Netflix yine yaptı yapacağını! Adolescence isimli dört bölümlük mini dizi, hafta sonu tüm dünyada en çok izlenen yapım oldu. Peki, bu diziyi bu kadar çarpıcı ve konuşulmaya değer kılan ne? Eleştirmenler Adolescence için “ergenlik dönemindeki çocukların sosyal medyanın etkisiyle nasıl şiddet ve zorbalığa yönelebildiğini kusursuz bir şekilde gözler önüne seriyor” diyor. Açık konuşalım: Dizi, hepimizin aklındaki o büyük soruyu soruyor—”Bu noktaya nasıl geldik?” İşte Adolescence dizisi hakkında bilmeniz gerekenler…
Adolescence konusu ne?
Adolescence dizi konusu oldukça sarsıcı. Hikâye, İngiltere’de 13 yaşındaki bir çocuğun okuldan tanıdığı bir kızı bıçaklayarak öldürmesi etrafında şekilleniyor. Ama mesele yalnızca bir cinayet değil. Adolescence bize “Asıl suçlu kim? Bu trajedi neden yaşandı? Önlenebilir miydi?” gibi derin sorular sorarak toplumsal bir aynaya bakmamızı sağlıyor.
Dizinin en dikkat çeken özelliklerinden biri, bölümlerin tek plan çekilmiş olması. Yani, uzun kesintisiz sahnelerle olayın tam içinde hissettiriyor. Sanki bir güvenlik kamerasından ya da tanık olduğumuz gerçek bir olaydan sahneleri izliyormuşuz gibi. Bu da dizinin etkisini kat kat artırıyor.
Dizinin en çarpıcı yanlarından biri de, günümüzde genç erkeklerin sosyal medya ve internet fenomenleri tarafından nasıl yönlendirildiğini gözler önüne sermesi. Özellikle Adolescence, kadın düşmanlığıyla özdeşleşen “incel” (zorunlu bekâr) ideolojisinin genç erkekler üzerinde nasıl bir etki bıraktığını güçlü bir şekilde anlatıyor.
Hepimizin bir şekilde adını duyduğu Andrew Tate gibi isimlerin gençler üzerindeki etkisini düşünün. İşte bu dizi tam olarak bu konunun üzerine gidiyor. Baş karakter Jamie Miller, bu tür erkek figürlerin anlatılarından etkilenen bir çocuk olarak yazılmış.
BBC eleştirmenlerinden Hayley Campbell, dizinin en büyük başarısının çözümler sunmaya çalışmadan, problemi gözler önüne sermesi olduğunu vurguluyor. Ona göre dizinin asıl çarpıcı yanı şurada yatıyor:
“Dizi, özellikle genç erkeklerde, Andrew Tate gibi kişilerin popülerleştirdiği kadın düşmanlığının yükselişiyle ilgili. Adı dizide bir kez geçse de mesele o değil. Asıl korkutucu olan, çocuğunuz üzerinde ne kadar az kontrole sahip olduğunuzu ve onların telefonlarında neler olup bittiğini ne kadar az bildiğinizi göstermesi.”
Kaç bölüm?
Adolescence dört bölümlük bir mini dizi. Her bir sahne izleyiciyi olayların merkezine koyarak “Bu çocuğun yerinde başka biri olabilir miydi?” sorusunu akıllara getiriyor.
Özellikle üçüncü bölüm, bir odada yalnızca çocuk psikoloğu ile Jamie arasındaki diyaloğa odaklanıyor. Burada psikoloğu canlandıran Erin Doherty, BBC’ye yaptığı açıklamada şunları söylüyor:
“Bu dizi, hâlâ konuşmaya korktuğumuz konulara parmak basıyor. O yüzden gerçekten cesur. Umarım ebeveynleri, akrabaları, arkadaşları bu konular hakkında konuşmaya teşvik eder.”
Yani Adolescence, yalnızca bir suç hikâyesi anlatmıyor; aslında hepimizin göz ardı ettiği ama çok önemli olan bir konuyu masaya yatırıyor: Genç erkeklerin şiddete yönelmesine sebep olan kültürel dinamiklere.
Adolescence dizisi doğrudan gerçek bir hikâyeye dayanmasa da, senarist ve başrol oyuncusu Stephen Graham, diziyi yazarken gerçek hayatta yaşanmış bazı olaylardan ilham aldığını söylüyor. BBC’ye verdiği röportajda, erkek çocuklarının işlediği iki farklı cinayetten etkilendiğini ve “Bu tür olaylar nasıl bu kadar yaygın hale geldi?” sorusuna yanıt aramak için bu hikâyeyi kaleme aldığını belirtiyor.
Yani dizi, belirli bir vakayı anlatmasa da, günümüzde gençler arasında artan şiddet, sosyal medyanın etkisi ve toksik erkeklik gibi gerçek toplumsal meseleleri ele alıyor. Bu da onu oldukça gerçekçi ve düşündürücü bir yapım haline getiriyor.
Adolescence oyuncuları kim?
Dizi, yalnızca işlediği konu ile değil, oyunculuk performansları ve çekim teknikleriyle de tam anlamıyla alkışı hak ediyor.
Owen Cooper Stephen Graham Ashley Walters Erin Doherty Faye Marsay Christine Tremarco Mark Stanley Jo Hartley Amélie Pease
İzlemeye değer mi?
“Ee o kadar konuştunuz, peki Adolescence dizisi izlemeye değer mi?” diyorsanız, cevabımız evet!
Times yazarı Tom Peck, diziyi izledikten sonra o kadar etkilenmiş ki, değerlendirmesine şu cümleyle başlıyor: “Vay canına. Sadece vay canına. ‘Vay canına’ kelimesini 700 kere daha yazmak istiyorum, ardından da ‘Netflix’teki bu diziyi kaçırmayın’ diyerek bitirmek istiyorum.”
The Guardian’dan Lucy Mangan, diziyi “televizyon ekranında on yıllardır gördüğüm en mükemmele yakın iş” olarak tanımlıyor. Eğer Black Mirror, 13 Reasons Why gibi toplumsal meseleleri sert bir dille ele alan yapımları seviyorsanız, bu dizi tam size göre!