The Beatles’ın son albümlerini yapıp dağıldıkları 1970 yılından bugüne 46 sene geçti ama bu süre zarfında etkileri hiç azalmadı. Hatta o dönemdeki popülerlikleri günümüzde bir efsaneye dönüşerek devam ediyor. Hiç aralıksız 8 sene boyunca yaptıkları şarkı ve albümlerle listelerin tartışmasız fatihiydiler. Gelmiş geçmiş en büyük rock olayı oldular. Lakin şarkılarının güzelliğinin yanı sıra bir de müzik dünyalarına olan katkıları var. Onlar aynı zamanda bir kaşif sayılırlardı. Müzik dünyasına getirdikleri yenilikler saymakla bitmez ama biz burada, aslında çok yakın bir zamanda kaybettiğimiz ve neredeyse tüm bu yeniliklerde grubun dört üyesi kadar katkısı olan efsanevi prodüktörleri George Martin’i de saygıyla anarak birkaç tanesine yer verelim dedik.
Feedback efekti ile “Feel Fine”
I Feel Fine, bilinçli bir şekilde kaydedilmiş ve bir efekt olarak kullanılmış ilk feedback’i içeren şarkıdır. John Lennon’ın iddiası o güne kadar hiçbir kayıtta feedbackin kullanılmadığıdır ve şimdiye kadar da aksini kanıtlayan olmamıştır. Olay ise şöyle gelişir: Beatles For Sale albümü kayıtlarında, grup kayda bir ara verir ve Lennon yerinden kalkarken yarı akustik Gibson gitarını amfinin yanına koyduğu anda hem gitarın hem de amfinin açık olmasından dolayı o sesi duyarlar: Nnnnnnwahhhhh! Yeni yeni stüdyoda farklı sesler peşinde koşmaya başlayan dörtlü hemen George Martin’e koşarlar ve “Bu ses neydi? Bunu kaydedebilir miyiz?” diye sorarlar ve böylece tarihin kaydedilmiş ilk feedbacki dünya ile tanıştırılmış olunur.
Bir yaylı çagılar denemesi ile “Yesterday”
https://www.youtube.com/watch?v=2uneYz201p0
Sanırım bu şarkıyı bilmeyen yoktur. Gelmiş geçmiş en çok coverlanan şarkı olma rekorunu hala elinde tutan Yesterday, Paul McCartney’nin yazdığı bir şarkıdır. Şarkının taşıdığı pek çok ilk ve hakkında anlatabilecek pek çok şey var ama biz konumuz itibariyle şarkının getirdiği yenilikten bahsedelim: Şarkı kaydedildikten sonra George Martin, şarkıya bir yaylılar dörtlüsü eklemeyi önerir. Grup hemen reddeder: “Yapma canım biz rock’n’roll grubuyuz. Asla yaylı kullanmayız”. Bunun üzerine George Martin, kendi başına kaydı gerçekleştirir. Ortaya çıkan işi gruba dinletince hepsi birden çok severler. Böylece yaylı çalgılar, Yesterday’den sonra rock gruplarının şarkı aranjmanlarına dahil olmaya başlar.
Rockta sitar ile “Norwegian Wood”
https://youtu.be/92nj_dOQYOc
George Harrison, sitarı ilk defa A Hard Day’s Night filminin çekimleri esnasında filmin bir sahnesinde The Beatles şarkılarını çalması için getirilen Hintli müzisyenlerin elinde görür. Ardından kendine bir antikacıdan sitar alıp, stüdyoya getirir. Norwegian Wood kayıt edilmektedir ve soloda gitar yerine, Lennon ve Martin sitarı çalmasını önerirler. Her ne kadar daha enstrümanla yeni tanışmış olsa ve nasıl çalındığına dair bir fikri olmasa da bir şekilde Harrison melodiyi sitar ile çıkartıp kayıt eder. Her ne kadar daha öncesinde Yardbirds sitardan etkilenip gitarlarıyla sitarı andıracak şekilde şarkılar kaydetseler de ve her ne kadar daha sonra George Harrison, sitarı saçmasapan bir şekilde çaldığını fark etse de bir pop albümünde ilk defa bu egzotik enstrüman kullanılmış olur ve rock müzikte yıllarca etkisini gösterecek olan Hint müziği ile milyonlar tanışmış olur.
Geri geri giden “Rain”
Rain bir John Lennon çalışmasıdır ve Paperback Writer singlenın B-Side’ı olarak piyasaya çıkar. Şarkının kaydedildiği gün grup sabah 5’e kadar stüdyoda çalışırlar. Gerisini bizzat Lennon’dan dinleyelim: “Sabahın köründe eve gitmiştim. Çok yorgundum ve kafamda “taş” gibiydi. Her zaman yaptığım gibi o günün kaydını evde dinlemek için teypi çalıştırdığımda şarkıyı yanlışlıkla tersten çalmaya başladım. Ve o kafayla inanılmaz güzel geldi. Ertesi gün çocuklara şarkıyı o şekilde dinlettim ve hepsi çok sevdi.” George Martin şarkının sonunu tersten kayıt şeklinde çalar. Ve yeni bir teknik müzik dünyasına kazandırılmış olunur.
