Pek çok sanatçı kişisel yaratımlarının odağına aşk duygusunun imkânsızlığını da dahil etmiştir. Salt kavuşma odaklı bir duygunun peşinden koşmak yerine çaresizliğin verdiği acıyı da görmezden gelmeyerek yaşamış, hayat dönüşümlerine yaşadıkları acıya dair bir hayli derin izler bırakmışlardır.
Bu izler edebiyatı var eden roman, şiir ya da öykü olduğu gibi daha açık bir ifade alanı yaratan mektup olarak da karşımıza çıkmıştır.
Simon de Beauvoir, 1947 yılında Şikago’da tanıştığı Nelson Algren’la olan ilişkilerini sonlandıran bir mektup kaleme alır. Çünkü arada mesafeler vardır ve bu durum çifti pek mutlu etmemektedir.
Üzgün de değilim sanırım. Daha çok şaşkınlık içindeyim, kendimden çok uzakta, senin bu kadar uzak ve aynı zamanda bu kadar yakın olabildiğine şaşırdım. Ayrılmadan önce sana iki şey söylemek istedim, bundan sonra da konuşmayacağım bununla ilgili, söz veriyorum. Birincisi; seni bir gün yine görmeyi çok umut ediyorum, çok istiyor ve buna ihtiyaç duyuyorum. Ancak şunu unutma lütfen, seni görmeyi hiçbir zaman istemeyeceğim senden- bu gururdan değil, ki zaten sana karşı gurursuzum biliyorsun, ancak sen istersen buluşmamız gerçekleşebilir. Yani, bekleyeceğim. Sen dilersen, söylemen yeterli. Aşkını kaybettim belki ama seni kaybetmek istemiyorum. Nasıl olduysa, bana o kadar çok şey kattın ki, bunların geri alınması mümkün değil. Şefkatin ve arkadaşlığın benim için öyle değerliydi ki hâlâ mutlu ve minnettar hissediyorum bunun için. Bunu söylemek beni utandırıyor ama; seni, beni artık eskisi gibi istemeyen kollarına atıldığım anda ne kadar çok seviyorsam, hâlâ öyle seviyorum. Ancak bu senin üzerinde herhangi bir baskı yaratmasın canım, hiçbir zaman bir görev bilinciyle mektuplar yazma bana. Sadece canın istediğinde yaz ve beni mutlu ettiğini bil.
Neyse, kelimeler aptalca geliyor. Bana çok yakın, çok yakın duruyordun, sana yaklaşmama izin ver. Ve lütfen, eski zamanlarda olduğu gibi, bana kalbimi geri ver.
Senin Simone’un
Edith Wharton ve W. Morton Fullerton 1907-1908 yıllarında oldukça ciddi bir ilişki yaşarlar. Wharton Amerika’ya dönünce Morton mektuplarını azaltır. Sonrasında ise Morton’ın başka bir kadınla birlikte olduğu haberi gelir. Ve Edith Wharton, bir mektup kaleme alır
Dün söylediğin gibi “öfkeli” olduğumu düşünme sakın, yalnızca kelimelerin ötesinde bir hüznüm ve şaşkınlığım var. Buna devam edeceğimi düşünüyorsan yanılıyorsun!
Buraya geri döndüğümde, en azından senden ara sıra haber alırım diye düşünmüştüm. Ama sen her gün yazdın bana, üç sene öncesinde yazdığın mektuplar gibi! Ve bu mektuplar da beni sana geri yazmaya teşvik etti, bana yüreğimdekileri yazmamı öğütlüyorsun sandım.
Ve daha sonra, ne bir ses, ne bir nefes. Üç gün oldu ve senden hiçbir şey yok. Eğer senin içindeki bir duyguya yaslayabilsem kendimi, güzel ve sadık bir arkadaşlık, en azından! En azından o zaman bir şeylere tahammül edebilirim, yazabilirim, hayatımı düzene sokabilirim. Ne istediğini bilmiyorum, kim olduğumu bilmiyorum!
Bana aşığınmışım gibi mi yazıyordun, yoksa herhangi biri gibi mi? Hangisisin, ya da ben neyim?
Herhangi biri değil herhalde ama bir arkadaş olmam muhtemel. Hayatım seni tanımadan önce çok daha iyiydi. Yani bu hadise, kötü geçen bir senenin kötü bitişi oldu.
Ernest Hemingway, Birinci Dünya Savaşı yıllarında Milano’da askerken yaralanır ve tedavi edildiği hastanedeki hemşire Agnes’a âşık olur. Ancak Hemingway 18, Agnes ise 26 yaşındadır. Hemingway’in evlenme teklifini de bu nedenle kabul etmez. Ve Agnes bir gün bir mektup kaleme alır.
Ernie,
Bu mektubu, uzun uzun düşündükten sonra yazıyorum sana ve korkarım ki seni üzeceğim. Ancak vereceğim hasarın kalıcı olmayacağına eminim.
