Vahşi yaşamı sadece belgesel kanallarında seviyoruz. Herhalde bu kavrama şehir hayatı tarafından bakınca vahşi = vahşet, e o da eşittir ilkellik bağlamında algılıyoruz. Vahşi yaşam = modern yaşam karşıtlığı gibi geliyor olmalı. Modern yaşamsa şehir hayatından bunaldığında scuba yap, terekking yap, babanın dedenin köyüne git, havayı içine çekip “ohh mis gibi memleket havası” de, kısaca doğaya dön. E yine geldik vahşi yaşama!?
Belki de bu tezattan kurtulduğumuzda daha rahat, konforlu ve residence reklamlarında duyduğumuzda hemen inandığımız “yaşam alanlarımızda” daha mutlu olacağız. Şehri doğadan ayırmadan, çevresini katletmeden yaşamak belki bir gün bize de kısmet olacak.
Bu görüntüler yazının yazıldığı tarih itibariyle 2.134.380 defa izlenmiş, 32.394 beğeni almış, 51.122 defa paylaşılmış
Kapıyı açtığında bu üç fırlamayla karşılaşan kişi Alaska’da yaşıyor ancak video’yu beğenip paylaşanların çoğu tahmin edersiniz ki şehir merkezlerinde ve ofislerde.
Kuşların, geyiklerin, şirin minik ayı yavrularının ve tontik tilkiciklerin dokunmatik ekranlarımızda arka plan resmi olarak kalmaması için Türkiye’de ve dünyada sivil toplum kuruluşları hayli çaba sarf ediyor.
Aslında Avrupa onca sanayii ve endüstriyel yoğunluğuna rağmen doğal ve vahşi yaşamı koruma konusunda bizden çok ilerde. Bunu dünyanın en büyük ticaret merkezlerinden Londra’da yaşarken arka bahçenizde zıplayan bir tilki gördüğünüzde, Almanya’nın sergi ve ticaret merkezlerinden Frankfurt’ta bahçenize dadanan yabani tavşan ya da köstebeklerle karşılaştığınızda, dünya bankacılığının merkezi Zürih’in doğal rezerv alanlarında yaşayan ayıları, geyikleri ve kurtları izlediğinizde rahatlıkla anlayabiliyorsunuz.
Yaban hayatını koruma faaliyetleri Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinde günlük yaşamın bir parçası
Did you know that 100,000 #moose are hunted in #Sweden each year? By 350,000 hunters. @LoveAnimalsorg @AnimalPlanet pic.twitter.com/XCBfP8AwIl
— WildSweden (@wildsweden) 19 Ekim 2014
Kısacası modern yaşamın merkezi Avrupa’da doğa bilinci yaygın ama gidişat onları da kaygılandırıyor. Örneğin kontrollü de olsa İsveç’te her yıl 100.000 geyik avlanıyor. Bu rakamlar dahi doğa koruma kurumları ve sivil toplum örgütlerinin ne derece önemli noktalarda bulunduklarının bir kanıtı.
Avrupa Yaban Hayat Projesi
Bugün sizlere Avrupa’da kimi pilot alanlarda korunan ve vahşi yaşamın sadece belgesellerde var olmadığının kanıtı fotoğraflar paylaşmak istiyoruz. Paylaşalım ki Polonya’daki vahşi bizonların, Karpatlardaki Yunan Tanrıların elinden kaçmışcasına özgür vahşi atlarının, İber yarımadasındaki keskin bakan gökyüzünün varlığından haberdar olalım.
Çünkü doğa, yaban yani vahşiyken yaşayabilir, üzerinden köprü, viyadük, havaalanı geçtiğindeyse yaşayamaz, ölür. Doğayı ve içinde yaşayanları öldürmeye hakkımız yok. Şunu bir karar verelim: Katil miyiz değil miyiz?
Aapennin sıradağları – İtalya
Bu arkadaş Roma’ya sadece bir saat mesafedeki Aapennin dağlarında fotoğraflanmış “Marsican Brown Bear” türündeki bölgenin nesli tehlike altındaki doğal türü.
Aapennin sıradağları Alp – Himalaya dağ oluşumunun bir parçası
Red Deer – Kızıl Geyik, Kanada’dan Orta Asya’ya kadar yayılır. Ormanları çevreleyen büyük otobanlar ve kaçak avcılık en büyük düşmanı. Araç ışıklarının hızlanma ve yaklaşma zamanını kestiremeyen hayvanların çoğu “yaşam alanlarını” çevreleyen otoyollarda can veriyor.
Tırmanır, atlar, yüzer, koşar
Aapennin’de dev ayılar ve geyiklerin arasında bu afacan türde yaşar. Tüm Avrupa’da görülen “wood mouse” denilen bu farecik bir şekilde ülkemiz tarafına geçmemiş ve avrupai kalmaya karar vermiş.
