17 yıl önce bugün, yağmurdan kaçmak isteyen bir grup insan, bir gaz patlamasına ve patlamanın şiddetiyle çevreye saçılan parça tesirli nesnelere yakalandı. Kimisi öldü, kimisinin kolu, bacağı koptu. Buraya kadar her şey normal. Yani normal dediysek, Türkiye koşullarında normal. Hani oluyor ya, 301 kişi ölüyor madende, yağmur yağıyor, insanlar otobüslerde boğuluyor falan, o anlamda normal yani.
Tam da o sıralar birisi vardı ki, Pınar diye bir kız, olmadık şeyleri kurcalıyor. PKK meselesine eğiliyor, Abdullah Öcalan’dan randevu almaya falan çalışıyor. Yani muktedirin hoşlanmadığı ne varsa, onu yapıyor, yapmakta diretiyor. Polis de baktı bu kız babadan, dededen “gomonist”, ee patlamaya da kılıf bulmak lazım.
İşte tam da bundan sonra Pınar Selek, insanlara -Perihan Mağden’in deyimiyle- “kim olduğunu değil, kim olmadığını anlatmak zorunda kaldı”. Az sonra okurken inanamayacağınız öyküyü, Pınar Selek bizzat en dibine kadar yaşadı. Onun en büyük “şansı”, kendisine inanan avukat bir babası ve savunmaya ısrarla dahil olan 103 avukatın daima onun yanında olması; çevresinden aldığı destekle hiçbir zaman yılmaması, mücadelesinden vazgeçmemesiydi.
Peki şimdi sormamız gerekmez mi? Siz şu satırları okuduğunuz sıralarda acaba kaç masum insan alâkası olmayan bir şeyle suçlanıyor, bunların kaçının savunmaya dâhil olabilecek güçlü, mücadeleci yakınları var ve en önemlisi bu insanların kaçı devletin adaletiyle mücadele etme gücünü kendisinde buluyor?
Umarız Pınar’ın “maruz kaldığı” bu son beraat, gerçekten de son beraat olur. Bakalım Yargıtay bu sefer müebbet vermeyip bizi şaşırtacak mı?
1. Babadan, dededen “terörist”
Pınar Selek, nam-ı diğer, Mısır Çarşısı bombacısı(!), 1971’de İstanbul’da doğdu. Babası avukat Alp Selek, dedesi Türkiye İşçi Partisi (TİP) yöneticisi ve eski milletvekili Cemal Hakkı Selek’tir. Erenköy İlkokulu’nu bitirdi. Notre Dame de Sion Fransız Lisesi’nde, ardından da Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde okudu. Yine Mimar Sinan’da yüksek lisans yaptı.
2. Sokak gazetesiyle başladı, sokağın kendisiyle devam etti
Sosyoloji okurken bir sokak gazetesi çıkardı ve dağıtımını da sokak çocuklarıyla birlikte yaptı. Tinerci çocuklarla vakit geçirir oldu. Bu çocukların ancak sanatla kurtulabileceğine inandı ve arkadaşlarıyla birlikte Tünel’de bir atölye kurdu. Ama atölyenin konukları sadece çocuklar değildi; travestiler ve Romanlar da atölyeye gelip gitmeye başladı.
3. İktidarın yapamadığını atölye yaptı
Atölyeye devam eden 50 çocuk, burada yapıp ürettiklerini açtıkları standlarda sattı. Atölye o kadar olumlu sonuçlar doğurdu ki, çocukların bir kısmı ailesine döndü, bir kısmı da iş bulup çalışmaya başladı. Hatta bu çocuklar bir bildiri de hazırladılar: “Biz sokak çocuğu değiliz, sokak sanatçısıyız.” (Ve yıllar sonra duruşmaya katılıp Pınar’a destek olanlar arasında bu çocuklar da vardı.)
4. Başarılı geçen okul yılları
Fransa’da Sophiantipolis UDEL Üniversitesi’nde ekonomi politik okudu. Lyon’daki Ecole Normale Supérieure’den “fahri doktora” unvanı aldı. Strasbourg Üniversitesi’nde siyaset bilimi doktorasını “Türkiye’deki Muhalif Hareketlerin Birbirleriyle Etkileşimi” başlıklı teziyle tamamladı.
5. Yasak bölgeye girdi: PKK
Bu arada Fransa’dayken PKK üyesi kişilerle iletişim kurdu. Amacı “tehlikeli de olsa” PKK meselesini araştırmak ve bunun için de Abdullah Öcalan’la görüşmekti. Onunla görüşmeyi yüksek lisans sonrasına bıraktı. İşte polis takibi de bu sıralar Fransa’da başladı.
