Ömrü boyunca kalp gözüyle gördü Âşık Veysel Şatıroğlu. Dertlenince de sevinince de sazının tellerine vurdu. Yalın ve duygulu dili ile her daim hislerimizin tercümanıydı.
Bugün Âşık Veysel’in doğum günü; elbette dostları eserleri sayesinde onu hep hatırlıyor…
Genç Yaşımda Felek Vurdu Başıma
Üçyüz onda gelmiş idim cihana
Dünyaya bakmadım ben kana kana
Kader böyle imiş çiçek mahana
Levh u Kalem kara yazmış yazımı
Bu dizelerle özetledi çocukluğunu ve sazla tanışmasını Âşık Veysel. Annesi Gülizar 1894’te Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde, koyun sağmaktan dönerken doğurdu Veysel’i. Yedi yaşında çiçek hastalığından bir gözünü kaybetti, diğer gözüne de perde indi. Tedavi olabilecek gözünü talihsiz bir kaza sonucu kaybedince, renklerden sadece kırmızı kaldı aklında. Çiçek hastalığından düştüğünde, sıyrılan elinde gördüğü kanının rengi…
Sazıma
http://youtu.be/PWOCEDFsyA4
Ben gidersem sazım sen kal dünyada
Gizli sırlarımı aşikâr etme
Lal olsun dillerin söyleme ya da
Garip bülbül gibi ah u zar etme
Gizli dertlerimi sana anlattım
Çalıştım sesimi sesine kattım
Bebe gibi kollarımda yaylattım
Hayali hatır et beni unutma
Evinde sık sık yöre ozanlarını ağırlayan babası Ahmet Ağa, oğlunun saz ve söz tutkusunu fark edince ona bağlama aldı. Henüz on yaşında bağlama ile tanışan Veysel’e ilk derslerini Molla Hüseyin ve babasının arkadaşı Çarnışlı Ali Ağa (Âşık Alâ) verdi. 39 yaşında ilk şiirini yazıncaya kadar Karacaoğlan, Dadaloğlu, Dertli ve Yunus’tan türküler söyledi.
Güzelliğin
Güzelliğin on para etmez
Bu bendeki aşk olmasa
Eğlenecek yer bulaman
Gönlümdeki köşk olmasa
Kim okurdu kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Koyun kurt ile gezerdi
Fikir başka başk’olmasa
25 yaşında gönlü aşka düştü ve ilk eşi Esma’yı Âşık Veysel çok sevdi, çok kıskandı. Karısının komşuları Hüseyin ile kaçacağını anlamasına rağmen, sırf rahat etsin diye çorabına para saklayacak kadar sevdi Esma’yı.
Memlekete Destan Oldum
Memlekete destan oldum
Karım beni beğenmedi
Eşten oldum dosttan oldum
Yarim beni beğenmedi
Ne söylesem “deli” dedi
“Meyva vermez çalı” dedi
“Açma bana kolu” dedi
Sarım beni beğenmedi
Âşık Veysel’in Esma’dan olan oğlu henüz on aylıkken öldü, annesi terk ettiğinde altı aylık olan kızı ise iki yıl dayanabildi. Yaşadıkları ağır gelen Veysel, arkadaşı Kasım’la Zara’ya gitti ve bir süre orada kaldı. Köyünden uzaklardaki türbe ve tekkelere yaptıkları ziyaretler Veysel’e tasavvuf ağırlıklı ilk şiirlerini yazdırdı. Can yoldaşı, altı çocuğunun anası Gülizar Hanım’ı da o ziyarette buldu.
Türkiye’nin İhyası Hazreti Gazi
Türkiye’nin ihyası Hazreti Gazi,
Kurtardı vatanı düşmanımızdan,
Canını bu yolda eyledi feda,
Biz dahi geçelim öz canımızdan…
1933’te Sivas’ta Âşıklar Bayramı’nda tanıştığı Ahmet Kutsi Tecer, kendisinden Cumhuriyet’in 10. yılı için şiir yazmasını istedi ve bu dizeler ortaya çıktı. Şiir çok beğenilince Veysel, Mustafa Kemal Atatürk’e kendi elleriyle şiirini götürmek istedi. Arkadaşı İbrahim ile üç ay yayan yollara düştü. Ankara’da Atatürk ile bir türlü tanışamasa da Veysel’in şiiri Hakimiyet-i Milliye gazetesinde üç gün yayımlandı.
İstanbul…
Sevgisi içimde yaşayıp duran
Nazlı güzellerin şirin İstanbul
Hayali kafamda hükümdar süren
Görmez gözlerime görün İstanbul
Ortasında deniz kenarlar kara
Bu dünyada cennet olmuş kullara
Mehtapta sandallar ne hoş manzara
Sahildir yayladır yerin İstanbul
Âşık Veysel’in yolu, ülke çapında tanınmaya başladığı dönemde elbette İstanbul’a da düştü. Saz üstadı İstanbul Radyosu’na konuk olduğunda, kendini radyodan dinleyen Atatürk’ün ilgisine mazhar oldu. Ama talihi yaver gitmeyince bir kere daha Atatürk ile tanışamadı.
