İngiliz edebiyatının en tanınmış isimlerinden biri olan Jane Austen sadece muhteşem kitaplarıyla değil ilginç hayat hikayesiyle de ilgi çekiyor. İngiliz orta sınıf yaşamını tasvir etmeleriyle ünlü altı büyük romanı – Gurur ve Önyargı, Duygu ve Duyarlılık, İkna, Mansfield Parkı, Northanger Manastırı, Emma – bugün klasikler listesinde bulunuyor. Jane Austen, bu romanlarında yaşadığı dönemi oldukça canlı tasvir eder. Bu nedenle tüm romanları televizyon dizisi ya da sinemaya uyarlanmıştır. Yaşadığı dönemde kadınların eğitim alması hoş karşılanmıyordu. Ancak yazar, kız kardeşiyle birlikte iyi bir eğitim alma şansı yakaladı. Jane Austen, romantik ilişkileri konu alan çok sayıda roman yazsa da hiçbir zaman evlenmedi. Hayata veda edene kadar canından çok sevdiği kız kardeşiyle birlikte yaşadı. Gelin onun hayatına yakından bakalım.
Jane Austen kimdir?
Jane Austen, 1775 yılında İngiltere Hamshire’de din adamı George Austen ve Cassandra Leigh Austen’ın kızı olarak dünyaya geldi. Orta sınıf bir ailede yaşamını sürdüren yazar, 1783’te bir akrabası sayesinde Oxford’da okula başladı. Ancak kısa bir süre sonra Southampton’a taşınarak eğitimine burada devam etti. Austen başlangıçta kendini eğlendirmek ve ailesine yüksek sesle hikayeler okuyabilmek için yazılar yazamaya başlamıştı. İlk romanını yazdığında sadece on iki yaşındaydı. Ancak romanının yayınlanması için yirmi beş yıl daha beklemesi gerekiyordu. Hayatı boyunca kitapları rağbet görse de Victoria dönemine kadar büyük yazarlar kategorisine giremedi. Sonrasında ise tüm dünyanın tanıdığı yazarlardan biri oldu.
Jane Austen yedi yaşındayken ölümden döndü
1783 yılında George Austen, Jane ve kız kardeşi Cassandra’yı eğitim alması için Oxford’a gönderdi. O zamanlar yedi yaşlarında olan Jane, kendini kız kardeşine adamıştı ve ondan ayrılmayacaktı. İki kardeşin Ann Cawley isimli bir öğretmenden ders alması düşünülüyordu. Birkaç ay sonra Cawley, çocukları da yanına alarak Southampton’a taşındı. Kız kardeşler Southampton’dayken “pürüzlü boğaz ağrısı” olarak bilinen bir enfeksiyona yakalandılar. Kız kardeşi iyi durumda olmasına rağmen Jane o kadar hastaydı ki neredeyse ölecekti. Cawley, nedendir bilinmez Jane’in anne babasına haber vermek için hiçbir girişimde bulunmadı. Genç kuzen Cooper ise teyzesine Jane’in hayatının tehlikede olduğunu haber verdi. Jane’in annesi vakit kaybetmeden, yanına da bitkisel ilaçlar alarak Southampton’a doğru yola çıktı. Austen kardeşler, evde annelerinin bakımı altında iyileşti ve bir daha Cawley’in yanına dönmediler. Kuzen Cooper’ın zamanında müdahalesi olmasaydı, dünya Jane Austen’ın olağanüstü yeteneğinden mahrum kalacaktı.
Austen’ın kimsenin tanımadığı bir erkek kardeşi vardı
1869 yılında, Jane Austen’ın ilk biyografisini yeğeni James Edward Austen-Leigh yazdı. Bu biyografide Jane’in; James, Edward, Henry, Frank ve Charles isimli beş kardeşi olduğu yazıyor. Ancak Jane’in aile anılarından büyük ölçüde çıkarılan George isimli başka bir kardeşi daha var. 1766 yılında doğan George sağır ve epilepsi hastasıydı. Bu nedenle ailesiyle birlikte yaşamıyordu. Ona, Jane’in büyüdüğü kasabaya çok yakın bir köyde farklı bir aile bakıyordu. Austen ailesi George için düzenli maddi yardımda bulunmaktaydı. Ancak o hayatlarının bir parçası değildi. George’dan bahseden birkaç mektup dışında, Jane’in hayatının hiçbir alanında kardeşi yoktu. George, 17 Ocak 1838’de 71 yaşında Monk Sherborne’da öldü ve All Saints Kilisesi’nin avlusundaki isimsiz bir mezara defnedildi.
Jane Austen romantik ilişkilerinde şanssızdı
Jane’in tüm kadın kahramanları mükemmel erkeklere aşık oldular ve evlendiler. Ancak Jane, aşk hayatında yarattığı karakterler kadar şanslı olamadı. Hayatı boyunca sadece bir kere evlilik teklifi aldı. Kendisine göre bu “beklenmedik” teklif, arkadaşının kardeşi Harris Bigg Wither’dan geldi. Jane ilk başta bu cazip teklifi kabul etti. Ancak çok geçmeden fikrini değiştirdi. Çünkü sevmediği bir adamla evlenirse mutlu olamayacağını biliyordu. Jane Austen’ın ölümünden yıllar sonra kardeşi Cassandra, Jane’in gençken kısa bir tatil romantizmi yaşadığını anlattı. Söz konusu kişinin kimliği hakkında bir bilgi yok. Ancak Cassandra bu adamı “kız kardeşimin sevgisini kazanmaya değer” biri olarak tanımlıyor. Sevgilisi ve Jane kısa bir süre içinde evlenmeye karar vermişti. Kısa bir süre sonra kimliği belirsiz adam aniden hayata veda etti ve Jane hayatının geri kalanında kimseyle hayatını birleştirmedi.