O nasıl bir solo ya ile “I’m Only Sleeping”
https://youtu.be/AEZg_zRT9Ng
Rain’in ardından backwards kayıt hastası olan grup Revolver albümünde buna iyice sarmışlardır. E peki buradaki yenilik ne? Rain’de zaten var olan kayıt geri sarılarak kullanılmıştır. Aynı tekniği Lennon’un I’m Only Sleeping şarkısında da kullanmak isterler ve George Martin öylesine şarkının kaydedilmiş bir yerini kullanmak yerine Harrison’a oldukça zor bir görev verir: Öyle bir solo yaz ki, geri sardığımızda sanki solonun kendisi oymuş gibi hissedilsin! Amaç şarkının ruhuna uygun bir rüya ambiyansı yaratmaktır. George Harrison da 5 saat boyunca tek başına oturup geri sarıldığında normal bir soloymuş etkisi yaratacak bir solo yazar. Sonuç: Elbette mükemmellik.
MTV ön sunumu ile “Paperback Writer”
Şarkının güzelliğine diyecek yok. Listede yer almasının nedeni ise şu: The Beatles daha henüz konser vermeyi bırakmamıştır. Deli gibi turne yapmaktadılar, bununla birlikte gittikleri ülkelerde bir de televizyon şovlarına katılmaktadırlar. Aşırı iş yükünden bunalan grup hiç değilse televizyondan kurtulmak için bir formül bulurlar: Şarkıyı televizyona çıkıp canlı çalmaktansa, şarkıya özel (hazır renkli çekimde keşfedilmişken) eğlenceli bir video çekelim. Televizyonlarda da o videoyu oynatsınlar. Ve böylece artık klip kavramı keşfedilmiştir. Ya da George Harrison’un deyimiyle: Sanırım bir şekilde MTV’yi icat etmiş olduk.
Sample ile “Tomorrow Never Knows”
Popüler müziğin sample kavramı ile tanıştığı şarkı Tomorrow Never Knows’tur. Ayrıca kimilerine göre elektronik müziğin de başlangıcıdır. Tek akorlu bu şarkının kaydı öncesinde, John Lennon, George Martin’den kendisi şarkıyı söylerken sanki Tibetten 100 kişilik bir keşiş korosunun kendisine eşlik ediyormuş gibi bir sound ortaya çıkarmasını ister. Martin’in yardımına Paul McCartney yetişir ve Stockhausen’den aldığı ilhamla bazı sesler kaydedip loop’a alalım der. Martin ise olayı bir adım daha ileriye götürür ve başka kayıtlardan sesler kullanmaya karar verir. Böylece bir martı sesi, Sibelius’un bir senfonisinden bir parça ve The Beatles’ın önceden kaydedilmiş şarkılarından üç farklı parça alıp (sample) sürekli ve karışık olarak lopa alır ve tam da Lennon’un istediği sound ortaya çıkmış olur.
Benim albümüm benim şarkılarım ile “A Hard Day’s Night”(Albüm)
The Beatles’ın müzik dünyasına yaptığı en önemli katkılardan birisi albüm yapmalarıdır. Nasıl yani? The Beatles öncesinde albüm denilen şey yok muydu? Vardı elbette ama albümler günümüzdeki değere ve anlayışa sahip değildi. Zaten çok da önemsenen şeyler de değildi. Albümlerde sanatçılar ya kendi ya da başka birinin popüler olmuş şarkılarını yeniden coverlardı. Zaten şarkıcıların kendi şarkılarını yazması da pek görülmüş şey değildi. The Beatles öncelikle bunu değiştirdi. İlk singleları plak şirketinin ve George Martin’in dayatmasına rağmen alışıldığı gibi hali hazırda meşhur bir şarkı ile değil kendi besteleri Love Me Do ile oldu. Ondan sonra cover da yapsalar albümleri daha çok kendi şarkılarından oluşuyordu. A Hard Day’s Night grubun üçüncü albümü ve tamamen kendi şarkılarından oluşuyor. Bu da o zamana görülmüş bir şey değildi. Bundan sonra dönemin diğer tüm grupları da yavaş yavaş coverlardan vazgeçtiler, kendi şarkıları yazmak asıl önemli olan şey oldu ve albümler de farklı farklı şarkıların bir araya toplandığı bir throw-away olmaktan çıkıp başlı başına birer sanat eseri olarak görülmeye ve tasarlanmaya başlandılar.
Bizim arabeskçilerin de önünü açan “A Hard Day’s Night” (Film)
The Beatles müzik ile tüm dünyayı ele geçirdikten sonra sıra film çekmeye geldi. O zamana dek gidişat daha çok ters yöndendi. Daha çok ünlü olmuş oyuncular şarkı söyleyerek müzik dünyasına girerlerdi. Elvis Presley ve Frank Sinatra da The Beatles’dan önce film çekmişlerdi ama The Beatles film işini bir PR olarak ele aldı, oyunculuk iddiası olmadan kendi hayatlarını Anglosakson mizah ile birleştirip ortaya A Hard Day’s Night filmini çıkardılar. Film hem eleştirel olarak hem de finansal olarak büyük başarı kazandı ve uzun yıllar sürecek ve ülkemizde bile etkisini yıllar boyunca gördüğümüz başarılı müzisyenin sinema sektörüne atılma süreci başlamış oldu.