Mecnunum Leyla’mı gördüm
Mecnunum Leyla’mı gördüm
Bir kerece baktı geçti
Ne sordu ne de söyledi
Kaşlarını yıktı geçti
Soramadım bir çift sözü
Ay mıydı gün müydü yüzü
Sandım ki Zühre yıldızı
Şavkı beni yaktı geçti
Plağa okuduğu ilk türkü Emlek yöresinin ünlü ozanlarından Âşık İzzeti’nin bu türküsüydü. Ünlü ozan, ilerleyen yıllarda Tecer’in girişimleriyle yurdu dolaşarak Köy Enstitüleri’nde saz öğretirken, şiirlerine memleket hasreti de düşecekti.
Bu Âlemi Gören Sensin
Bu âlemi gören sensin
Yok gözünde perde senin
Haksıza yol veren sensin
Yok mu suçun burda senin
Kâinatı sen yarattın
Her şeyi yoktan var ettin
Beni çıplak dışar’attın
Cömertliğin nerde senin
Bektaşi geleneğine bağlılığı bu şiirinde doruğa çıkan Âşık Veysel, çocukluğunda ve gençliğinde tekkelerden anılarına süzülenleri, kimi zaman kaderine isyan ederek sazının tellerine döktü.
Uzun İnce Bir Yoldayım
Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldeyim
Gidiyorum gündüz gece
Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece
Âşık Veysel kendi uzun ince yolunda, dört elle hayata sarıldı. Kızılırmak üzerindeki Kaplan Deresi Köprüsü’nü köy köy dolaşıp para toplayarak yaptırdı. Sivrialan’da ilk meyve bahçesini yetiştirdi. Başta köyündekiler “Bu topraklarda meyve yetişmez!” deseler de ağaçlar meyvesini verince “Veysel değil, kör bizmişiz.” dediler. Hatta rivayete göre yetiştirdikleri elmayı Veysel elması diyerek satışa sundular.
Yeter Gayri Yumma Gözün Kör Gibi
Kambur felek sanki beni kayırdı
Eşten dosttan nazlı yardan ayırdı
Gizli sırrım memlekete duyurdu
Sanki benim bir ettiğim var gibi
Kimine at vermiş estirir gezer
Kimine aşk vermiş coşturur gezer
Kimine mal vermez koşturur gezer
Sanki bunu zengin etmek zor gibi.
Fikret Kızılok’un yolu henüz üniversitedeyken Âşık Veysel ile kesişti. Öğrencilik yıllarında ünlü ozanla tanışan Kızılok, 1969’da Uzun İnce Bir Yoldayım türküsünü yeni bir düzenlemeyle kayda aldı. Yine aynı yıl, Veysel’in yanına Sivrialan’a gittiğinde kar yolları kapayınca üç ayı ustası ile geçirdi. Dönüşte Yumma Gözün Kör Gibi / Yağmur Olsam, Kızılok’un asıl çıkışını yaptığı plak oldu. 1973’te Âşık Veysel’in hayatını kaybetmesiyle yıkılan Kızılok sazını kırıp müziğe bir süreliğine ara verdi.
Dostlar Beni Hatırlasın
Ben giderim adım kalır,
Dostlar beni hatırlasın.
Düğün olur, bayram gelir,
Dostlar beni hatırlasın.
Can bedenden ayrılacak,
Tütmez baca, yanmaz ocak,
Selam olsun kucak kucak,
Dostlar beni hatırlasın.
70 yıl kalp gözüyle gören ozana bir gün doktorlar gözlerini iyileştirmeyi teklif ettiğinde reddetti. O günü kendi böyle anlattı: “İstanbul’da geldiler gözlerini açalım dediler. İstemem dedim… Yahu nasıl olur da istemezsin. Bu fırsatı insan kaçırır mı dediler. İstemem dedim tekrar. Sebebi dediler. Sebebiyse, ben şimdiye kadar kafamda bir yuva kurmuşum. Gözüm açılırsa, o yuva dağılır.”
Kara Toprak
Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sadık yarım kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sadık yarim kara topraktır
Nice güzellere bağlandım kaldım
Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum
Her türlü isteğim topraktan aldım
Benim sadık yarim kara topraktır
Âşık Veysel 21 Mart 1973’te sadık yârine kavuştu ve doğduğu yere, Sivrialan Köyü’ne gömüldü. Ünlü ozan elbette arkasında pek çok kıymetli eser bıraktı. Şiirleri, Deyişler (1944), Sazımdan Sesler (1950), Dostlar Beni Hatırlasın (1970) isimli kitaplarında toplandı. Ölümünden sonra Bütün Şiirleri (1984) adıyla eserleri tekrar yayımlandı.
Kimler Yorumladı?
1970’li yıllarda Hümeyra, Esin Afşar gibi bazı müzisyenler Âşık Veysel’in deyişlerini düzenleyerek yaygınlaşmasını sağladı. Son dönemde ise Yaşar Kurt, Jülide Özçelik, Fazıl Say, Tarkan gibi pek çok müzisyen ünlü ozanın eserlerini yorumladı.
Film Bonusu: Karanlık Dünya
Yönetmen: Metin Erksan, Senaryo: Bedri Rahmi Eyüboğlu, Oyuncular: Ayfer Feray, Ahmet Say, Âşık Veysel, 1952
Senaryosunu Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun yazdığı, Metin Erksan’ın yönettiği Karanlık Dünya Aşık Veysel’in biyografisini konu aldı. Film bir dönem, Sivrialan’daki buğday başaklarının boyu kısa ve ülke toprakları verimsiz görünüyor gerekçesiyle yasaklandı.