Jack London’ın kaleminden çıkan unutulmaz eserlerden biri olan ‘Kızıl Veba’, insanlık varoluşunun derinliklerine dalmış, felaketin ve umutsuzluğun hüküm sürdüğü bir distopyayı ustalıkla resmediyor. London’ın bu öyküsü, toplumsal çöküşün ve hastalığın yıkıcı etkilerini anlatırken, insan doğasının direncini, dayanıklılığını ve umudu da cesurca sergiliyor. İnsanlığın karşı karşıya kaldığı acımasız gerçeklerle yüzleşirken, eser, okuyucuya derin bir düşünce ve duygusal yoğunluk sunarak, insanın varoluş mücadelesini sorgulama fırsatı veriyor. Şimdi daha fazla vakit kaybetmeden Jack London Kızıl Veba kitap analizi yazımıza geçelim?
Kızıl Veba konusu
“Kızıl Veba,” Jack London’ın ünlü öykülerinden biridir ve hikaye, insanlığın doğaüstü bir salgınla nasıl mücadele ettiğini anlatır. Hikaye, San Francisco’da geçer ve 2073 yılında başlar. Veba salgını nedeniyle toplumun çöküşünü ve insanların hayatta kalma mücadelesini anlatır.
Hikaye 2073’te, kontrol edilemeyen bir salgın olan Kızıl Ölüm’ün gezegenin nüfusunu yok etmesinden altmış yıl sonra geçer. James Smith, Kızıl Veba salgınında hayatta kalanlardan biridir ve hâlâ San Francisco bölgesinde yaşamaktadır. Torunları Edwin, Hoo-Hoo ve Hare-Lip ile birlikte seyahat etmektedir. Torunları genç ve nüfusun yoğun olduğu bir dünyada ilkel avcı-toplayıcılar olarak yaşamaktadır. Dil yetenekleri gibi zekaları da sınırlıdır. Edwin, “Granser” adını verdikleri Smith’ten onlara sırasıyla kızıl veba denilen hastalığı anlatmasını ister. Bunun üzerine Smith, vebadan önce, İngilizce profesörü olduğu hayatını anlatmaya başlar.
Hikaye, toplumun çöküşünü, dayanışmayı, insan doğasını ve hayatta kalma içgüdüsünü ele alırken, Jack London’ın gözlemci ve eleştirel yaklaşımıyla insanlığın karmaşık ve dirençli yapısını inceler. Sonuçta, hikaye okuyucuya insanlığın zorlu koşullar altında bile nasıl mücadele edebileceğine dair derin bir düşünce sunar. Kitabı satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
İlginizi çekebilir:
Konusu, Özeti, Okuyucu Yorumları: Tüm Yönleriyle Martin Eden Kitap Analizi
Kitap özeti
Kızıl Veba, 2073 yılında geçen bir hikaye ve kontrolsüz bir salgın olan Kızıl Veba’nın dünyayı nüfus bakımından büyük ölçüde yok ettiği bir dönemde, San Francisco civarında yaşayan hayatta kalan insanların hikayesini anlatır. Hikayenin ana karakteri James Smith, salgından önceki dönemden hayatta kalan birkaç kişinden biridir ve torunları Edwin, Hoo-Hoo ve Hare-Lip ile birlikte yaşamaktadır. Torunları, büyük ölçüde nüfusun azaldığı bir dünyada ilkel avcı-toplayıcılardır. Dil becerileri kısıtlıdır. Bir gün Edwin, “Granser” diye hitap ettiği Smith’e, “Kızıl Veba” olarak da anılan hastalık hakkında bilgi vermesini ister.
Smith, veba salgını öncesindeki yaşamını anlatmaya başlar. 2013 yılında, Kızıl Veba hızla yayılmıştır. Hastalar özellikle yüzlerinde kızarıklık ve alt uzuvlarında uyuşma hissetmeye başlarlar. Belirtilerin ortaya çıkmasından yaklaşık 30 dakika ise sonra genellikle ölürler. Doktorlar ve bilim insanları hastalığa herhangi bir çare bulamazlar, bu konuda çaba gösterenler de hastalıktan ölürler.
Smith, hastalığın ilk kurbanını öğretmenlik yaptığı sırada görür. Bir genç kızın yüzü aniden kızarmaya başlar ve kız hemen ölür. Bu olayın ardından kampüsü bir panik kaplar. Kısa süre sonra, salgın bölgeyi ele geçirir ve insanlar birbirlerini yağmalamaya ve öldürmeye başlar. Smith, üniversitesinin kimya binasında meslektaşlarıyla buluşur ancak kısa bir süre içinde güvenlikleri için başka bir yere gitmeleri gerektiğini anlarlar ve kuzeye doğru yol almaya başlarlar.
