Yaşar Kemal’in her geçen gün solan bedenine inat düşüncelerinin hiçbir zaman yaşlanmayacağını bildiği için “Yaşlanmaz Şair Çocuk” dediği Necati Cumalı şiir, roman, hikâye, deneme, tiyatro, günce gibi pek çok edebi türde eser veren, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatının en tanınmış yazarlarındandır. Doğum ve ölüm tarihleri ocak ayına rastlayan yazarımızı şiirleriyle anmak istedik.
1. Günaydın
Günaydın tavuklar, horozlar
Artık memnunum yaşamaktan
Sabah erkenden kalktığım zaman
Siz varsınız;
Gündüz işim var, arkadaşlarım,
Gece yıldızlar var, karım var,
Günaydın tavuklar, horozlar!
Necati Cumalı 13 Ocak 1921 tarihinde o yıllarda Yunanistan sınırları içindeki Manastır’a bağlı Cuma kazasında altı çocuklu bir ailenin ilk çocuğu olarak dünyaya gelir. Ailesi 1923 Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi kapsamında Türkiye’ye göç ederek İzmir’in Urla ilçesine yerleşir.
2. Bir gül açıyorsa
Bir gül açıyorsa şimdi Türkiye’de
Aşkla ümitle açıyor
Adsız unutulmuş her bahçede
Bir gül tomurcuklanıyorsa
Sabaha karşı gecede
Açmak için tomurcuklanıyor
Aşkla ümitle
Sevinçle yaşamak için tomurcuklanıyor
Kanın aktığı yerde
Göz yaşının aktığı yerde
Karanlığı içinde kahrın
Güller açıyor işte
Ortaöğrenimini 1938’de İzmir Atatürk Lisesinde tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesine giren Necati Cumalı’nın ilk şiiri, 1939’da Urla Halkevi Dergisi Ocak’ta, sanatsal değere sahip ilk şiiri ise 1940’ta Varlık dergisinde “Netice” ismiyle yayımlanır.
3. Güneş Delisi
Akan suyu severim ben
Işıldayan karı severim
Bir yeşil yaprak
Bir telli böcek
Yeşeren tohum
Güneşte görsem
Sevinç doldurur içime
Bir günü
Güzel bir günü
Güneşli bir günü
Hiçbir şeye değişmem
Onun için savaşı sevmem
Onun için zulmü sevmem
Onun için yalanı sevmem
Bilirim yaşamaz güneşte
Bilirim yaşamaz yan yana aşkla
Ne haksızlık
Ne korku
Ne açlık
Orhan Veli, Oktay Rıfat, Cahit Sıtkı, Nurullah Ataç gibi önemli edebiyatçılarla tanıştıktan sonra onların etkisiyle şiirine yön verir, ancak şiir yazdığı dönemin hakim şiir anlayışı olan Garip Akımına katılmaz. Garipçilerin şiirlerinden farklı olarak yalın, aydınlık anlatımlı, lirik şiirler yazan Necati Cumalı, çocukluğundan başlayarak hayatında yer alan olayları şiirlerine konu edinir.
4. Güzel Aydınlık
Akdeniz göklerinden
Köpüklerden, limon çiçeklerinden
Gözlerimde kalan
Güzel aydınlık
-Nesrin’i bir defa öptüm
Beyaz badanalı odam
Annemin yüzüne, soframıza
Gençlik hülyalarıma düşen
Güzel aydınlık
-Ümitsiz kaldıkça seni düşündüm
Biz fakirdik ama iyi insanlardık
Bolluk yıllarında da
Felâket günlerinde de
Seni yanı başımda gördüm
Güzel aydınlık
Tatlı aydınlık
1941 yılında Hukuk fakültesinden mezun olduktan sonra Ankara’da Toprak Mahsulleri Ofisinde bir yıl kadar çalışır. Daha sonra askerlik görevi nedeniyle Ezine’ye giden Cumalı’nın ilk kitabı “Kızılçullu Yolu” 1943’te yayımlanır. Askerlikten döndüğü 1945 yılında Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nde çalışmaya başlar ve askerliği sırasında yazdığı şiirleri aynı yıl “Harbe Gidenin Şarkıları” adıyla yayımlar.
5. Her Dilde Türkülerin Meramı Bir
Her dilde türkülerin meramı bir
Sıla, iki gözlü bir ev, bir gelin
Kovboyun dilinde yavuz bir at, bir kement
Doğuda, bizim çobanların dilinde
Taze ekmek, taze peynir
Mutlu olmak her vakit elimizdedir
Bütün istediğimiz bundan ibaret
Köylüye toprak, kovboya kement
Her şeyin başında, her şeyden önce
Hürriyet
1945’ten itibaren Ulus Gazetesi sanat sayfasında, Varlık, Ülkü, Ankara gibi dergilerde sürekli olarak şiirleri yayınlanır. Ulus gazetesinde şiirlerinin yanı sıra hikâye türündeki ilk denemelerini yayımlamayı da sürdüren Necati Cumalı’nın yayınlanan ilk hikâyesi 1945 yılında Yücel dergisinde yayınlanan Aysız Geceler’dir.
