O kadar güzel bir ülkede yaşıyoruz ki. Sanata saygı, sanatçıya saygıyla yarışıyor. Muhteris kifayetsiz bir rüzgar esiyor tepemizde. Neymiş efendim, merdivenleri boyayacakmış, Berkin Elvan anısına bir heykel, hatta hatta yüzsüz gibi aynı heykel üzerinden Soma’ya da bir saygı duruşu yapacakmış. Elin Avrupalı’sı gelip “benim duvarlarımı” boyayacakmış.
Höst derler adama. Lan bile derler.
Bulunduğumuz ruh hali, renklerden arındırılmış çok mütecaviz bir panik atağa doğru ilerliyor. Kahraman faşist devlet büyüklerimiz ve yaver zabıtaları, Don Kişot’u hiç tanımadan ülkede bir tahribat terörü estiriyor. Ferhan Şensoy‘un bir sözü var. “Sanatın zaptı raptı olmaz. Hitler döneminde olmamış!”
Gelin size biraz Avrupalı grafitti sanatçısı JR ve Fatih’de harabe bir binanın duvarına yaptığı sanat eserinden bahsedelim. Bakın bakın ne anlatacağız.
Ünlü, hatta dünyaca ünlü grafitti sanatçısı JR’ın İstanbul – Fatih’de harabe bir binaya çizdiği mükemmel çizimlerden haberiniz var mı?
Varsa bile baskıyı ve aklınızı durdurun. Biz, güzel şeylerin içine etmeye yemin etmiş bir milletiz çünkü.
Fatih zabıtaları “uygunsuz görmüş” ve çizimi kendi sanat anlayışları doğrultusunda düzeltmişler.
Hah şöyle! Ne o öyle adamlar madamlar! Belediyemizin bizi sanattan koruduğu tek örnek bu değil elbette. Bakınız, Kadıköy’deki işçi heykeli.
Elinde ekmek ile duran işçi heykeli, biraz Soma’yı, biraz Berkin’i çağrıştırıyordu.
Bu, kabul edilemez bir terbiyesizlikti. Milli irade bizi bu akıl zehirlenmesinden korudu ve hemen sanatı taşladı tabii ki.
Allah korusun, düşünürüz falan aklımız karışır diye düşünmüş olacak ki devletimiz, işçiyi devirdikten sonra da kafayı JR’a takmış.
Sebepleri herhalde “Güzel şeyler, bu ülkeden dışarı olacak” cümlesi olacak. JR’ın ülkemizde tahrip edilen tek eseri Fatih’teki bina değil elbette.
Bu amca ve camdaki kadının yan yana durmasını sakıncalı bulan devlet büyüklerimiz, seferber olup bu terbiyesizliği de derhal düzeltmek istemişler.
De, başaramamışlar. Onun yerine kübist bir yorum getirmeyi daha uygun bulmuş olacaklar, şöyle bir şey denemişler.
Bu da yetmemiş olacak, dönemin LGBTİ bünyesindeki terbiyesizler, gayet terbiyesiz renklere boyadılar Fındıklı’ya inen merdivenleri.
Terbiyesiz lacivertin terbiyesiz sarıya çok yakın ve nikahsız bir temasta bulunduğunu fark eden belediye, hemen terli bir yorum kattı meseleye.
Kahraman devletlim ve yaver zabıtam hemen müdahale etti tabii ki ve ağzına sıçtılar renklerin. Çünkü renkler güzeldi ve güzelliğe yer yoktu bu ülkede. Mavinin boynu bükük kalmış olacak, bastılar griyi gökkuşağının gözüne!
Sonrasında renkler kazandı faşizmle savaşı, eşek gibi geri boyadılar elbette.
Bir şey diyelim mi. Kibrinden kendi çığırını zorlamış her kötülük, sonunda halkın önünde, bilhassa sanatçıların önünde hesap vermiştir. Ee, hesabı alabilir miyiz?