Kar serçesinin en sevdiği doğal ortamı tabii ki kar
Alp – Himalaya dağ oluşumu demek, gerçekten de Avrupa’dan başlayarak içine bizim torosları da alan, Asya’nın ve dünyanın zirvesi olan Himalayalara kadar devam eden bir sistem demektir. İnsan kendini ne kadar kibirli saysa da bu oluşumun sadece minik bir parçasıdır. Tıpkı bu beyaz kanatlı kar serçesi gibi. Onun da yaşam alanı Avrupa’dan Himalayalara ve Çin’e kadar uzanır.
Roma, Yunan, Bizans, Osmanlı’dan beri var: Tuna Nehri
Dalmaçya pelikanı ve ülkemizdeki pelikanların hikayesine buradaki yazımızdan da ulaşabilirsiniz.
Avrupa Yaban Hayatı programına dahil olan Dobruca bölgesi Karadeniz ve Tuna’nın oluşturduğu delta alanları kapsıyor ve Unesco tarafından dünya biyosfer rezerv alanlarından biri olarak tescillenmiş. Dünya biyosfer rezerv alanlarına ülkemizden seçilen tek yer Artvin’deki Macahel vadisi ve bilin bakalım başında nasıl bir bela yükü var? Tabii ki Hes!
Tuna Nehri iklimi Türkiye üzerinde de etkili
Tuna deltasındaki gri balıkçılı ülkemizde de görmek mümkün. Hatta senenin kimi vakitlerinde bunlardan çılgın bir tanesi Karaköy’deki balık pazarını ziyaret edip İstanbullulara oldukça yakından pozlar da vermekte.
Avrupa’nın kalbindeki yaban hayatı: Karpatlar
Bu bölge Avrupa’nın en eski ormanlarını barındırıyor ve en yakın havaalanından sadece iki saatlik bir seyahatle ulaşılabiliyor. Romanya sınırlarındaki Dumbrava bölgenin önemli merkezlerinden.
Polonya – Ukrayna – Slovenya arasında ve ıssızlığın ortasında: Batı Karpatlar
Karpat ponisi ya da Hucul olarak bilinen atların özgürce dolaştığı alanlar ve Avrupa’daki neredeyse tüm ağaçkakan türlerinin bir arada yaşadığı ormanlarla kaplı bölge koruma altındaki parklardan oluşuyor.
Polonya’da bizon mu varmış?
Son dönemlerde sadece hayvanat bahçelerinde görülen Avrupa dağ bizonu başarılı çalışmalarla artık Polonya’daki parklarda görülebiliyor.
Karpatlarda samanyolu
Bölgede vahşi yaşam hayli zengin. Kurt, geyik, iki ayrı ayı çeşidi ve 1500’ün üzerinde kelebek buranın doğal sakinleri arasında. Bölgede yapılan koruma çalışmalarından sonra 200 yıldan beri ilk defa Avrupa bizonu’da görülmeye başlanmış.
Hırvatistan’ın akıl uçuran dağları: Velebit
Derin kanyonlar, önüne Adriyatik Denizi’ni alan dağlar ve dokunulmamış ormanlarla uçsuz bucaksız bir biyosfer rezerv alanı. Hırvatistan’ın en yüksek noktası olan Velebit dağları aynı zamanda UNESCO Dünya Mirası listesinde. Resimdeki atmacagiller familyasından şahin, Avrupa’nın en yaygın yırtıcı kuş türleri arasında.
İspanya ve Portekiz arasında vahşi atlar ve kuşlar krallığı: Batı İberya
Akdeniz’e indikçe sıcaklaşan iklim ve Mısır üzerinden gelen kuşlar bölgeyi aynı zamanda önemli bir gözlem merkezi yapıyor. Lizbon‘dan 3.5 saat Madrit’ten 4 saatlik kara yoluculuğuyla ulaşılabilen bölgeye en yakın havaalanı 2 saat mesafede.
Yazın yollarda en çok gördüğümüz yırtıcı türü
Resimdeki kara çaylak Doğu Anadolu ve Ege kıyıları hariç ülkemizin neredeyse her bölgesinde görülür. Dünyanın da hemen her bölgesine yayılmayı başarmışlardır.
Okyanus rüzgarları ve Mısır sıcağı
Mısır akbabası denilen bu türün 1960-2010 arasında yarıdan fazlası yok olmuştur. Tehlike altındaki türler listesindeki bu yırtıcıya aynı zamanda Ankara’nın Beypazarı ilçesinde de rastlanır ve bölgede enteresan bir biçimde “Beypazarı Martısı” olarak adlandırılır.
Ülkemizin de güzel insanları, güzel kuşları ve şirin ayıları var
Doğanın o güzel vahşiliğini korumaya çalışan, tabiatın olduğu gibi kalması için çaba sarf eden derneklerin faaliyetlerine kayıtsız kalmamak işin daha da önemli kısmı. Kuzey Doğa Derneği’nin yaban hayatı kurtarma adına yaptıklarına medyadan denk gelmiş olmalısınız. Doğu Anadolu’da bozayıları korumak için açmaya çalıştıkları doğal yaşam koridorundan, rehabilitasyon çalışmalarına ve Aras Kuş Araştırma ve Eğitim Merkezine kadar bir çok konuda derneğin faaliyetlerini takip etmek için sizi buraya ve buraya alalım.