6. Gölge
Ah, bir gün bir bulut üstümüze gölge edecek
Güzel yüzün, kaybolacak aynalarda sularda
Öyle sönen lambalar gibi alaca karanlıkta
Gelecek ölüme razı değilim.
Adını yazıyorum, saçlarını çiziyorum
Eğilip düşünüyorum boş kağıtlara
Sensin işte, yalnız sensin sevdiğim
Her haline ayrı bir şiir söylemeliyim.
Ankara’da Cahit Sıtkı Tarancı ile aynı evi paylaşır Necati Cumalı 1949 yılında sahnelenen “Boş Beşik” adlı oyunu ile dikkatleri çeker. Aynı yıl Ankara’daki görevinden ayrılarak İzmir’e gider.
7. Eksik Güneşler
Kaç günümüz varsa şunun şurasında
O kadar güneşimiz var
Her günlük hakkımızdır mutluluk
Anla
Dün bugün eksilen güneşler
Ödenmez yarınla
1957’ye kadar Urla ve İzmir’de avukatlık ve memurluk yapar. “Güzel Aydınlık” (1951), “İmbatla Gelen” (1955), “Güneş Çizgisi” (1955) adlı şiir kitapları ve “Yalnız Kadın” adlı hikâye kitabı İzmir’de iken yayımlanır.
8. Çıplak
Bereketli göğüslerin
Dudakların aşkla ıslak
Cennetten kovulan ırmak
Yatağımda çırılçıplak
Her gece gürül gürül ak
Yıkık yönlerimi götür
Umutsuzluğumu yıka
Yarına beni değiştir
Geldiğin yerlerim yeşil
Gittiğin yerlerim kurak
1955’ten sonra şiir, hikâye, roman çalışmalarını birlikte sürdürür. Urla ve çevresine ait gözlemleri, avukatlık yıllarında karşılaştığı olaylar ve baktığı davalardan edindiği izlenimler eserlerine şekil verir. Özellikle Ege yöresindeki kasaba ve kırsal kesim insanlarının sorunlarını işler bu eserlerinde.
9. Kar Aydınlığında
Sen sıcaktın yataklar sıcak
Pencerende aydınlık kar
Ateşim kömürüm esmerim benim
O günlerin tadı başka nerde var
Gençtik âşıktık deliydik
Seviştikçe ağardı karanlıklar
Bunca dağın karlarını erittik…
1956’da İzmir’de Ara Tiyatro’yu kurar ve yöneticiliğini üstlenir. 1957’de “Değişik Gözle” kitabıyla Sait Faik Hikâye Armağanını kazanan yazarımız o yıl avukatlığı bırakarak kendi imkanları ile Paris’e gider.
10. Sonuna Geliyoruz
Sonuna geliyoruz dostum
Eksiliyor soframızda
Bir bir iskemleler
Duyuyorum içimde
Yeşeriyor baş verip
Toprağa vereceğim tohum
Bu yaştan sonra her şey
Uzak yakın bana eşit geliyor
Toprağı daha bir seviyorum
1957-1959 yıllarında Türkiye’nin Paris Büyükelçiliği Basın Ataşeliğinde çalışır. Paris yılları “Aşk Duvarı” ve “Zorla İspanyol” gibi bazı oyunlarına ve kimi hikâyelerine kaynaklık eder. 1959’da artık “Hayatını edebiyat adamı olarak kazanma” kararıyla yurda dönerek İstanbul’a yerleşir.
11. Yaz Geçti
Bütün yaz
Kuyunun başında yedik
Akşam yemeklerini
Cevizler iç tuttu
Bademlerin kabukları kurudu
Ayvalara sindi gün ışığı
Yaz geçti
İçeriye aldık
Masayı sandalyeyi
Karıncalar ortalardan çekildi
Kuyunun taşında arılar yok
Boş kova devrik durur şimdi
1959-1963 yılları arasında İstanbul Radyosunda redaktörlük yapan yazarımızın ilk romanı “Tütün Zamanı” 1959’da tefrika edilir. Avukatlık yıllarında edindiği gözlemlerine dayanan “Susuz Yaz” öyküsünü 1960 yılında yazar. Üç perdelik bir oyun olarak tiyatroya da uyarladığı bu öykü, Metin Erksan tarafından filme çekilir ve 14. Uluslararası Berlin Film Festivalinde Altın Ayı Ödülünü kazanarak (1964) Türk sinemasında bir çığır açar.