Smith’in tüm grubu ölür ve adam tek başına kalır. Bir at ve iki köpek ile üç yıl boyunca tek başına yaşar. Ancak sosyal etkileşim ihtiyacı onu insanlar aramaya iter ve sonunda San Francisco civarında, hayatta kalan birkaç kişinin oluşturduğu yeni bir toplum keşfeder.
Smith, geçmişteki zamanları hatırlayan son kişi olabileceğini düşünerek endişelenir. Yiyeceklerin kalitesini, sosyal sınıfları, işini ve teknolojiyi hatırlar. Yakında ölebileceğini fark ettiğinde, bildiklerinin değerini torunlarına anlatmaya çalışır. Ancak çocuklar, onu ciddiye almazlar. Sonunda, Smith’in çabaları boşa gider.
İlginizi çekebilir:
Çarpıcı Bir Japon Klasiği: Tüm Yönleriyle Şeytanın Çırağı Kitap Analizi
Kızıl Veba kitap analizi
Jack London tarafından 1912’de yayımlanan “Kızıl Veba” kitabı’, modern edebiyatta post apokaliptik romanların ilk örneklerinden birisi. Yıkılmış ve vahşi bir Amerika’da geçen hikaye, 2013’te dünyayı neredeyse yok eden kontrolsüz bir salgın olan Kızıl Ölüm’ün yayılmasından 60 yıl sonrasını anlatıyor. Az sayıda hayatta kalanlardan biri olan James Howard Smith, pandeminin nasıl dünyaya yayıldığını ve insanların bulaşıcı hastalık ve ölüme nasıl tepki gösterdiğini anlatıyor. 100 yıldan daha eski olmasına rağmen, “Kızıl Veba”, modern okuyucuların pandemiye karşı dünya çapında duyulan korkuyu düşündürüyor. Özellikle de yaşadığımız büyük pandemiden sonra bu eser insanlara daha yakın geliyor.
London’ın romanı, edebiyatta sıkça görülen ve yaygın olan bir tema olan veba motifini ve insanların bulaşıcı hastalıklara karşı atalarından beri duyduğu korkuyu işliyor. Eski zamanlarda insanların sık sık salgın hastalıklarda mücadele ettiği düşünülünce, pandemi korkusu bir yerde genetiğimize işlemiş durumda diyebiliriz.
Eski zamanlarda hastalıklar yayıldığında herhangi bir ilaç yardımı olmazdı. Bu yüzden de enfekte kişilerden kaçmak ve teması engellemek sağlıklı kalmanın tek yoluydu. Hastalıklar çoğu zaman işlenen bir suçun cezası olarak görülürdü. Veba ve günah arasındaki bu nedensel ilişki, Homeros’un İlyada’sı ve Sofokles’in Kral Oidipus’u (MÖ 429) gibi Yunan edebi metinlerinde de bulunuyor.
Buna karşın, Yunan tarihçi Tukididis (M.Ö. 460–M.Ö. 395) Peloponez Savaşı Tarihi’nde ve Latin şair Lucretius (M.Ö. 99–M.Ö. 55) De Rerum Natura’da hastalığın doğaüstü bir kaynağı olduğunu reddetmiş ve halk arasında yayılan bulaşma korkusuna odaklamışlardır. Bu yazarlara göre, veba iyilerle kötüler arasında ayrım yapmaz, tüm toplumsal kuralların kaybına ve bencillik ile hırsa yol açardı.
Kızıl Veba kitap yorumları
“Salgınların hayatları nasıl altüst ettiği, olmayacak şeylerin olmasına sebep olduğu, insanların en sevdiklerine bile çaresiz kaldığı, hastalıkların ırkları tehdit ettiği bir dünyada, hayatlar biter. Bu noktada iki ihtimal vardır ya tamamen bitiş burda son bulur ya da bir umuttan yeniden başlangıç, bu başlangıç olursa en baştan en geriden başlar, yeniden uygarlık seviyesi ve sonra yine bir sebep ve yine çöküş böyle bir döngü. Döngü bile olsa ki bu sadece biraz uzun sürer ama iki durumda da her zaman herşey bitmeye mahkûmdur.
Teşekkürler.”
Yazan: @zeynepbz
“Bir uygarlığın ortaya çıkan öldürücü bir hastalıkla nasıl yok olduğunu, dengelerin nasıl değiştiğini günümüz çağında hali hazırda yaşadığımız hastalığa ithafen yazılmış bir kitap. Verilen mesaj güzel her şeye rağmen insan kalabilmek asıl mesele!”
Yazan: @Closefriends
Kızıl Veba kitap alıntıları
Jack London Kızıl Veba kitap analizi yazımızın sonuna geldik. Bu içerik de ilginizi çekebilir:
Otobiyografi Türünün En Yetkin Örneklerinden Biri: Suyu Arayan Adam Kitap Analizi
Kaynak: 1