Yırca’dan hem güzel hem de kötü haberler aldık. 6 bin zeytin ağacının kesilmesine üzülürken, Danıştay’dan santral için durdurma kararı çıktı. Buruk bir sevinç vardı hem köylülerde hem de kalbi Yırca’da olanlarda. Biz de Yırca’dan ilhamımızı aldık ve bu listeyi hazırlayalım dedik.
Kötü haberlere boğulduğumuz, moralsizlikle depresyon arasında gidip geldiğimiz şu günlerde güzel şeyleri hatırlamaya ihtiyacımız var. Türkiye’nin dört bir yanında insanlar; deresi, ağacı, kenti, yaşam hakkı, emeği için direniyor. Çoğundan haberdar bile olamıyoruz. Biz de istedik ki; tüm baskılara, şiddete rağmen direnenlere bir selam edelim, direnişleri ile gelecek kuşaklara güç verenleri de hatırlayalım.
Listeyi hazırlarken atladıklarımız olmuştur elbet. Bize yorumlarınız ve bilgileriniz ile katkıda bulunun, yeni listeyi beraber yapalım. Kazanılan direniş olaylarını gördükçe cesaretimiz güçleniyor, umudumuz çoğalıyor ne de olsa. Direnişiniz bol olsun…
En Güzel Mayıs, 1 Mayıs
Direniş listesine 1 Mayıs ile başlamak anlamlı bizce. Türkiye’de 1 Mayıs demek; gaz, cop, polis demek; TOMA demek, akrep demek. Buna rağmen her sene binlerce işçi 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı kutlamak için sokaklara dökülüyor. Tüm yasaklara rağmen… ‘Taksim diye diretmenin anlamı yok’ diyenlere 1 Mayıs 1977 diyoruz, başka da bir şey demiyoruz. Öğrenmek isteyen için onlarca kaynak mevcut. 1 Mayıs’ı dünyada bayram gibi kutlayan da var, bizim gibi bayram şekeri niyetine gaz yiyen de… Günün anlam ve önemi, tarihinde saklı. Uzun çalışma saatlerine -ki bazen 16 saate, hatta daha fazlasına varıyordu- karşı işçiler örgütlendi. Talep netti; günlük çalışma saati 8’e çekilsin. Bu insani talep, şiddetle karşılık buldu. Olaylar 1886 yılının 1 Mayıs’ında zirveye çıktı. ABD’nin Chicago kentinde işçiler, iş gününün 8 saat olması için genel greve gitti. Polisin ateş açması sonucu, çok sayıda işçi öldü ve yaralandı. İşçi liderleri düzmece tanıklar ve kanıtlarla idam edildi. Bundan üç yıl sonra II. Enternasyonal, 1 Mayıs’ın bütün dünyada İşçilerin Birlik ve Mücadele Günü olmasını kararlaştırdı. Şimdilerde ‘fazla mesai’ diye bir şeyden söz edebiliyorsak, bunu nelere borçlu olduğumuz ortada. ‘Sekiz saati takan yok, patron gece gündüz çalıştırıyor’ dediğinizi duyar gibiyiz, bunu da kendi mücadelesizlik tarihimize yazalım.
Anayasada adı geçen direniş
Yasalarda işçilerin grev hakkının olmadığı, grevin yasa dışı sayıldığı ve grev yapanların cezalandırıldığı 1963 Türkiye’sinde, Kavel Kablo Fabrikası’nda işçiler 28 Ocak 1963’te iş bırakma ve direniş eylemine başladı. İşçiler fabrikayı işgal edince onları dağıtmak için devreye polis girdi. Saldırıda işçiler yaralanırken, polise karşı geldikleri gerekçesi ile 29 işçi hakkında tutuklama kararı çıkarıldı. Direniş, işçi eşlerinin katılımı ve başka fabrikaların da desteği ile çığ gibi büyüdü. 35 gün süren direnişin ardından bir anlaşmaya varıldı. Eylem, çalışma hayatını düzenleyen yeni yasaların çıkarılmasında önemli bir rol oynadı. 15 Temmuz 1963’te kabul edilen ve 24 Temmuz 1963’te yürürlüğe giren 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’nda yer alan madde, Kavel maddesi olarak tarihteki yerini aldı.
