den fırlamış gezegenine. Yeryüzü, Yerküre, Mavi Gezegen, Küre-i Arz, Yeryuvarı, Terra ya da en alıştığımız adıyla Dünya. Dünya kendi çevresinde (23 saat, 56 dakika, 4.098903691 saniye) ve güneş çevresinde (365 gün, 6 saat, 9 dakika, 9 saniye, 763.545,6 mikrosaniye) hareket eder. Bir de buna 23 derecelik eksen eğikliğini de eklersek, geceler oluşur, gündüzler oluşur, mevsimler oluşur, oluşur da oluşur artık. Bir yandan sistemin en yaşanacak yeridir, bir diğer yandan da “Yaşanacak yer değil”dir. İçindeki sonsuz canlı çeşitliliğini geçtim 7 milyardan fazla insan vardır. Hiç olmadı 100 tanesiyle tanışsanız, 1000 tanesiyle karşılaşsanız, 10.000 tanesinin de kim olduğunu az çok bilseniz ortalama bir hayatınız olur. Azıcık da olsa yeniliğe kapalıysanız, Dünya’da yaşamaya devam edin; bilip alıştığınız düzeni bozmaya ne gerek var.
Bilimkurgu sevenlerin ikinci evi: Mars
Çok daha karizmatik adı Merih’in neden daha az kullanıldığına şaşırdığımız komşu gezegen, sistemin içten dışa 4 numaralı gezegeni. İsmini Savaş Tanrısı’ndan (Roma mitolojisi) alıyor. Aslında kızgın bir tavrı olmamasına rağmen yüzeyinde bulunan demiroksit onu adeta sinirli bir smiley gibi kırmızı gösterir. Dünya’ya benzer coğrafi şekilleri olduğu gibi Ay benzeri krater izleri de boldur bu arkadaşın. Bir de Mars’tan su çıkacağına öyle bir inanırız ki şaşırırsınız. Mars’ın yörüngesinde 3 uzay gemimiz vardır. Birini her an çekecekler diye korkuyoruz. Dünya’dan küçük Ay’dan büyük bu arkadaşın toprağı da tarım yapılsa yapılır dedirten elzem maddelerin hepsini içerir. Atmosferi de biraz güçlü olsa hemen toplanıp ilk mekikle gidelim denilecek yer kısacası Mars. Bu yüzden de her nerede bir bilim kurgu filmi çekilirse ya Mars’tan biri gelir, ya biri Mars’a gider ya da yolda başlarına bir şeyler gelir. Mars’ta bir gün süresi Dünya’dakinden biraz daha uzunken, bir yıl buradaki 2 yıla bedeldir. Yani Mars’ta sayılı gün geçerken, sayılı yıl biraz daha zor geçebilir.
Uzak diyarlara yelken açanlara: Jüpiter
Bu yukarıda saydığımız 4 gezegen iç gezegenleri oluştururken bir de dış gezegenler vardır, sistemin genelde ağır ağabeyleri de burada dolanırlar. Jüpiter koca bir gaz devidir. Hidrojen ve helyumdan oluşan bir çılgın, tabi Jüpiter’in havasını ciğerimize çekersek sesimiz incelir mi ya da bir gün birileri bunu deneyebilecek mi meçhul. 318 Dünya kütlesi büyüklüğündedir ki ismini de Roma mitolojisinin en büyük tanrısından almıştır haklı olarak. Müşteri diğer ismidir, yüzey yoğunluğu sudan biraz daha yoğun olarak tanımlanabilir. Bir de Jüpiter deyince belirtmeden geçemeyeceğimiz bir fırtına vardır ki (Büyük Kırmızı Leke) Dünya’nın dört katı büyüklükte ve yaklaşık 350 yıldır devam etmektedir. Sinoplu teyze iyi ki Sinop’ta, Jüpiter’de değil, yoksa anlat anlat bitmez.
Rüzgarlı bir tatil için: Satürn
Çıplak gözle görülebilen -şayet Elf değilseniz- son gezegenimiz. Diyeceksiniz belki Merkür’ü, Venüs’ü, Mars ve Jüpiter’i gördük de Satürn kaldı görmediğimiz, öyle demeyin, bugün bir gezegen kolay görülmüyor. Parlaklığı ve sarımsı rengi sayesinde yılın büyük bir bölümünde gözlemlenebilir. Eski adı adeta bir yalıda ikamet ediyormuşçasına Zühal’dir. Tıpkı Jüpiter kardeşi gibi o da hidrojen ve helyumdan oluşan bir gaz devidir. Satürn’ü eşsiz yapan özelliği ise diğer gaz devlerinden çok daha belirgin olan halkalarıdır. Evet siz de eminim ki gençliğinizde halkalı bir gezegen çizmişsinizdir, işte o Satürn. Satürn’ü diğerlerinden daha çılgın yapan özellikleri ise ancak bin yılda bir metan sağanağı şeklinde yağan yağmurları, saatte 1800 km hıza ulaşabilen rüzgarları ve gezegenin çapının 8 katı çapa sahip halkalarıdır.