Sadece pop değil ayrıca bir sanat: “Sgt Pepper’s Lonely Hearts Club Band” (Albüm)
Kendi şarkılarını yapıp, A Hard Day’s Night albümü ile tamamen kendi şarkılarından oluşan albümler yapma noktasına gelen the Beatles, zaman geçtikçe çıkardıkları her bir albümle biraz daha ilerleme kaydettiler. Sgt. Pepper öncesi Rubber Soul ve Revolver ile müzikal olarak daha farklı şeyler denemeye başlayan The Beatles asıl değişimi bu albümle yaptı. Revolver zamanında artık konserlerin bir çılgınlık haline gelmesinden ötürü konser verme kararı alan grubun stüdyoda harcayacak oldukça fazla zamanı ve parası vardı. Kayıt esnasında kullanılan yeni teknolojiler, şarkı aranjmanlarındaki zenginlik, derslere konu olan albüm kapağı ve The Beatles’ın alter egosu olan Sgt Pepper’ın Yalnız Kalpler Kulübü Bandosu’nun söylediği şarkılar ile albüm aslında bir devrimdi. Şimdiye kadar yapılmış en iyi albüm olarak kabul edilmesinin yanı sıra en büyük katkısı bu albümle birlikte pek çoklarının dediği gibi pop müzik artık başlı başına bir sanat türü olarak kabul edilmeye başlandı.
Üçü bir arada: “Happiness Is A Warm Gun”
https://youtu.be/Ln92Y3exaRs
İşte karşısınızda Queen’in Bohemian Rhapsody ve Radiohead’in Paranoid Android şarkılarının atası duruyor. Bu şarkıda John Lennon yazdığı üç farklı şarkıdan bölümler alarak tek bir şarkı oluşturuyor. Her ne kadar onun öncesinde Lennon ve McCartney’nin iki şarkısı birleştirilerek yapılan A Day in the Life olsa da Happines Is A Warm Gun teknik olarak çok çok daha ileride bir iş. Şarkı da tadından yenmiyor bu arada.
Senfoni ile “Hey Jude”
…Take a sad song and make it better! Ülkemizde sanırım The Beatles’ın en sevilen şarkısı Hey Jude. Paul Mccartney şarkıyı Cynthia Lennon’undan boşanmış olan John Lennon’un oğlu Julian için yazmış. Takma kafana geçer bu zor günler niyetine. Julian da Jude olmuş şarkıda. Şarkının en önemli özelliği ilk defa bir rock şarkısına 36 kişililk bir klasik müzik orkestrasının eşlik etmesiydi. Bu da daha önce denenmemiş bir şeydi lakin her the Beatles numarası gibi bu da oldukça tuttu ve olay rock senfonilerine kadar vardı. The Beatles’ın bu şarkısından ilham alan The Rolling Stones aynı taktiği bir de üstüne bir 40 kişilik Bach korosu ekleyerek You can’t Always get What you Want şarkısında yaptılar ki o da tadından yenmez.
Akmar Pasajı’nın kökeni: “Helter Skelter”
https://www.youtube.com/watch?v=5-ijrRF7M6g
Son şarkımız Helter Skelter. Şarkının aslında lanetli bir tarafı var ve ilk olarak akla bu trajedi geliyor: The Beatles şarkılarından dünyaya dair kozmik mesajlar aldıklarını iddia eden Charles Manson ve sapık arkadaşları dünyayı kurtarmak adına işledikleri cinayetlerin nedeni olarak en başta bu şarkıyı göstermişlerdir. Hatta işledikleri cinayetlerden birinin ardından kurbanların kanlarıyla bir duvara şarkının ismini yazmışlardır. Bu kötü anıyı bir kenara bırakalım ve şarkının kendisine geri dönelim. Paul McCartney, the Who’nun I Can See For Miles şarkısını dinledikten sonra yazar Helter Skelter’ı. Amacı o dönemlerde oldukça sert bir müzik yapan the Who’nun I Can See For Miles şarkısından çok daha sert bir şarkı ortaya çıkarmaktır. Ortaya çıkan şarkı gerçekten de o döneme kadar yapılmış en sert şarkıdır. Şarkı Charles Manson’a olduğunun aksine pek çok gence daha olumlu yönde ilham olmuştur ve metal müziğin kökeni olarak bilinir. James Hetfield’in dediği gibi “hepimiz Helet Skelter’ın sesinden doğduk”. Şarkının en hoş yanlarından biri ise o zamana kadar gayet beyefendi bir müzikal çizgisi olan Ringo Starr’ın şarkının sonundaki isyanıdır: I got blisters on my fingers! (Parmaklarım su topladı!)