Aşık Mahzuni Şerif… Bir halk ozanı, bir taşlama şairi, gözünü ve sözünü budaktan sakınmayan bir aykırı ses. Bugün onun ölüm yıl dönümü ve biz onu saygıyla anıyoruz.
Sizler için asrın Pir Sultan’ı olarak kabul gören Aşık Mahzuni Şerif’in dizelerini derledik, kimisinin bestelenmiş hallerini de üzerlerine iliştirdik.
Oy Bizim Eller
Vay göresim geldi Berçenek seni
Dumanlı dumanlı oy bizim eller
Aktı gözüm yaşı oldu bir çanak
Dumanlı dumanlı oy bizim eller
Bizim elin yiğitleri bol olur
Çalar davulları dizgin dol’olur
Ölüm bizim için tozlu yol olur
Dumanlı dumanlı oy bizim eller
Mahzuni Şerif’im oy beni beni
Hanı ya ikrarsız ikrarın hani
Oy göresim geldi suna boylum seni
Dumanlı dumanlı oy bizim eller
Şerif Cırık veya tanınan adıyla Aşık Mahzuni Şerif 17 Kasım 1940 yılında Kahramanmaraş’ın Afşin İlçesi’nin Berçenek Köyü’nde (şu anda ismi Tarlacık köyü) dünyaya geldi.
Ben Neyim
https://www.youtube.com/watch?v=xiFyYopkRAI
Dünya kainattan kopup gelirken
Adem miyim, hayvan mıyım, ben neyim?
Adem ile Havva vücut bulurken
Cennet miyim, şeytan mıyım, ben neyim?
İdris Nebi biçer iken hülleyi
Yüksekten geçerken insanlık payı
Muhnaci aşarken ulu deryayı
Gemi miyim, kaptan mıyım, ben neyim?
Döküldü gazelim çürüdü bağım
Yıllar evvel göçmüş köyüm bucağım
Bugün doğdum varım, yarın da yoğum
Aradaki yalan mıyım, ben neyim?
Kimler akıllanmış, kimler bunamış?
Eyüp derde düşmüş, cahil kınamış
Mevlam İbrahim’i boşa sınamış
Kasap mıyım, kurban mıyım, ben neyim?
Aramızda yatar eroğlu erler
Erleri ne bilir köroğlu körler
Bana bu ellerde Mahzuni derler
Merdan mıyım, mervan mıyım, ben neyim?
1940’lı yıllarda, Berçenek’te ilkokul olmadığı için Mahzuni, Elbistan’ın Alembey Köyü’nde, Lütfü Efendi Medresesi’nde Kur’an eğitimi aldı. 1956 yılında köye gelen ilkokuldan mezun olduktan sonra Mersin Astsubay Okulu’na gitti. 1960 yılında Ankara Ordu Donatım Teknik Okulu’nu bitirdi. Başarısının gereği Kuleli Askeri Lisesi’ni aynı yıllarda hak etmesine karşın, toplumculuğa ve halk edebiyatına gönül verdiği ve Alevi olduğu için ordudan ihraç edildi.
Mevlam Gül Diyerek
Mevlam gül diyerek iki göz vermiş
Bilmem ağlasam mı ağlamasam mı
Dura dura bir sel oldum erenler
Bilmem çağlasam mı çağlamasam mı
Yoksulun sırtından doyan doyana
Bunu gören yürek nasıl dayana
Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana
Bilmem söylesem mi söylemesem mi
Mahzuni Şerif’im dindir acını
Bazı acılardan al ilacını
Pir Sultanlar gibi darağacını
Bilmem boylasam mı boylamasam mı
1961 yılından itibaren yüzlerce plak, kaset yaptı. Hakkında yazılan ve kendi yazdığı kitaplar uluslararası edebi tartışmalara konu oldu. 1998 yılında dünyanın, yaşayan üç büyük ozanı arasında birinci sırayı aldı.
Döğüşmeyin Yiğitler
Boşa doğüşmeyin bizim yiğitler
Sizi vurduranlar vurulmuyor ki
Kim bilir nerde hangi koltukta
Kömürde tarlada yorulmuyor ki
Aynı baba dölü ölen öldüren
Ölenle öldüren iti güldüren
Yok mu idi bunu size bildiren
Vur diyenler burda görülmüyor ki
İşçiyi işçiye düşüren zalım
Boynumuzda boza pişiren zalım
Bu kadar bardağı taşıran zalım
Gözümüz önüne serilmiyor ki
Yeni adı çıkmış sağ ile solun
Tarihte borcu yok kullara kulun
İki yanı birdir yattığın çulun
Bilirsin ölenler dirilmiyor ki
Mahzuni der nedir Hak’kın davası
İnsana benzer mi köpek mayası
Ah tükenip bitsin sınıf kavgası
Sınıfsız bir okul kurulmuyor ki.