Mavi yolculuğun yeni adresi: Uranüs
Geldik sistemin 7. gezegenine, buz devi Uranüs’e. Kütle açısından 4., çap açısından 3. büyük gezegendir. Bir komik yanı vardır ki o da Güneş’in etrafında yan yatmış bir şekilde dönmesidir. Atmosferinin metanlılığı gezegene mavi bir renk verir. Astrolojik özellikleriyle gündeme gelir keza ani değişiklikleri, isyanı, bağımsızlığı ve şoku temsil eder. Uranüs’ten etkilenen insanlar da rivayete göre bir garip olurlar çok bulaşmamak gerekir kendilerine. Tabi mesafe uzaklaştıkça bilimsel bulgu düşüyor, yerini daha farazi söylemlere bırakıyor ama olsun, kocaman gezegen hakkında ağız tadıyla 2-3 cümle kuramayacak mıyız canım!
Ölmek isteyip dönmek istemeyenlere: Neptün
Neptün ise son gelişmelerden sonra sistemin son gezegeni olmuş, sistemin sonuna gelmesiyle beraber de “Ulan beni de gezegenlikten atarlar mı?” gibi endişeler geliştirmiş bir başka buz devidir. Endişeleri yersizdir keza büyüklüğü, kütlesi, yaşam tarzı, rengi gibi faktörleri göz önünde bulundurursak gezegen olma kriterlerine tamı tamına uyar Neptün kardeş. 1846 senesinde deneysel gözlemlerle değil de matematiksel tahminlerle bulunan ilk ve tek gezegendir. Jüpiter’in Büyük Kırmızı Leke’sine benzer bir lekeye sahipti geçmişte. Sene 89, çoğunuz hatırlamaz uzayın meraklı çocuğu Voyager 2, Neptün’e yakın geçiş yaptığında gözlemlemişti bu lekeyi. Buradan da şunu çıkartıyoruz ki Neptün’de de “fırtınalar koparsa kopsun, sürüklesin ikimizi” durumu hakim. Saatteki hızı 2100 km’yi bulan fırtınaları ve -218 C dereceye düşen sıcaklığıyla sistemin en tekinsiz mekanı. Şayet bir gün gidebilecek teknolojiniz olursa da gitmeyin.
Hakkı yenen bir dönem gezegenleri: Plüton, Eris, Ceres
Biz her zaman hakkı yenilenin yanında olmayı tercih ettik. Konu Plüton olunca toplumsal duyarlılığımız ortada. Bizim gezegen bellediğimiz, senelerce ismini ezberlediğimiz, Plüton dediğimiz anda sistemi tamamlamanın verdiği o sevimli hazzı yaşadığımız bu gezegen. Bir grup bilim adamının gezegen ve cüce gezegenler tanımını yeniden yapmasıyla geçtiğimiz yıllarda gezegenliğini kaybetti. Bizim kalbimizdeki yeri kayboldu mu? Tabi ki hayır, asla da olmayacak! Bugün Plüton’un gasp edilen kazanılmış hakkını savunmak boynumuzun borcu. Yarın öbür gün bir grup bilim adamının toparlanıp insanın tanımını değiştirmeyeceğinin ve bizi bu tanımın dışında bırakmayacağının garantisini kim verebilir peki? Mars ile Jüpiter arasındaki Ceres ve Plüton’dan da ötede yer alan Eris de benzer hüsranlar yaşamış gezegen kardeşlerimiz. Önce gezegen denmiş sonra da “bizimle deyılsın” denmiş ve ötekileştirilmişler. Biz onlara verilen bu cüce gezegen sıfatını tasvip etmiyoruz. Bunu da belirtmeden geçemeyeceğiz. “Kurtuluş yok, tek başına, ya hep beraber, ya hiçbirimiz!”
Bonus: “The truth is out there.”
(Görseli buradan aldık.)
Ne zaman buradan sıkılsak, çekip gitme isteğimiz yüzeye çıkar gibi olsa, işte o zaman kafamızı ilk çevirdiğimiz yer gökyüzü oluyor. Yıldızlara, görebildiğimiz gezegenlere ve göremediğimiz nice sistemlere doğru bakmak. Çünkü efsane dizi The X Files’ın (Gizli Dosyalar) ajanları gibiyiz aslında, ihtimalleri, zorlukları, macerayı seviyor ve bilinmeyeni bilmeye çalışıyoruz. Çünkü içten içe biz de biliyoruz ki: “Gerçek orada bir yerlerde.”