Paşabahçe’de direniş geleneği başlıyor
Karşımızda üç bilinenli bir denklem var: CHP, İş Bankası ve Türk-İş… 1935 yılında kurulan Paşabahçe, tanıklık ettiği onlarca direniş ve verdiği ilham ile bir çay bardağından, kavanozdan daha fazlasını ifade ediyor. Yıl 1966, çalışma koşulları kötü. Mevcut hakları özetleyecek tek bir kelime var: Yok. Daha iyi çalışma koşulları için sendikanın çağrısıyla 2200 işçi greve gitti. Paşabahçe İskele Meydanı’nda bir de miting düzenleyen işçiler inanılmaz bir destek buldu. Başka işçi arkadaşları, aileleri ve mahalle sakinlerinin desteği ile birleşti grev. Tabii patronlar da boş durmadı. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) üyelerinden bir grup, gazetelere verdikleri ilan ile “madden ve manen” Paşabahçe patronunun yanında olduklarını duyurdu. Bu sırada Türk-İş de boş durmadı ve grevi sonlandırmaya çalıştı. (Bkz. Tekel direnişi ve Türk-İş) Günümüzde çoğumuz için inanılmaz olan bir sürü eylem biçimi o günlerde kullanılmış. Örneğin; halka İş Bankası’ndan mevduatlarını çekme çağrısı yapılmış ve karşılık bulmuş. Bu kampanya sonucunda İş Bankası’ndan çekilen para miktarı milyonları aşmış ya da Paşabahçe ürünleri boykot edilmiş. (Bkz. Gezi direnişi ve boykot çağrıları) Grevin bulduğu destek tabii ki cezasız kalmadı ve günümüzde de sık başvurulan yöntemlerden biri devreye girdi. Bakanlar Kurulu “halkın sağlığını tehlikeye düşürdüğü” gerekçesiyle grevi 1 ay erteledi. Lafı uzattık, farkındayız ama bu grev hem tarihi hem de günümüze söyledikleri açısından çok önemli. Topluyoruz… İşçilerin grevi sona erdi ama bu direniş, Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) kuruluşuna ön ayak olurken kendinden sonraki pek çok işçi hareketine de örnek oldu.
Haziranlar bir başka güzel
Yıl 1970, aylardan haziran. Tarihe “Haziran Direnişi” olarak geçen iki günde sendikaya desteğin, işçi dayanışmasının örnekleri yaşandı. İstanbul, İzmit çevresinde yaklaşık 150 bin işçiyi sokaklara döken gelişme, DİSK’e geçişlerin engellenmesine yönelik çıkarılması planlanan yasa tasarısıydı. Bunu protesto etmek amacıyla iş bırakan ve sokağa çıkan işçilerin birleşmesini engellemek amacıyla yine tanıdık yöntemler devredeydi. Vapurların iptal edilmesi ya da Galata Köprüsü’nün açılması gibi… Eylemler istediğini elde etti ve yeni sendika yasası uygulamaya konulamadan iptal edildi.
Bir kadın direniyor…
2008 yılında Düzce’de işten çıkarılan 46 işçinin 13’ünün sendika sebebiyle işten atıldıkları mahkeme kararıyla belirlendi. İşçiler direnişe geçti ama içlerinden bir isim ön plana çıktı: Emine Arslan. Sefaköy’deki Desa fabrikasının önünde tam 175 gün boyunca tek başına direndi. Yeri geldi baskı yapıldı, yeri geldi itilip kakıldı ama o vazgeçmedi. Emine Arslan direnişinde haklıydı ve kazandı. İşe iade davasını kazananlardan biri olan Arslan, mücadelenin de sembolü haline geldi.
5 yıl, 3 HES ve 1 zafer
Beş yıl önce Erzurum’da yaşlı genç, çoluk çocuk onlarca insanın bir olup bir kepçeyi durdurduğu görüntüleri izledik. Bu, uzun soluklu bir mücadelenin de başlangıcıydı. Tortumlu köylüler, derelerine yapılmak istenen HES’lere karşı deresini, toprağını savunmaya geçti. Mücadelen yılmayınca karşılarında devleti görmeleri uzun sürmedi. Polisin copuna da gazına da eyvallah demediler. Seslerini ülkeye duyurmayı başardılar. Ve nihayet geçtiğimiz günlerde, güzel haber çıkageldi. Yargıdan “HES’lere karşı iptal kararı” geldi.