Mahzuni’nin, ortaokul yıllarından itibaren beğendiği demokrasi ve sosyalist mantık, onu geleceğin en tutarlı terbiye kalıpları içinde muhafaza etmiştir.
Ararlar Beni
https://www.youtube.com/watch?v=bBJs3kosTP4
Güvenme dünyada malım var diye
Acep insan mıyım sorarlar beni
Halımdan anlamaz cahiller niye
Her biri bir yandan yorarlar beni
Hoşlar meclisine girdim hoşlandım
Aşkın ateşine düştüm haşlandım
Dallarımda meyve döktüm taşlandım
Ya niçin gövdemden kırarlar beni
Döndü gitti Hak yolunu övenler
Pişman olup dizlerini dövenler
Bir lokmaya nice bana sövenler
Ah Mahzuni diye ararlar beni
Mahzuni Şerif, kendisini dünya kültürleri içinde bir parça, mazlum milletler içinde ise bir birey olarak tanımlamış ve bu iki gerçekten yola çıkarak, dönmeden yoluna devam etmiştir.
Gümüş Yelek
Sıkalım taşı
Su çıksın, gürül gürül berrak
Delelim geceyi,
Aydınlık olsun.
Yarınlara, daha ötelere…
Kahrolan günlerimiz,
Donsun noktalansın
Bu günden başlasın bayram şafağı,
Yarın doğacak beyaz güneşlere.
Bitsin kölenin köleye yumruğu
Tükensin tutsak iman
Ve biz her zaman
Köleler kucaklaşıp
Seller gibi taşıp
Güller gibi koklaşalım.
Alnımız teri değişsin
Silinsin tüm kara yazı
Silinsin boğuk kader
Bu paslı mühür
Bu hilenin infazı
Bu bostanı biz ektik,
Biz ektik ama
Biz olduk kelek
Taktılar ensemize
Bir yazgı masalı, bir felek.
Eskidi küllü hırka
Yırtılsın bu sahte cübbe
Başlasın giyilmeğe
Başlasın gümüş yelek
Mahzuni ordudan ayrıldıktan sonra toplumsal, siyasi konuları ele alıp; bir yandan geleneksel halk şiirini devam ettirirken diğer yandan da protest şiirlerle halkın sorunlarını dile getirmiş bir halk âşığı, halk ozanıdır. 12 yaşında gönül verdiği bu geleneği yaşamı boyunca devam ettirmiştir.
Mapushaneden Yaş Günü Armağanı
(Kızı Derya’ya )
Bir karanfil dalında, bir kanarya yuva yapmış
Uçmuş, uçmuş, kırmızı gagasında
Gelincik çöpleri, yasemin kabukları taşımış
Fındık başlı, yakut noktalı, benekli
Minicik yavruları varmış, çil sarı nakışlı
Kanaryacık ağzında su, kaçarmış uykusu
Her gece gündüz
Yavrucuklarına, ezilmiş çiçek tohumu
Karınca başı taşırmış, ne yorulur, ne üşürmüş
Bir yaz yağmurunda, bir dolu düğünü
Yaklaşmış karanfile, kırmış yapraklarını
Düşürmüş çöpleri.
Çırpınmış kanarya
Çığrışmış yavrucukları
Seller akmış, dağıtmış yuvayı
Yavruları sel almış,
Geride buğulanan bir kum yığını
Uçarak ağlayan bir kanarya kalmış…
Mahzuni, 1961 yılında adını Suna yaptığı İtalyan asıllı Sovina’yı çok sever ve onu kaçırarak evlenir. Bu evlilikten Ferhat, Şirin ve Emrah adlı üç çocuğu olur.
