Karaköy’de, Beyoğlu’nda neredeyse her ay açılan yeni mekânları bir kenara koyup vapur-simit-çay (tabii eğer romantiklerdenseniz) üçlüsü eşliğinde sizleri Kadıköy’e götürüyoruz. Çünkü Kadıköy son zamanlarda delirmişcesine, enerji patlaması yaşıyor. Bunu her sokak başında gördüğünüz yeni açılan mekânlardan pekala anlayabilirsiniz. Tasarımı üzerine saatlerce kavramsal sohbetler edip, lezzetleri ile tam bir Vedat Milor kesilebilirsiniz. Hakkınızdır yapın!
Ama hâlâ inatla “Hayır ya ben Avrupa çocuğuyum, kanımda var ne yapayım. Kadıköy bana göre fazla huzurlu, ben yaşlı mıyım?” diyenlerdenseniz, yapmayın! Bi okuyun! Başlığı bu kadar iddialı attıysak bir sebebi var;
Zeplin Pub § Delicatessen
Burası yıllardır gizli kuytu yerlerde didik didik aradığınız mekânın vücut bulmuş hali. Hele bir de caz müzik seviyorsanız o zaman tadından yenmeyecek. İş-okul çıkışı arkadaşlarınızla oturup iki lafın belini rahatlıkla kırabileceğiniz bir mekân. Ee tabii yemeden içmeden, arkadaşının yemeğine göz koymadan sohbetin tadı olmaz. Her yerde göremediğiniz envai çeşit biranın yanında hamburgerlerinden de yemenizi tavsiye ediyoruz.
Burada sıklıkla dövmeli, çoğunlukla vintage tarzı kıyafet giyinen, en ilginç saç modeline ve en klas gözlüğe sahip kişilere rastlayabilirsiniz. Bu o derece ki kapı girişinde “Marjinal olmayan giremez!” yazsa buna inanabilirsiniz.
Ayı Bar
İstanbul’da “Bira Krallığı” kurulsaydı buranın merkezi kuşkusuz Ayı Bar olurdu. İçerisinde 49 bira çeşidi olan bu krallıkta bir de rock ve alternatif müzik çalıyor. Böyle krallığa can kurban.
Hemen hemen Zeplin ile yan yana olan bu yer de aynı profili hedefliyor olacak ki gelen kişiler hep aynı. Sanırım orası dolu ise buraya gideriz burası dolu ise oraya gideriz mantığı var. Buranın müdavimi olmanızı sağlayacak tek şey tatlı bahçesi ve iç tasarımı diyebiliriz. Ee 49 bira çeşidini de tekrar hatırlatmakta fayda var.
Pappa Cafe
Odasındaki Eyfel Kulesi posterinden, Amelie benzer saç modelinden, entelliğinden, şıklığından, sanatçı kişiliğinden, Türkçeyi bile seksi bir aksanla konuşan, on parmağında on marifet olan, yani kısaca her yerinden Parisienlik fışkıran genç, sana sesleniyoruz. Buraya bayılacaksın!
Hemen Paris’te geçen filmleri göz önünüze getirin küçük bir masa, şapkalı bir kadın elinde kahve önünde tatlı. İşte sizlere bunları vaat ediyor. Daha ne duruyorsunuz şapkanızı da alın gidin!
Munchies
“Hiçbir öğüne kahvaltıyı değişmem. Evlilik teklifi alacaksam bile bu kahvaltı sofrasında olmalı” diyen garip kişilik bu senin için. Belki beklediğin yüzük nefis pancake eşliğinde gelecek Nutella’nın içindedir.
Şaka maka buranın pancake’leri bir harika. Yanında gelen çilek, muz, fıstık ezmesi, şurup ve birçok reçel gerçekten ağzınızı çok fena tatlandıracak.
Van Kahvaltı Evi
Kahvaltı denince Van’ı tek geçmek mümkündür. Otlu peynirinden, murtuğasından cacığına, kaymağından tayinli pekmezine say say bitmez. Ee hal böyle olunca tabii ki o mekân dolup taşacaktır.
Bu yüzden bir masanın boşalması için yarım saat sırada beklemeyi göze alın. İnsanlar kahvaltı ile öyle bir bütünleşiyorlar ki en iğrenç bakışlarınızı bile savursanız, onları ayırmak adeta imkânsız.
Şu gün gitmeyin doludur diyebileceğim bir gün yok. Her gün böyle. Orayı da böyle kabul etmek lazım. Genelde arkadaş grubu ya da aile mensuplarının sıklıkla uğradığı bir yer. Grupla gidilmesine rağmen burada çok sohbete girilmesini tavsiye etmem. Bence kahvaltıya konsantre olmakta fayda var.
Muaf
Nostaljik takılanlar ve bir süre etrafında kimseyi görmek istemeyenler, burada kitabınızı alıp başka diyarlara gitmek isteyenler, anne babasına küsen ergen… Burada huzurlu huzurlu kendi yalnızlığınızda boğulabilirsin.