6. Ezilen herkesin Pınar ablası o
En çok ayrımcılığa uğrayan, dışlanan gruplar (transseksüeller, seks işçileri vb.) hakkında yaptığı araştırmalarla tanındı. Gelelim Pınar Selek’in hayatını alt üst eden olaya, 1998’de gerçekleşen Mısır Çarşısı patlamasına.
7. Ve 9 Temmuz 1998
9 Temmuz 1998’de şiddetli yağıştan kaçmak isteyen birçok insan tarihi Mısır Çarşısı’na sığındı. Tam da bu sırada, saat 14.15’te çarşının girişindeki, Güzide Öztütüncü’nün çocuklarıyla birlikte işlettiği dönercide bir patlama oldu ve tam anlamıyla bir faciaya yol açtı. 7 kişinin öldüğü olayda, 10’u ağır olmak üzere 120 kişi yaralandı. Birçok kişi kolunu, bacağını kaybetti.
8.“Bomba bulgusuna rastlanmamıştır”
Bomba uzmanı polisler, inceleme yaptı ve altı rapor düzenledi. Bunların ortak noktası şuydu: “Bomba bulgusuna rastlanmamıştır.” Ekibin başında bulunan bir başkomiser de, duruşmada, tüpgaz kaçağından dolayı böyle bir patlamanın gerçekleştiğini belirtti. Sonraki süreçte yaşananlar o kadar karışık ve tahammül edilemez ki, size okurken sabır diliyoruz.
9. Cezaevi süreci ve işkenceler
<a
Pınar Selek de olayla ilgisi olamayan bir sebepten dolayı, yolda yürürken 11 Temmuz’da, patlamadan 2 gün sonra, Terörle Mücadele Şubesi tarafından gözaltına alındı. PKK üyesi olmakla suçlanıyordu. Bir hafta boyunca gözaltında tutuldu ve hiç kimseyle görüştürülmedi. Filistin askısı ve elektrik verme gibi işkencelerden geçirildi. Pınar’ın tutuklandığını duyan onlarca avukat da savunmayı üstlenmek için başvuruda bulundu.
10.“Tamam patlamayla ilgin yok, ama yine de suçlusun”
Bir haftanın sonunda, işkence altında ve tehditle imzalatılan ifadeleri kabul ettirildi. Bu süreçte tek bir avukat bile yardım edemedi Pınar Selek’e. (O zamanki prosedür, bugünkü gibi değildi.) bir kez daha hatırlatmakta yarar var. Bu süreçte Pınar Selek, patlamayla ilgili olarak suçlanmadı. Yöneltilen suçlama PKK üyesi olmaktı. Bu suçlamayla Selek hakkında 10 ila 15 yıl hapis cezası talebiyle dava açıldı.
11.Tutuklananlar, verilen ifadeler, sarsılan hayatlar
Dava açıldıktan 15 gün sonra Baran Öztürk adında biri, ilerleyen günlerde de 21 kişi daha gözaltına alındı. Bu kişiler özgür iradeleri(!) ile verdikleri ifadelerde, eylemlerin talimatını ve bombaları alınması konusunda tek bir kişiyi işaret etti: Pınar Selek. Bu andan itibaren Pınar Selek için daha kötü günler başladı. Yeni tayin edilen bilirkişi heyeti, 2 Kasım 1998’de verdiği raporda, patlamanın bombadan kaynaklanmış olabileceğine dair bulgular elde ettiğini belirtti.
12. Abdülmecit’in ifadesi durmadan değişiyor nedense
Bu arada bir gelişme(!) daha yaşandı. Abdülmecit Öztürk adlı itirafçı, emniyetteki ifadesinde bombayı Pınar’la birlikte koyduklarını belirtti, ama DGM savcısının huzurunda Pınar Selek’i tanımadığını, tüm bunların uydurmaca olduğunu söyledi. Sonra yan odada polislerle birlikte biraz vakit geçirince hafızası yerine geldi Abdülmecit’in ve savcıya söylediklerinden caydı.
13. Kadın Türkçe bilmiyor (konuşması gerekmiyor ki), yazması da yok (parmak izi alırız)
Tüm bunlara ek olarak polis Abdülmecit’in halasının da ifadesini aldı. Halası da nasıl olduysa Pınar’ı tanıdığını, Abdülmecit’le birlikte eve geldiklerini, Abdülmecit’in onu nişanlısı olarak tanıştırdığını belirtti. Zaten Abdülmecit de bombayı Pınar’la birlikte halasının evinde imal etmişti. Ama sonra daha da ilginç bir şey oldu. İfadesi dinlenmek üzere mahkemeye çağrılan halanın hiç Türkçe bilmediği ortaya çıktı. Bu kadın tercüman aracılığıyla mahkemede dinlenince kadının daha önce ifade vermediği, okuma yazmasının olmadığı, ne yazılı olduğunu bilmediği bir kâğıdın altına parmak bastığı, Pınar Selek’i de tanımadığı ortaya çıktı.