Acı Doktor
Berçenek’ten yaya geldim
Amman doktor bak bebeğe
Beşiğini elden aldım
Yandım doktor bak bebeğe
Yıkık yuvam kara yasta
Yalvarırım eşe dosta
Annesi bebekten hasta
Amman doktor bak bebeğe
Kuru soğan yağsız aşım
Yırtık bağrım açık başım
Bir şey değil vatandaşım
Amman doktor bak bebeğe
Allah için bir merhem çal
Öldürür beni bu vebal
Param yok ceketimi al
Amman doktor bak bebeğe
Mahzuni Şerif çobandır
Meskenim dumanlı dağdır
Bebektir amma insandır
Amman doktor bak bebeğe
1964 yılında dünyaya gelen oğulları Emrah henüz birkaç aylıkken Mahzuni, Suna ve Emrah’ı babası Zeynel’e emanet ederek vatani görevini yapmak üzere askere gider. Bu arada hastalanan Emrah’ı, o zamanlar iki çocuk doktorunun bulunduğu Elbistan’a götürürler. Doktor tarafından hiç de iyi karşılanmazlar. Bu olay mektupla askerde bulunan Mahzuni’ye bildirilir. İşte tüm Türkiye’nin tanıdığı “Acı doktor bak bebeğe / Berçenek’ten yaya geldim” türküsü o günkü olaya aittir.
Köşkün Sarayın Yıkılsın
Köşkün sarayın yıkılsın
Erim Erim eriyesin
Umudun suya dökülsün
Erim Erim eriyesin
Çölden çöle sürünesin
Musa isen Tur-i Sinan
Hak’tan gelmiş idi İnan
Yesin seni yılan Çayan
Erim Erim eriyesin
Çölden çöle sürünesin
Aslan pençesi vurulsun
Çayın Deniz’e kurulsun
Gözlerin yansın çürüsün
Erim Erim eriyesin
Çölden çöle sürünesin
Mahzuni’yi sever idin
Ona sevgilim der idin
Candan başka ne yer idin
Erim Erim eriyesin
Çölden çöle sürünesin
1971 yılında askeri darbe sonucu Süleyman Demirel hükümeti devrilmiş, Nihat Erim başkanlığında bir hükümet kurulmuştu. Bu hükümet sol kesime karşı şiddetli baskı uygulamıştı ve üç fidan Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan idam edilmişlerdi. Bu olaylar üzerine Mahzuni Şerif türküyü patlatmıştı. Çıkardığı 45’lik plak, “Erim erim eriyesin / Sürüm sürüm sürünesin” diyordu.
Bu şiir yüzünden hakkında hemen dava açıldı fakat devrin başbakanı Nihat Erim “Bir halk ozanı başbakanı sevmek zorunda değildir” diye ifade verince ve şikâyetçi olmayınca dört yıl yerine 10 ay hapis yatıp tahliye oldu.
Vardım Gittim
Vardım gittim gurbet eli dolaştım
Gözümün yaşını durduramadım
Öldüm bittim bir sevdaya bulaştım
Divane gönlümü durduramadım
Yıllardır sevdiğim el oldu gitti
Tutuştu yüreğim kül oldu gitti
Gözlerimin yaşı sel oldu gitti
Zülfünden bir köprü kurduramadım
Mahzuni bu dağlar yolum bağladı
Gönlüm deli deli coştu çağladı
Hergün hergün figan etti ağladı
Kolunu boynuma sardıramadım
Yıl 1972. Mahzuni Şerif, elinde sazı, Sivas’ın Sivrialan Köyü’ne Âşık Veysel’i ziyarete gider. Aşık Veysel’e Mahzuni’nin geldiğini söylerler. Mahzuni içeri girince Veysel Baba ayağa kalkar. Yanındakiler şaşırır. Çünkü Âşık Veysel o tarihe kadar kimseyi ayakta karşılamamıştır. Veysel Baba’ya neden Mahzuni’yi ayakta karşıladığını sorarlar. Veysel Baba’nın cevabı çok açıktır: “Susun, gelen Pir Sultan olsa gerektir!”
Kıran Kırana
Yürü bre bol mezarlık
Her yılda varan varana
Kahrolası koca dünya
Birbirin kıran kırana
Gayrı çekemem bu nazı
Kış temsil edemez yazı
Kör olmuş insanın gözü
Gerçeği soran sorana
Mahzuni nedir bu zulüm
Kalmadı takatim halim
En sonunda vardır ölüm
Kendini yoran yorana
70’li yılların ortalarında 8 yıl süre ile sahnelere çıkması ve yurtdışına gitmesi yasaklanır. Geçimini ufak bir dükkânda plak satarak sağlamaya çalışır.