Jane Austen ilk ne zaman yazmaya başladı?
Jane ilk yazılarını çok erken yaşlarda yazmaya başladı. Henüz 7 – 8 yaşındayken ailesini eğlendirmek için komik hikayeler yazıyordu. Yirmili yaşlarının başında, ileride Gurur ve Önyargı olacak kitabının ilk taslağını yazdı. 1801 yılında Austen ailesi, Bath şehrine yerleşti. 1805 yılında Jane’in babası kısa bir hastalık döneminden sonra hayata veda etti. Babasının ölümüyle birlikte üç Austen kadını mali açıdan zorlanmaya başladı. 1809 yılında Jane’in erkek kardeşi Edward’a ait olan bir kulübede yaşamaya başladılar. Bu arada Edward, yakınlardaki bir malikanede yaşıyordu. Jane, romanlarına her zamankinden daha fazla odaklanmaya bu kulübede başladı.
Kardeşi Henry, ilk kitabı için bir yayıncıyla anlaşmasına yardımcı oldu. Bunun üzerine Jane’in ilk romanı Duygu ve Duyarlılık, 1811 yılında kendisi 35 yaşındayken isimsiz olarak yayınlandı. Bu kitabı 1813’de Gurur ve Önyargı izledi. Jane Austen romanlarını anonim yayınlasa da her kitabın kapağı Jane’in önceki eserlerine atıfta bulunmaktaydı. Böylece her kitabın aynı yazara ait olduğu belirtilmiş oluyordu. Gurur ve Önyargı’dan sonra Jane’in kayda değer bir hayran kitlesi oluştu. Hatta onun romanları yüksek sosyete üyeleri arasında moda olmaya başladı.
Yazar, sadece romanlarıyla değil el becerileriyle de ünlüydü
Jane Austen’ın yakınındaki kişiler, onun parmaklarıyla denediği her şeyde başarılı olduğunu belirtiyor. Jane, özellikle dikiş işlerinde harikalar yaratıyordu. Neredeyse aile üyelerinin hepsinin elbiselerini Jane dikiyordu. Kardeşi Cassandra’nın aktardığına göre; Jane “bilbocatch” isimli oyunda da mükemmeldi. Uzun süre okuduktan ve yazdıktan sonra gözlerini dinlendirmek için hep bu oyunu oynardı. Jane Austen’in bilbocatch’ı bugün Hampshire, Chawton’daki Jane Austen’s House Museum’da muhafaza ediliyor.
Jane Austen, İngiltere prensinden nefret etmesine rağmen Emma isimli romanını ona adadı
İngiltere prensi, ayrıldığı eşine çocuklarını göstermediği için Jane, naip prensten nefret ediyordu. Ancak bir gün nefret ettiği kişiye romanını ithaf etmek zorunda kaldı. Bir gün kardeşi Henry tehlikeli bir hastalığa yakalandığında, Jane eve bir doktor çağırdı. Eve gelen doktor prensin de doktorlarından biriydi. Doktor, Jane’in Gurur ve Önyargı’nın yazarı olduğunu anlayınca hemen prense haber verdi. Bunun üzerine Jane, prensin kütüphanelerini gezmek üzere Londra’ya davet edildi. O gün kütüphaneci James Clarke, yeni kitabını prense ithaf etmesi “önerisinde” bulundu. Bu aslında bir öneri değil emirdi. Bu nedenle Jane gönülsüzce Emma isimli romanında prensin adını geçirdi.
Jane Austen nasıl öldü?
1816 yılında Jane, yorgunluk, kas zayıflığı ve baş dönmesine neden olan böbrek üstü bezlerinde görülen nadir bir hastalığa yakalandı. Sağlık durumu kötü olsa da ölümünden hemen sonra yayınlanan Sanditon isimli yeni romanı üzerine çalışıyordu. Kendisini oldukça kötü hissediyor olacak ki Nisan 1817’de vasiyetini yazarak kardeşi Cassandra’yı varisi olarak seçti. İki kız kardeş, Jane’in tedavisi için Winchester’a yerleşti. Ancak tedavisi henüz yeni başlamışken 18 Temmuz 1817’de hayata veda etti. Jane, 1869’da yeğeni James Edward Austen-Leigh’ın yazdığı biyografi yayınlandıktan sonra hızla popülerleşmeye başladı. Ancak 20. yüzyılın başlarında çalışmaları özenle düzenlenince tüm dünyanın tanıdığı bir isim haline geldi.
Bu içerik ilginizi çektiyse;
William Blake: Mistisizm Temalı Eserleriyle Tanınan Tüm Zamanların En Romantik Şairi
başlıklı listemize de göz atmak isteyebilirsiniz.
Kaynak: 1