12. Yağmurlu Deniz
Bırakın beni
Dışarda yağan yağmurlar alsın
Yanı sıra yağan yağmurların
Kaldırımların dibinden dibinden
Mutludur denize doğru giden
O her gün oyuklarından yere iner
Yaprak yaprak merdiven bir ağacın
Biraz dudak boyar biraz taranır
Önünde içi yağmur dolu bir aynanın
Çıkar adımlarını yağmurlara bırakır
Açıklarda denizin üstünde yüzen
Yağmurlarlayım ben
Aşk yorgunu dinlenen
1960 yılında hariciyeci Berin Teksoy ile evlenen sanatçı, 1963’ten sonra yaşamını roman ve oyun yazarlığı ile sürdürür. Eşinin işi nedeniyle 1963-1965’te Tel Aviv ve Paris’te bulunan Cumalı, yazdıklarıyla Anadolu insanını anlatırken kimi zaman tepkilerle karşılaşır. Bazı kesimler onun yazdıklarından öylesine korkar ve yazılarını öylesine sakıncalı bulurlar ki eşi Berin Teksoy’u görevden alırlar.
13. Şarkılar
Ağladığını istemem ben ölürsem
Beni en sevdiğin halinle hatırla
Uzak bir yerde çalıştığımı düşün
Hayatta olduğuma inan
Bir gün gelir kendiliğinden
Geçer bütün üzüntün
Her yeni gelen günü
Yeni bir ümitle beklemeli
Her yeni gün
Yeni havalarla gelir
Gece, yağan yağmurla uyursun
Sabah bir de bakarsın odan güneşli
Her gelen vapuru, treni
Yeni bir ümitle beklemeli
Her gelen vapur, tren
Yeni insanlarla gelir
Ben esmerdim güzelim
Bu sefer sarışını seversin
Aşk yaşayanlar içindir.
Eşi Berin Hanım 1966 yılında görevden alınınca İstanbul’a yerleşirler. 1967’den itibaren Makedonya, ABD, Sovyetler Birliği, Bulgaristan, İran, Yunanistan, Almanya, Çekoslovakya, Finlandiya’ya yurtdışı geziler yapan Cumalı’nın eserlerinin oluşmasında bu gezilerinin büyük etkisi olur.
14. Uzak Haziran
İki dudak arası bir zaman
Göz göze geldikse geçerken
Mayısla haziran arasında
Yağmurlu bir saçak altından
Aşktı uçup giden üstümüzden
Aşktı değip geçen yanımızdan
Uyanıp kış uykularından
Şubatla mart arasında
Eylülle ekim arasında
Yaz sularından kıyıya çıkan
İki adım arası bir zaman
Göz göze geldikse geçerken
Günlük güneşlik bir kaldırımdan
Aşktı uçup giden üstümüzden
Aşktı değip geçen yanımızdan
Aşktı görmedik bilmedikse
Kim bilir hangi eylül bir daha
Hangi uzak haziran
“Makedonya 1900” ile 1970 yılında ikinci kez Sait Faik Hikâye Armağanını, “Yağmurlu Deniz” adlı kitabıyla Türk Dil Kurumu 1969 Şiir Ödülünü, “Dün Neredeydiniz” adlı oyunuyla Kültür Bakanlığı 1981 Tiyatro Ödülünü, “Tufandan Önce” kitabıyla 1984 Yeditepe Şiir Armağanını, “Viran Dağlar” romanı ile 1995 Orhan Kemal Roman Armağanı, Yunus Nadi Roman Ödülü ve Ömer Asım Aksoy Ödüllerini kazanır. Türk tiyatrosuna katkılarından dolayı kendisine 2000 yılında Tiyatro Yazarları Derneği tarafından Onur Ödülü verilir.
15. Son
İçimden hep iyilik geliyor
Yaşadığımız dünyayı seviyorum
Kin tutmak benim harcım değil
Çektiğim bütün sıkıntıları unuttum
Parasız pulsuzum ne çıkar
Gelecek güzel günlere inanıyorum
Gelecek güzel günlere
Sonunda galip geleceğine eminim
İyiliğin, zekânın ve cesaretin
İmanım var zaferine
Aşkın, adaletin ve hürriyetin
Yetiştiğim halkın içinde
Bütün şiirini duydum
Çalışmanın ve sefaletin
Kulak verin işe gidenlerin türkülerine
Yorgun argın dönüşlerini seyredin.
Şairleri peygamberleri düşünüyorum
Yaşamak o kadar tatlı ki
Daimî bir sevgi içinde
Galip sesini işitiyorum hakkın
Asırlarca zulme ve işkenceye
Gelecek güzel günlere inanıyorum
İmanım var bereketine toprağın
Ve makinenin kudretine
Parasızım pulsuzum ne çıkar
Huzuru içindeyim rahata kavuşanların
Hayatının son senelerinde.
10 Ocak 2001 tarihinde yakalandığı karaciğer kanserinden kurtulamayarak İstanbul’da hayata veda eden Necati Cumalı, ölümünden sonra 2001 yılı Şiir Büyük Ödülüne değer bulunur. Aynı yıl Urla’da çocukluğunu geçirdiği ve daha sonra eşiyle birlikte yaşadığı evi “Anı ve Kültür Evi” olarak ziyarete açılır.