Karnım Tok Benim
Ta ezelden ırgat oğlu ırgatım
Beylik gibi asaletim yok benim
Bulgur yerim su içerim kime ne
İt yalına şükür karnım tok benim
Höllükte büyüdüm, beşikte yattım
Emeksiz şerefi sevene sattım
Zehir zıkkımı memede tattım
Dostlarımdan düşmanlarım çok benim
İliğimden çıkmaz tezek dumanı
Gün oldu aş yaptım çayır çimeni
Çektiğimde kırk yamalı tumanı
Sevgilimdir tüfek benim ok benim
Bir fidan ki kesilince bitmez mi?
Dallarında nice kuşlar ötmez mi?
Bir yiğide bir kör ocak yetmez mi?
Neme gerek kömür benim kok benim
Mahzuni’yi mengeneye germişler
Baş ucuna sorgucuyu dermişler
Ölsün diye bana ceryan vermişler
Zencirimi yakar gider şok benim.
Bu yasaklı yılları şöyle anlatır ozanımız; “Türkü söyleyememek beni çok üzüyordu. Canlı bir balığı tutun ve kumun üzerine atın o balık o denize nasıl bakıyorsa ben de türkülere öyle bakıyordum.”
Bu Mezarda Bir Garip Var
Hızlı hızlı giden yolcu
Bu mezarda bir garip var
Bak taşına acı acı
Bu mezarda bir garip var
Kurumuş yeşil otları
Toprak olmuş umutları
Gökte mavi bulutları
Bu mezarda bir garip var
İzi bile yok dünyada
Onu aramak beyhuda
Ne gezersin bu ovada
Bu mezarda bir garip var
Gökler yüksek toprak derin
Rüzgar eser serin serin
Senin olsun çiçeklerin
Bu mezarda bir garip var
Etrafı ağaç dizili
Vücudu toprak sızılı
Taşı Mahzuni yazılı
Bu mezarda bir garip var…
Mahzuni Şerif, hızla ünlenince daha 1970’lerde başka türkücüler ve pop sanatçıları onun eserlerini okumaya başladılar. Ersen ve Dadaşlar, Edip Akbayram, Cem Karaca, Selda gibi pop sanatçıları, onun tutulan türkülerini okuyarak ünlerine ün kattı.
Yıkılası Bozuk Düzen
Yıkılası bozuk düzen
Bıçak kemiğe dayandı
Gayrı bize yazık düzen
Gönlümüz kana bulandı
Al birini vur birine
Koydu bizi heç yerine
Vay boyunuz devrileydi
İnandık körü körüne
Ağar kara saçım ağar
Hıçkırık sinemi boğar
Bu yılda böyle giderse
Başımıza taşlar yağar
Al birini vur birine
Koydu bizi hiç yerine
Deli miydik serseri mi
İnandık körü körüne
Gel Mahzuni söyle sözü
Harap ettik yazı güzü
Daha karanlık basmadan
Üsküdar’ı geçti dürzü
Al birini vur birine
Koydu bizi hiç yerine
Deli miydik serseri mi
İnandık körü körüne
1980’li yıllarda bir yandan popüler şarkı ve türküler yaparken bir yandan da insanın özüne doğru yolculuk yapıyordu. O, toplumun içindeki bozuk/yabancılaşmış insan tiplerini ele alarak taşlamalar yazıyordu. Gündelik yaşamda gördüğü kötü insanları tiplemeler halinde hicvediyordu. Fırıldak Adam ve Zevzek bu tiplemelerdendir. Cahil ama çıkarcı kurnazları, tek tabanca ile devrimcilik yapacağını zanneden maceracıları yerden yere vuruyordu.