BEDAŞ’ı işçiler çarptı
Ülkemizde sendikanın ve sendikalının çok sevildiğinin kanıtlarından biri de, BEDAŞ işçilerinin başına gelenler. BEDAŞ işçileri sendikalı oldukları gerekçesiyle işten çıkarıldı. İşçiler 208 gün süren bir direnişle buna karşılık verdi. Direnişleri ile işçiler taleplerini kabul ettirdi.
Bize Gerzeli Derler, Biz Yeşili Severük
Dile kolay, beş yıl. Gerze halkı tam beş yıl boyunca termik santrale karşı mücadele etti. Anadolu Grubu’nun Sinop’un Gerze ilçesindeki termik ısrarına, ilçe halkı inadıyla cevap verdi. Yeri geldi sırayla nöbete durdular, yeri geldi seslerini duyurmak için şarkı söylediler.
“Bize Gerzeli Derler, Biz Yeşili Severük” diye şarkı söyleyen Gerzeliler, mutlu sona ulaştı. Projeye Orman ve Su İşleri Bakanlığı olumsuz görüş verince Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da veto etti. Böyle bir direnişle karşılaşılmasaydı, proje için bakanlıktan olumsuz görüş çıkar mıydı? Tamam, tamam hepimizin cevabını bildiği soruları sormuyoruz.
Kazanıyoruz öyleyse işçi çıkaralım!
İlk Paşabahçe direnişi, o işletmede grev geleneğini de başlatmıştı. O tarihten sonra aynı işletme birkaç yıl arayla çok sayıda greve şahit oldu. Bunlardan biri de 2013 yılında Şişecam işçilerinin başlattığı direnişti. Topkapı’daki Şişecam fabrikasının kapanıp Eskişehir’e taşınması nedeniyle 422 işçi işsiz kaldı. İşveren belli işçilerin -o da haklarının yarısını bırakarak- başka fabrikalarda çalışabileceğini söyledi. Mevcut haklarını koruyarak Eskişehir’e ya da Şişecam’ın diğer fabrikalarında çalışmak isteyen işçiler direnişe geçti. 13 gün boyunca direnen işçiler zafere ulaştı.
Koç Üniversitesi ezber bozdu
Bundan 10 yıl önce deselerdi ki, “bir vakıf üniversitesinde işçiler direnişe başlayacak, öğrencisiyle akademisyeniyle herkes işçilere destek olacak”, inanmazdık. Ama oldu, ezberler bozuldu. 161 taşeron işçinin haksız yere işten atılmasıyla başladı her şey. İşçiler, Koç Üniversitesi önünde direnişe başladı. Öğrencilerin direnişi sahiplenmesi ile vakıf üniversitelerinde görmeye alışık olmadığımız sahnelere şahit olduk. Direniş, 22 maddelik bir müzakere sürecine dönüştü ve 18 maddenin üniversite yönetimi tarafından kabul edilmesiyle son buldu. Varılan anlaşmaya göre; işten atılan 161 işçi işlerine geri döndü ve seçimle iş başına gelecek olan taşeron izleme komitesinin kurulması kararlaştırıldı.
Bu yılın modası: Kazova
Bir gece fabrikaları boşaltıldı. Patronlar sessiz sedasız çekip gitmiş, 94 işçi de maaş ve tazminat alamadan ortada kalmıştı. İşçiler bir karar vermek zorundaydı. Ya hakları için mücadele edecekler ya da durumu kabul edeceklerdi. Onlar zor yolu seçtiler; hakları için mücadele etmeye karar verdiler ve fabrikayı işgal ettiler. 10 ay boyunca fabrikada direnen, eksik ekipmanla da olsa üretime devam eden Kazova işçileri, sonunda zafere ulaştı. Patronları Ümit Somuncu ve Mustafa Umut Somuncu’ya açtıkları davalardan birini kazanan işçiler, alacaklarına karşılık işgal ettikleri fabrikadaki makinelerin de sahibi oldu. Şimdilerde ise işçiler patronsuz üretime Özgür Kazova İşçileri olarak devam ediyor. Hatta halihazırda yürüttükleri bir kampanya da var. Kobane’yle dayanışmak için kazak kampanyası başlatan Özgür Kazova Kooperatifi’ne destek olmak için bugün yani 25 Kasım’da Caferağa Mahalle Evi’nde yapılacak dayanışma etkinliğine katılabilirsiniz.