Ayrıca hem bohem olup hem de karnınızı doyurmak isterseniz buranın kahvaltısını denemelisiniz. Omleti, menemeni, ev yapımı limonatası, salçası, birkaç çeşit lezzetli peyniri tavsiyemizdir.
Polka Cafe
Şirinlikten, tatlılıktan az sonra ölecekmiş izlenimi veren mekân. Eski koltukları, ahşap masaları, antika berjerleri ile sizi babaannenizin evine götürmeye baya bi niyetli.
Uzun süre sizi bekleten bir erkek arkadaşa mı sahipsiniz ya da evden değil de kafeden çalışmak isteyenlerden mi? Burası uzun uzun vakit geçirebileceğiniz bir yer. Çünkü buradaki çalışanlar “Hadi! Yedin içtin şimdi kalk” bakışları ile sizi rahatsız etmiyor. Ama biz şimdiden söyleyelim tost ve tatlıları ile nam salmış Polka Cafe’ye atıştırmak için gidilmeli.
Yer
Hâlâ ikna olmadıysanız alın size Moda’ya gitmek için bir sebep daha! Retro tasarımı, İtalya’yı solda sıfır bırakacak (biraz abartmış olabilirim) taze kesilmiş makarnaları ile bir süre damağınızda yaşayabilirsiniz.
Sanırım buraya gittiğinizde ilginizi çekecek olan tek şey herkesin birbirini tanıyor olması. Bütün komşular bütün akrabalar sanki orada sanırsınız. “Gül Teyze bacağın nasıl oldu?”, “Halil Amca oğlan döndü mü?”, “Sevim, kız artık hiç aramıyorsun beni!” gibi cümleler duymak mümkün.
Semolina
Doğacak bebeğinize en ilginç ismi bulmak için kasıyorsanız alın size fıstık gibi isim; Semolina. Bir isim bu kadar mı hoş gelir kulağa. Ama konumuza dönecek olursak 5-6 masalı küçücük mekânda güler yüz ve anne yemeği bir arada. Ege kahvaltısı ve nefis soslu makarnaları ile on numara beş yıldız.
Yeni mekân keşfi için yanıp tutuşanlar burayı not edin! Sizi her yönü ile tatmin edecek. Bence şimdiden ismine aşık oldunuz bile!
Saklıköşk
Küçücük mekânlarda alt alta üst üste oturmaktan hoşlanmıyorsanız burası sizin için paha biçilemez. Ferah ferah, şöyle bacağınızı 10 metre açarak sanki köşk sizinmişçesine keyif yapabilirsiniz. Bu söylediğim belli bir ücret karşılığında gerçek olabilir. Köşkte misafirlerinizi ağırlayabilir ya da büyük çaptaki kutlamaları burada yapabilirsiniz.
Zengin menüsüyle sabah, öğle, akşam Anadolu’nun geleneksel yemeklerini büyük bir iştahla yiyebilirisiniz. Meze diyorum başka bir şey demiyorum! Üstelik lezzetleri de tek kelime ile fena!
Cafe Rea
Mekânlar ikiye ayrılır; biri müdavimi olunacak mekân, diğeri “Bir kere gittim, yeter” dedirtecek mekân. İşte buraya git git bıkmayan, hatta hiç riske girmeyip başka yerlere gitmeyi reddeden garantici insanlar gidiyor. Saygı duymak lazım tabii. Yıllardır da Kadıköy’de.
Araya bir tane de eskilerden bir şeyler koyalım dedik, ne var? Hem önemli olan o yenilikçi ruhu kaybetmemek. Yoksa mekânın en gözdesi cheese cake’ler, camdan tavanı, dantelinden şekerliğine kadar her şeyi alıp evinize götürme isteği… Bunların hepsi bahane!
Londra Pub
Parisienler için bir önerimiz oldu. Şimdiki önerimiz de Londra aşıkları için olsun. Kim bilir belki yakında New Yorker’lar için de bir mekân seçeriz.
Kırmızı boyalı, lacivert pencereli, rengârenk çiçekli bu yer “Adamlar yapıyor yahu!” dedirtecek cinsten. Ama asıl meseleye gelelim; Londra denince akla gelen ilk şey -mekân tanıtımı olduğunu düşünerekten, herkesin aklına şimdi Shepherd’s Pielar, sütlü çaylar falan geliyordur ama değil- kırmızı telefon kulübesi!
Hangimiz kırmızı telefon kulübesi görüp bir Instagram fotoğrafı çekilmek istemedik ki? İşte o meşhur telefon kulübesi orada var. 20 like’ı garanti ederiz! Telefon kulübesine bile gerek yok aslında o kadar canlı renkler var ki orayı stüdyo olarak bile kullanabilirsiniz.