Sivas Dramı
http://youtu.be/_lqmDRKHkxM
Devlet baba, devlet baba
Ne kötülük ettik sana
Döne döne yana yana
Piştik Sivas ellerinde
Mahzuni tekbir sesliler
İçerde yanıyor canlar
Şeriatın içtiği kanlar
Bileniyor tüm insanlar
Tüm Sivas’ın suçu yoktur
Ama yaktı Sivaslılar
Sivastan göklere uçtuk
Gönlümüz Hak’kı diler
Alevlerle kucaklaştı
Muhlis’ler Nesimi’ler
Yıldız daği toz dumanlı
Yollarımızı tutmayın
Biz bu yolun son yolcusu
Siz bizi unutmayın
Bu yol çok yolcular gördü
Gültekin’ler Gülsüm’ler
Biz Hak’kı severek öldük
Sevmeyenler ne bilsinler
Verdiğiniz bu duman
Sanma ki bizi boğar
Bir Pir Sultan kurban olur
Yüzbin Mahzuni doğar
1993 yılı temmuz ayı, 35 aydın insan tüm dünyanın gözü önünde yakıldı. Hem de Türkiye’nin orta yeri olan Sivas’ta 8 saat abluka altında kaldıktan sonra…
Ağlama
Kader böyle imiş böyle yazılmış
Gidiyorum kara gözlüm ağlama
Mezarımız gurbet ele kazılmış
Gidiyorum dudu dilim ağlama
Ceylan bakışını üzme boşuna
Kurbanlar olayım gözün yaşına
Keder yakışmıyor hilal kaşına
Gidiyorum kara gözlüm ağlama
Emanet eyledim benli kuzumu
Arkalarda koyma benim gözümü
Getir ver çalayım kırık sazımı
Gidiyorum kara gözlüm ağlama
Mahzuni Şerif ‘im yollar göründü
Garip başım dertten derde büründü
Fadime’m duvağın yerde süründü
Gidiyorum kara gözlüm ağlama.
Evli, sekiz çocuk, dört torun sahibi olan değerli ozanımız 17 Mayıs 2002 yılında 62 yaşında Almanya’nın Köln şehrinde hayata gözlerini yumdu. O, bu acı ana kadar, devletin düzenini yıkmak suçundan hâl yargılanıyordu.
Çeşmi Siyahım
https://www.youtube.com/watch?v=ipCzKtmO7KM
İşte gidiyorum çeşm-i siyahım
Önüme de dağlar sıralansa da
Sermayem derdimdir servetim ahım
Karardıkça bahtım karalansa da
Haydi dolaşalım yüce dağlarda
Sen beni bıraktın ah ile zarda
Ötmek istiyorum viran bağlarda
Ayağıma cennet kiralansa da
Bağladım canımı zülfün teline
Dost beni bıraktın elin diline
Güldün Mahzuni’nin berbat haline
Mervan’ın elinde parelense de
Şu an son ikametgâhı olan Hacı Bektaş Veli Külliyesi’nin yakınındaki Çilehane adı verilen bölgede huzur içinde yatıyor.
Vasiyet
Ben Ölünce sevenlerim toplansın
Ağlamayıp benim sesim çalsınlar
Dualar etsinler kendi dilimden
Gökyüzüne kızıl ışık salsınlar
Ankara’da yüklesinler dengimi
Berçenek’te başlatmıştım cengimi
Nevşehir’e taşısınlar rengimi
Hacı Bektaşı şeyhine dalsınlar
İnanarak gittim yüce Allah’a
Hüseyin’le düştüm ah ile vaha
Yanlış imam elin vurmasın daha
Bir seyitle namazımı kılsınlar
Üstüme “Bir Ozan Bektaşı” yazın
Ama yazıları derince kazın
Çekem diye şu beş taşın ayazın
Ara sıra kışın beni bulsunlar
İki fidan dikin selviden olsun
Cemler yapılırken yüreğim dolsun
Bir de bostan yapın altında kalsın
At yolcular karpuz kelek alsınlar
Yakın kaldı, yakın kaldı zamanım
İşte gidiyorum kaşı kemanım
Benim sevgiydi dinim imanım
Sevenlerim beni böyle bilsinler
Can taşıyan canlı mutlaka ölür
Değişir dünyadan başka şey gelir
Benim kim olduğum yavrular bilir
Ehlibeyt dünyası sahip olsunlar
Mahzuni asalet sözüne doydum
İnsanlık adına serimi koydum
Ben Ali’yi sevdim, Ali oğluydum
Bütün sevenlerim hoşça kalsınlar.
Aşık Mahzuni Şerif son iki yılında ölümünün yaklaştığını dostlarına bildirerek vasiyetini açıklamıştı. “Öldüğünde, Hacıbektaş’a, pîrinin irşad ettiği topraklara gömülecek, mezarının bulunduğu topraklara bostan ekilecek, gelen geçen yolcu bu bostanlardan yiyecektir.”
Yıkılmayan kaldıysa yıkalım bonusu: Merdo
http://youtu.be/sZrbgUiCRDI
Gelme demedim mi Merdo
Dönme demedim mi
Vururlar seni Merdo
Söylemedim mi söylemedim mi
Dikkatli kulaklar nakaratlarda ve sonda giren Mahsun Kırmızıgül’ü duyacaklardır.