Belediye baltayı taşa vurdu
Birkaç ay önce Beşiktaş Belediyesi, işçilerin belediyeyi işgali ile gündeme geldi. Polis zoru ile belediyeden atılan işçilerin derdi, seslerini duyurabilmekti. Olaylar, taşerona bağlı işçilerin çalışma koşullarının düzeltilmesi ve kadrolu olmak için sendikaya üye olmasıyla başladı. Bunun üzerine, 135 işçi 30 Aralık 2011’de işten çıkarıldı. İşten çıkarılanlar, belediye önünde çadır kurarak direnişe geçti. Bu sırada İstanbul’da da sendikanın toplu sözleşme yetkisi olduğuna dair dava açıldı. Belediye de karşı dava açtı. Belediyenin davayı geri çekmesi yönündeki talepler 2013 yılında kabul edildi. İşçiler görevlerine geri döndü ve görüşmeler başladı. Görüşmeler sürerken bu sefer de 239 işçi işten çıkarıldı. Gelişmeler üzerine genel grev kararı alındı. Belediye önüne kurdukları çadır ile 60 gün direnen işçiler, amacına ulaştı. BELTAŞ işçileri ve Beşiktaş Belediyesi taşeron işçilere iş güvencesi ve sendikal örgütlenme hakkı getiren toplu sözleşmeyi imzaladı. Taraflardan biri Beşiktaş Belediyesi olunca mevzunun görünürlüğü arttı. Söz konusu işçi hakkı olduğunda, partiler arasında fark olmadığını da gösterdi.
Kıymet Teyze parkın kıymetini bildi
Kepçenin önünde sandalyesi ile sakin sakin oturan Kıymet Teyze, bir direnişin sembolü haline geldiğinden habersiz. Onun tek derdi, imara açılan parklarının park olarak kalmasını sağlamak. Mahalleli ses verdi, Kıymet Teyze sandalyesini çekti ve mahkemeden projeyi durdurma kararı çıktı.
“Nasıl boğazınızdan geçecek o zeytinler?”
http://www.youtube.com/watch?v=i62WOhHFqNI
Daha birkaç ay önce 301 canını, iş cinayetine kurban veren Soma’dan yine kötü haberler geliyordu. Soma’nın Yırca köyündekiler zeytin ağaçlarının bulunduğu araziye termik santral yapılmasına karşı çıkıyordu. Yırcalılar ve destekçiler nöbete başladı. Ancak tüm direnişe rağmen sabaha karşı alana giren iş makineleri 6 bin zeytin ağacını katletti. Bununla da kalmadı, özel güvenlik görevlileri tarafından darp edildiler, hakarete uğradılar. Her şey hukuksuzdu ama ellerinde gaz, cop, kalkan olmayan insanların tek güvencesi, yine hukuktu. Köy muhtarının, katıldığı bir programda gözyaşları içinde “Nasıl boğazınızdan geçecek o zeytinler?” cümlesi, birilerinin vicdanına dokundu sonunda. O cümlelerin sabahına Danıştay’dan kamulaştırmayı durdurma kararı çıktığı haberi geldi. Kararın bir gün önce gelmesi veya şirketin 12 saat daha beklemesi durumunda 6 bin ağaç kurtulabilirdi.
Şantiyeler dile geldi
Mecidiyeköy’deki inşaatta 10 işçi asansörün düşmesi sonucu öldü. Böyle söyleyince kaza gibi duruyor ama asansörün düşmesi ne kaza ne de kaderdi, düpedüz cinayetti. Böyle olduğu yapılan araştırmalarla da ortaya çıktı zaten. İş güvenliği olmaksızın şantiyelerde çalışan on binlerce işçinin canının pamuk ipliğine bağlı olduğunun da en büyük göstergelerinden biri oldu bu facia. Bu olaydan birkaç gün sonra Halkalı’daki Tema Park şantiyesinde çalışan 150 işçi, çalışma şartlarının düzeltilmesi talebiyle iş bıraktı. İşçi temsilcileriyle firma yetkililerinin anlaşması sonucu işçiler işbaşı yaptı. Kısa sürede olumlu sonuçlanan bu direnişin diğer şantiyelere de ilham vermesini umuyoruz.
Bonus: Gezi Direnişi
Gezi ile ilgili çok yazıldı, çizildi. Devamı da gelecek elbet. Gezi Direnişi’nin ateşini yakan olayı hatırlayalım. Yapılması planlanan Topçu Kışlası’nı, çadırların yakılmasını… Direnişe, Topçu Kışlası olarak giren proje, direnişten barok opera binası olarak çıktı. Ama Gezi Parkı, park olarak kaldı.