Sen buradan ayrıldıktan sonra, kendimi, bunun bir aşk ilişkisi olduğuna dair ikna etmeye çalıştım çünkü sen bu konuda çok ısrarcıydın ve ben kendine bir şey yapmandan ürktüm.
Ancak şimdi, senden uzak geçirdiğim birkaç ayın ardından, sana hâlâ düşkün olduğumu biliyorum, fakat bu bir âşığınkinden çok bir annenin çocuğuna beslediği hisler gibi. Ve evet, senin için hâlâ Kid (Kurowsky ve Hemingway arasında bir takma isim) olduğumu biliyorum, ancak aslında öyle değilim ve günbegün bundan uzaklaşıyorum.
Yani, Kid (sen benim için her zaman Kid olarak kalacaksın), bir gün beni affedebilecek misin acaba? Kötü biri olmadığımı ve sana zarar vermek istemediğimi biliyorsun. Belki de hatayı en başında yaptım ben, ancak ben senden çok yaşlıyım ve bu değişmeyecek.
İleride senin adını çok duyacağımı biliyorum, seninle gurur duyacağımı ama canım, her ne kadar bugün için sabırsızlansam da, kariyerini aceleye getirmeni asla istemem.
Lütfen bunu haber verirken, benim için de ani bir gelişme olduğunu bil: Yakında evli bir kadın olacağım. Beni affedeceğini ve harika bir kariyerin adımlarını atarak, ne kadar harika bir adam olduğunu herkese göstereceğini ümit ediyorum.
Dostun,
Aggie
Anais Nin ile Baldwin birbirlerine âşık olduklarında her ikisi de evlidir. İlişkileri bir süre devam eder ancak günün birinde Baldwin eşine ve çocuklarına geri döner. Ve Nin, bunun üzerine bir mektup kaleme alır
Zavallı Larrycik, ne kadar da körsün! Bir kadın, ancak hiçbir şeye sahip değilken kıskançlık edebilir, ancak ben, tüm kadınlar arasında en çok sevilenim. Neden ötürü kıskançlık hissedeyim ki? Seni uzun zaman önce bıraktım, karşıma geçip ağladığında seni reddettim. Sadece arkadaş olabileceğimizi söyledim çünkü ölü ilişkilere ayıracak vaktim yok benim. Senin de içinin ölü olduğunu keşfettiğim an, seninle ilgili ilüzyon yok oluverdi aklımdan. Çok istesen dahi, hayatıma girmen mümkün değil artık. Henry Miller gibi ‘harika bir yazar’ haline getirdiğim genç erkekleri kıskanman saçma, çünkü onların aşk dolu dünyaları var ve kitaplar yazıyorlar, filmler çeviriyorlar, şiir, resim, müzik içinde geçiriyorlar hayatlarını.
Ben sevilmek için ısrar etmiyorum. Ben zaten sevginin içinde boğuluyorum ve bu nedenle mutluyum, güçle doluyum. Seninle birlikte olmak ise, bir rahiple beraber olmak gibiydi. İkimiz arasındaki sıcaklık farkı bile çok fazlaydı. O zavallı Amerikalı kadından gördüğün kıskançlığı bende asla göremeyeceğini bilmen gerekirdi.
Anais
Virginia Woolf’un bu mektubu diğerleri gibi bir ayrılık anlamı taşımıyor. Çünkü Wollf, mektubu kocası Leonard Woolf’a bıraktıktan kısa bir süre sonra hayatına son veriyor
Canım,
Yeniden delirdiğimi hissedebiliyorum. Artık bu kötü zamanları atlatamayacağımı da. Bu sefer iyileşemeyeceğim. Sesler duymaya başladım ve işime konsantre olamıyorum. Bu nedenle de, yapabileceğim en doğru şeyi yapıyorum. Sen bana, yaşatabileceğin en büyük mutlulukları yaşattın. Her açıdan. Bu hastalık yakama yapışıncaya dek, iki insanın beraber tadabileceği en büyük mutluluğu tattık. Daha fazla savaşacak gücüm kalmadı. Hayatını mahvediyorum, biliyorum, ancak bensiz de hayat devam edecek. Hayata devam edeceksin, biliyorum. Görüyorsun ki bu mektubu bile düzgün yazamıyorum. Okuyamıyorum.
Söylemek istediğim şey; hayatımdaki bütün mutlulukları sana borçluyum. Bana karşı her zaman çok destekleyici ve iyiydin. Bunu herkes biliyor. Eğer hayatımı kurtarabilecek biri olsaydı, bu sen olurdun. Ben her şeyimi kaybettim ama senin iyiliğin hep benimle olacak. Yaşamını daha fazla cehenneme çeviremem. Hayatta kimsenin, bizim mutlu olduğumuz kadar mutlu olabileceğini sanmıyorum.
V.
Kaynak: 1