14. Bir tane yetmez, iki olsun
Tüm bunlar olup biterken Pınar Selek hakkında bir dava daha açıldı ve bu dava, 1999’da açılan ilk davayla birleştirildi. 2000 yılında dosyaya eklenen farklı bilirkişi raporları, veriler ışığında patlamanın bombadan kaynaklandığının söylenemeyeceğini vurguluyordu. Bu rapor, daha önce emniyet tarafından “sipariş” edilen raporu çürütüyordu.
15. Heyet heyet üstüne
<a
19 Nisan 2001’de -belli ki birilerinin memnuniyetsizliğinden dolayı- emniyet, savcılığa bir yazı yazdı ve yeni bir bilirkişi heyetinin daha inceleme yapması gerektiğini söyledi. Bu yazıyla birlikte, İçişleri Bakanlığı’na ait olan ve patlamanın bombadan kaynaklandığını gösteren bir rapor da gönderildi. Mahkemenin bir talebi olmadığı halde İçişleri ve Emniyet, mahkemeye müdahale etmeye karar verdi. Ama bunlarla da yetinilmedi. Mahkeme Jandarma Kriminal Dairesi’nde yeni bir rapor hazırlanmasını istedi ve beş kişilik yeni bir bilirkişi heyeti seçti.
16. Bir kişi “Katılmıyorum” diyor
Bu heyettekileri hazırladığı ve imzaladığı rapor ise, patlamanın bombadan kaynaklandığını yazıyordu. Fakat heyette bir fikir ayrılığı vardı. ODTÜ öğretim üyesi olan bir profesör rapora katılmadığını belirterek apayrı bir rapor hazırladı. Sonuç olarak mahkeme, 2006’da patlamanın kaynağının bulunamadığına ve Mısır Çarşısı ile ilgili bir karar verilmesine gerek olmadığına hükmetti.
17.Beraat-temyiz-beraat-temyiz-beraat-temyiz
Fakat Cumhuriyet savcısı bu karardan memnun kalmadı ve temyize gönderdi. Yargıtay da mahkemenin mahkûmiyet ya da beraat yönünde bir karar vermesi gerektiğini belirterek kararı bozdu. Bunun üzerine 2008 yılında mahkemeden beraat kararı çıktı. Ama aynı savcı bu kararı da beğenmedi ve temyize gönderdi. Temyize giderken savcı dosyadan Abdülmecit Öztürk’ün adını sildi. Yani anlayacağınız savcı Abdülmecit Öztürk hakkındaki kararı temyiz etmiyor ama Pınar Selek hakkındaki kararı temyiz ediyordu.
18. Esastan bozalım da, bozduğumuz anlaşılmasın
Yargıtay da çok adil(!) bir karar aldı ve Pınar Selek’in ağırlaştırılmış müebbet hapisle mahkûm edilmesi gerektiğini düşündüğü için kararı “esastan” bozdu. Yargıtay başsavcılığı patlamanın bombadan kaynaklandığı kesin değildir dese de, Yargıtay Genel Kurulu patlamanın bombadan kaynaklandığı konusunda hiçbir tereddüdü olmadığını söylüyordu.
19. Sevil Atasoy: “Tespit yok, yöntem var”
Bir başka ilginç nokta da, bilirkişi raporlarından birini yazan Sevil Atasoy verdiği demeçte, şunları söylüyordu: “Bizim raporumuzda, patlamanın bombadan meydana geldiğine dair bir tespit yok, bu konuda söylenmiş tek bir cümle de yok, raporumuzda patlamanın nasıl ve neden meydana geldiğinin saptanabilmesi için bilimsel olarak izlenmesi gereken yol ve yönteme dair bilgiler var.”
20. Savcı bile şok geçiriyor
Süreç işlerken yasalarla ilgisi olmayan o kadar çok şey yaşandı ki, bazen, bu sürece dâhil olan herkesin ağzı açık kaldı. Duruşma savcısı bile tepkisini “Şoke oldum, beklemiyordum” şeklinde dile getirdi. Beraat kararı veren mahkeme, bir buçuk yıl sonra kendi verdiği karardan döndü ve ceza dairesinin bozma kararına uymayı uygun gördü. Fakat bunu uygun gören mahkeme başkanı, mahkemeye o zamana kadar başkanlık eden kişi değildi. Hasta olduğu için onun yerine görevlendirilmiş geçici bir başkandı. Düşünebiliyor musunuz? Davaya şimdiye kadar hiçbir şekilde müdahil olmayan, davayla ilgili hiç bilgisi olmayan bir hâkim, sanık hakkında müebbet ceza vermeyi uygun gördü.
21. Başkan hastayken yedek başkan halletsin
Bir de öğrenildi ki, asıl başkanın 45 günlük bir raporu var ve duruşma bu asıl başkanın raporu bitmeden gerçekleşecek. Demek ki birileri, bu işi, yıllardır davayı takip eden mahkeme başkanı istirahatteyken oldubittiye getirip kapatmak istiyorlar. İşin en tatsız tarafı da, bu süreci oldubittiye getirmeye çalışan hâkim daha sonradan Yargıtay üyeliğine seçilerek bir bakıma ödüllendirildi. Varın gerisini siz düşünün…
22.Beraat again, again and again
Her neyse diyelim ve devam edelim. (Bitti mi sandınız?) Pınar Selek 9 Şubat 2011 tarihli duruşmada beraat etti. Ama Yargıtay kararı yine bozdu. 12. Ağır Ceza Mahkemesi Pınar Selek’i 24 Ocak 2013’te ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırdı. Selek, Strasbourg’ta yaptığı açıklamada mücadelesini sürdüreceğini söyledi.
23. And the last beraat
19 Aralık 2014’te de İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi, yıllardır devam eden davada Pınar Selek’in beraatına karar verdi. Bu artık o kadar alışıldık bir olaya dönüştü ki, “yerel mahkeme beraat verdiğine göre Yargıtay ağırlaştırılmış müebbet verecek” esprilerine neden oldu. 4. (ve umarız son) kez beraatından sonra yaptığı yorum takdire şayandı: “Mutlu kadınlara dayanamayan bir iktidarla boğuştuğumu hissediyorum.”
24. Yapılacak bir şeyler mutlaka vardır
Pınar, cezaevinde bulunduğu sıralarda da boş durmadı, birileri için bir şeyler yaptı. Kanser hastası Hanım Baran’ın son günlerini çocuklarının yanında geçirmesi için girişimlerde bulundu ve serbest bırakılmasını sağladı. Deli gibi kitap okudu. Ayrıca cezaevinde Üç Silahşörler’in çevirisini tamamladı.
25. Travestiler, sokak çocukları ve eşcinseller
Davayı izleyip ona destek olanların arasında tanıdığımız ve tanımadığımız birçok kişi vardı: İlhan Selçuk, Yaşar Kemal, Vedat Türkali, Baskın Oran, Akın Birdal, Filiz Koçali, Jülide Kural, Zeynep Oral, Pınar İlkkaracan, Osman Kavala, Ferhat Tunç, Derya Alabora, Filiz Karakuş, travestiler, eşcinseller, sokak çocukları ve dahası…
26. Ve kitapları var tabii ki
Bazı kitapları şunlar Pınar Selek’in: Su Damlası, Barışamadık, Maskeler Süvariler Gacılar, Sürüne Sürüne Erkek Olmak, Yolgeçen Hanı, Şiddet Siyaset ve Medenilik. Selek, bunlardan “Sürüne Sürüne Erkek Olmak” ile 2009 Pen Duygu Asena Ödülü’ne lâyık görüldü.
27. Medya ne demişti?
19 Ağustos’ta emniyet müdürü, bombacı teröristlerin yakalandığı bilgisini verdi. Dönemin bazı medya kuruluşları bu haberi şu şekilde paylaştı okuyucularıyla:
* Milliyet: Uzmanların tüp patlaması raporu verdiği Mısır Çarşısı’ndaki facianın gerçek nedeni gizli bir operasyonla açığa çıkarıldı. Yakalanan 17 PKK’lının eylem hazırlığında oldukları açıklandı.
* Radikal: İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir, 9 Temmuz’da Mısır Çarşısı’na bomba koyarak yedi kişinin ölümüne, 121 kişinin de yaralanmasına neden olan teröristlerin yakalandığını açıkladı.
* Sabah: Mısır Çarşısı bombacısı “Leyla” kod adlı Pınar Selek, her türlü malzemeden bomba yapma yeteneğine sahip soğukkanlı bir katil.
Bonus 1: Pınar’ın Şarkısı’nı dinlediniz mi?
<a
Müzisyen Aygül Erce, olan bitene tepki olarak Pınar Selek için bir şarkı yazdı.
Bonus 2: Öteberi’nin 26 Temmuz 2012 tarihli programı
Pınar Selek’in ve içine itildiği davanın konuşulduğu izlenesi bir program.